Benim kuşağım “halkların kardeşliği”
sloganıyla büyüdü. Bu sloganın bizde uyandırdığı coşkunun çok önemli
bir nedeni vardı, “halkların kardeşliği”
derken sınıfsal bir kardeşlikten de söz ediyorduk.
“Ezilenlerin kardeşliği” gibi…
Ne yazık ki bu sloganla birlikte, “ezilenlerin
kardeşliği” de unutuldu ve bu güzel ülke
Türk-Kürt gibi etnik bir ayrımcılığa sürüklendi. Kürt hareketini başlatanlar,
buna Ahmet Türk, Leyla Zana ve Abdullah Öcalan
da dahil, “ezilenlerin kardeşliği”
sözcüğünü pek bir iyi bilirler ama gelişen koşullar onları da etnik
bir ayrımcılığa sürükledi.
Sosyalistlerin BDP’ye önemli bir ölçüde
destek vermesinin ana nedeni, partinin etnik ayrımcılıktan kurtulup, Türkiye
ezilenlerinin partisi olabilme umuduydu. Doğrusu Türk-Kürt fark etmez, BDP
ezilenlerin, sömürülenlerin partisi olabilseydi, hayatımızda emin olun çok şey
değişirdi.
Şu anda PKK’nin büyük çoğunluğunu oluşturan
genç insanların doğrusu “halkların kardeşliği”,
dolayısıyla “ezilenlerin kardeşliği”
ne demektir, pek düşündüklerini sanıyorum. Çünkü çocukluklarından
beri, etnik bir ayrımcılık onları ele geçirdi. Büyük kentlerin bekâr odalarında
aynı acılı kaderi paylaştıklarını onlara kimseler söylemedi. Tersanelerde,
inşaatlarda, yol yapımında, işkence odalarında ölümün Kürt-Türk ayrımı
yapmadığını görmeleri engellendi. Asıl düşmanın, işçileri, köylüleri, beyaz
yakalıları giderek yoksullaştıran bu aşağılık vahşi düzen olduğunu bilmeden
büyüdüler.
Onların şu soruları sormasına izin verilmedi:
“Neden zengin Kürtler bizim davamızda yok?”
“Neden bizim köylerimiz yakılırken, zengin Kürtler paralarına para
katıp, dünyanın keyfini sürüyorlar?”
“Neden bizim kızlarımız, oğullarımız PKK’ye katılıp
ölüm korkusuyla yaşarken, zengin Kürtlerin çocukları en iyi yabancı
üniversitelerde okuyorlar?”
“Bu devlet sadece yoksul Kürtlere mi karşı?”
Evet bu düzen, bu devlet sadece yoksul Kürtlere karşı değil, yoksul
Türklere de karşı.
İşte mesele bu!
Türklere gelince, yılların beyin yıkamasıyla, gerçekten
“Kürt” kelimesinden nefret eden ama
“Neden ben evsizim, neden ben işsizim, neden çocuğumun bir
geleceği yok” sorularını sormayan pek çok Türk var.
Büyük çoğunluk için görmedikleri, tanımadıkları bir coğrafyada bir iç
savaş sürüyor ve hiç durmadan şehit cenazeleri geliyor. Türkler de sormuyor:
“Neden hep yoksul çocukları şehit oluyor?”
“Neden gaziler bu ülkede üvey evlat?”
“Neden vatan sağolsun?”
“Neden dolaylı vergiler bu kadar artarken asgari ücret böylesine
düşük?”
“İslamcısı-İslamcı olmayanı büyük sermaye böylesine
can ciğer olurken, benim kardeşlerim kim?”
İşte mesele bu!
Kim kimin kardeşi?
Bu ülkedeki insanlarda garip bir sağduyu vardır, denilir, doğrudur,
bugüne kadar eğer Türkiye bir iç savaşa sürüklenmemişse, Kürt-Türk yurttaşların
aslında gizliden gizliye kendilerine bu soruları sordukları içindir. Şimdi bu
soruları gün ışığına çıkarmanın vaktidir, bazen hayat öylesine bir fırsatlar
zinciriyle bize doğru gelir ki, kaçırmak yazık olur.
Önce dilimizi değiştirelim ve “ezilenlerin
kardeşliğinin” bu ülkenin en güçlü sloganı olduğuna hepimiz
inanmaya başlayalım.
Yorum Gönder