CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’ye
ayrılıkçı şiddet sorununun çözümü için açtığı kredinin dört önemli koşulu
olduğunu dile getiriyor:
1- Samimi ve dürüst olacaksın.
2- Gizli bir
kişisel ajandan olmayacak.
3- Millete izah edemeyeceğin angajmanlara
girmeyeceksin.
4- Ana muhalefet partisine veya millete bilgi vereceksin, yani
saydam olacaksın.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş CHP’nin önkoşulları arasında
“ulusal birlikten ödün vermeme” de olmalıydı.
Hem de son
grup toplantısında “Anayasanın en sevdiğim sözcüğü şu:
‘Tasada ve kıvançta beraber olmak.’ Tasada ve kıvançta
beraber olacağız. Ülke olmanın, yurt olmanın, yurttaş olmanın temel argümanı
budur” diyen Kılıçdaroğlu, “Millete izah edilemeyecek
angajmanlara girilmesin” gibi üstü kapalı bir ifade yerine
“ulusal birlik” vurgusunu açık ve seçik koşullar arasında
saymalıydı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik
bile pazarlıklarda “ulusal birliğin temel olduğunu”
belirtirken CHP’nin bu konuda çekingen davranması anlamsız ve doğru da
değil.
Danıştay’da Hukuksuzluk
CHP’li Konya Milletvekili Atilla Kart, geçen hafta
Danıştay Başkanlığı’na başvurdu:“Danıştay Başkanı
Hüseyin H. Karakullukçu’nun; görevini doğru ve tarafsız
yapmadığı, hatır ve gönüle bakarak görev yaptığı, suç örgütü mensuplarıyla
ilişki içine girerek çıkar sağladığı yönündeki iddialarımızın tahkiki talebiyle
yaptığımız başvuruya karşı Danıştay Başkanlık Kurulu ‘Ceza
soruşturması yapılmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığından’
gerekçesiyle herhangi bir işlem tesisine gerek olmadığı yönünde ve
sonuç olarak ‘ret niteliğinde’ işlem tesis
etmiştir.
Mezkur işlem, ‘icrai
nitelikte’ sonuçlar doğurduğundan tarafımızdan ‘işlemin
iptali’ talebiyle dava açılmıştır. Bu süreçte de görev ve yetkinin
kötüye kullanılması suretiyle, Danıştay’ın kurumsal anlamda saygınlığının ihlal
edildiği yönünde kaygılarımız vardır.
Buna göre; Danıştay
Başkanlık Kurulu’nun ‘yargılamanın men’i’ niteliğinde olduğu
anlaşılan işlemi hakkında Danıştay Kanunu’nun gereği yapılmış mıdır? Yapıldıysa
incelemenin sonucu nedir? Yapılmadıysa, hangi gerekçeyle
yapılmamıştır?”
Atilla Kart, Danıştay Başkanlık Kurulu’nun Danıştay
Kanunu’na aykırı işlem yaparak, İdari İşler Kurulu Başkanlığı’nı ve Danıştay
Genel Kurulu’nu devre dışı bıraktığı, görev ve yetkisini kötüye kullandığı
kanısında. Dahası, Danıştay’ın kurumsal kimliğini ve Danıştay üyelerinin
hukukunu doğrudan ilgilendiren bu süreçler yaşanırken gelişmelerden üyelerin
bilgi sahibi olmadığı inancında...
Danıştay, hukuka değil “Kurban
olduğum Allah verdikçe veriyor” düzenine uymuş
gözüküyor.
Cemaat ile Barışıyorlar mı?
Arkadaşımız Erdem Gül’ün Milli Eğitim
Bakanı Ömer Dinçer’in görevden alınma olasılığına ilişkin
haberi, akla başka gelişmeleri düşürüyor ister istemez. Örneğin, Dinçer’in
değiştirilmesinin, Recep Tayyip Erdoğan ile ABD’ye sığınmış
emekli vaiz cemaati arasındaki itişmede beyaz bayrak çekildiğinin
göstergesi olup olmadığı...
Çünkü...
Ensar Vakfı kurucusu olan ve
Nakşibendilere yakınlığı ile tanınan Ömer Dinçer’in, Milli Eğitim Bakanı
olduktan sonra bakanlıktaki cemaatçileri büyük ölçüde tasfiye ettiği yönünde
duyumlar alıyorduk.
Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan
bu yana hiç vazgeçmediği, Başbakanlık Müsteşarlığı, ardından
milletvekilliği, Çalışma Bakanlığı derken Milli Eğitim Bakanlığı’na
oturttuğu, AKP’nin tüm istemlerini adım adım yerine getirerek
okulları medreseleştiren Ömer Dinçer’i görevden alıyorsa eğer, bunun ardında çok
önemli bir gerekçe olmalı...
Değiştirileceği söylenen bir diğer
isim, İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanlığı’ndan çekilip
Ömer Dinçer’in bu makama getirilmesi ise bambaşka bir anlam taşır ki o da cemaat
ile barış düşünülmüyor demektir.
Ücret Lütfen!
CHP’li Ensar Öğüt, Milli Eğitim Bakanı
Ömer Dinçer’e sordu:“Hacettepe Üniversitesi Beytepe
kampusu ile Teknokent’e giriş yapan her kişiden alınan 200 lira araç veya 400
lira olan misafir sticker ücreti ile kazanç sağlanmaktadır. Bütün bunlar
yetmezmiş gibi, kampusa girmek isteyenlerden artık giriş ücreti olarak 10 lira
talep edilmektedir.
Bu uygulama lunapark, sinema veya
özel-ticari mülkiyetler için anlaşılabilir. Ancak bir devlet üniversitesinin
kampusuna girmek her vatandaşın en doğal hakkı değil midir?”
İdman
ABD’ye sığınmış emekli vaiz, ayrılıkçı şiddet örgütü ile görüşmeler
için “Gerekirse el de öpülebilir, etek de öpülebilir”
buyurmuş.
Bu tür konularda epey idmanlılar tabii...
Perde
Cengiz Çandar’a göre, “Türkiye Cumhuriyeti’nde
Atatürk ve İnönü’den sonra en güçlü
lider Erdoğan. Aynı şey diğer cephede Öcalan
için de geçerli...”
Bir yanda devleti kurmuş Atatürk, diğer
yanda devleti başkalaştıran bir sultanlık heveslisi ile ayrılıkçı şiddet
örgütünün başı...
Karşılaştırmaya bak, sürdürülen son pazarlıkların perde
arkasını anla!
Yorum Gönder