Cuma günkü Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de
Celal Şengör’ün
“Başbakan’a tarihten bir hatırlatma”
yazısını okudunuz mu? 1964’te
ABD’de “siyahların da beyazlarla eşit
oy hakkına sahip olması” için Alabama eyaleti Selma kentinde
bir yürüyüş yapılıyor. Yürüyüş eyalet polisi tarafından kanla bastırılıyor. Bir
gazeteci polisin vahşiliğini filme alıyor ve ulusal
TV’ler bunu yayımlıyor.
Barışçıl bir yürüyüşe karşı bu gaddarlık ülkeyi ayağa kaldırıyor.
Başkan Lyndon B. Johnson, yaşanan “Kanlı
Pazar” karşısında dehşete kapılıyor. Hemen süreci başlatıyor ve
siyahlara 1965’te eşit oy hakkı tanınıyor.
Şengör diyor ki: Pettus köprüsü üzerinde olanların filmini seyredin,
bir de ODTÜ’de olanların... Hemen hemen benzer olaylar
olduğunu göreceksiniz... Ama iki ülkenin liderlerinin iki olay karşısındaki
tutumlarının birbirinin tam zıddı olması, iki ülkenin liderlerinin demokrasi
anlayışlarındaki farkı da gösteriyor...
Biliyorsunuz, Başbakan ODTÜ baskınından sonra polislerini övmüş ve
görevlerini yaptıklarını söylemişti!
***
Biri kalkar diyebilir ki “olaylar farklı”.
Ama konu bu kadar değil. Gelecek cuma günkü dergiye koyacağımız bir
başka yazı, ODTÜ baskını ile, henüz 2 yıl önce yaşadığımız Boğaziçi
Üniversitesi’ne yine Başbakanlı polisin baskınının nasıl da
tıpa tıp aynı olduğunu gözler önüne seriyor. Mehmet Yılmaz
yazısında bununla yetinmiyor, taa 1200 sonbaharında polisin
Paris’te üniversite merkezi Latin
Quartier’i (Mahallesini) basarak öğrenci ve hoca avına
girişmelerini de yazıyor:
“Beş öğrencinin öldüğü bu direnişin sonunda inzibatlar mahallenin
dışına atılırlar. Öğrenciler ve hocalar ‘Latin
Mahallesi’nin etrafına barikatlar kurarak
giriş-çıkışları engellerler. O gece hocalar önderliğinde bir
toplantı yapılır. Bu toplantıda hocalar ve öğrenciler Latince Universitas
adıyla, bir ‘birlik’ içinde
kendilerini organize etmeye karar verirler. Hem güvenliklerini sağlamak hem de
özlük haklarını elde etmek yani Başpiskopos’tan
bağımsızlaşmak amacıyla kurulan bu ‘birlik’
bugünkü üniversitenin doğmasına neden olmuştur.. 12. yüzyılda bir olay
üniversiteyi doğururken ODTÜ olgusu 21. yüzyıl
Türkiye’sinde ‘Üniversitelerin
Ortaçağı’nı su yüzüne çıkartmıştır...”
***
İki yıl önce Boğaziçi Üniversitesi’ne giden
Başbakan’ın polisinin, bir grup öğrencinin protestosu
karşısında gösterdiği gaddarlığı, 200 kadar öğretim üyesi bir bildiri ile şöyle
kınamıştı:
“Kampus, dışarıdan getirilmiş olan çeşitli resmi ve sivil
emniyet güçleri tarafından adeta ‘teslim’
alındı. Üniversitenin sokak ve meydanları öğrencilere ve öğretim
üyelerine yasaklandı. Hükümete yönelik eleştirilerini pankart ve sloganlarla
dile getirmek isteyen öğrenciler tartaklandı, ablukaya alındı, üzerlerine biber
gazı sıkıldı. Çevik kuvvet bazı binaların içine, odalara kadar girdi,
öğrencileri kovaladı… Bu orantısız ve abartılı polis gücü ve
şiddet karşısında öğrencilerimizin hiçbir şiddete başvurmadan sivil protesto
geleneklerini koruyabilmelerini bizim şansımız ve öğrencilerin kutlanması
gereken bir erdem olarak görüyoruz.
Çevik kuvvet, Başbakanlık korumaları ve sivil polis bu sınır/hukuk tanımaz
tavrıyla üniversite özerkliğini ayaklar altına almış, ifade özgürlüğü ve temel
demokratik hakları hiçe saymıştır. O gün üniversitenin köklü gelenekleri,
ilkeleri ve akademik onuru çiğnenmiştir...”
***
Biliyorsunuz, köksüz ve geleneksiz
“Başkan’ın Rektörleri”, ODTÜ,
öğretim üyeleri ve öğrencilere karşı, utanç verici bir şekilde,
“Başkan” ve polislerinin yanında saf
tutmuşlardı! Unutmadan belirtelim: İTÜ dahil...
Akademik ilke, akademik onur vs... Ne demiş bir rektör:
Hükümetten yana olmayan rektör mü var?..
Var, bir tane bile olsa elmas değerindedir ve evrensel üniversiteyi,
ilkelerini, onurunu, anlayışını temsil eder. Bu bile bizi ileri götürmek için
bazen yeterlidir.
Gerektiğinde cüppesini alıp rektörlük koltuğunu, evrensel ilkeler
uğruna terk edemeyecek kişiler de kâğıt üzerinde rektördürler...
Başbakan ve adamları asla çağı temsil etmiyorlar...

Yorum Gönder