Bush ve Powell bir barda oturuyormuş. İçeriye bir genç girmiş ve bunları görünce şaşırmış:
“Hey siz burada ne yapıyorsunuz?”
Bush gayet sakin bir ses tonuyla yanıtlamış soruyu:
“Üçüncü dünya savaşını planlıyoruz...”
“Peki, nasıl çıkaracaksınız bu savaşı?” diye sormuş genç...
“10 milyon Iraklı’yı ve bir araba tamircisini öldüreceğiz” demiş Bush.
Genç iyice meraklanmış:
“Araba tamircisi mi? O kim?”
Bush keyifle Powell’ın sırtına vurmuş:
“Gördün mü bak... On milyon Iraklıyı öldürürsek kimse umursamaz diyordum da inanmıyordun!”
Terör örgütü sadece askerlerimizi, öğretmenlerimizi, yargı görevlilerimizi, işçilerimizi, mühendislerimizi, sıradan vatandaşlarımızı öldürmekle kalmadı; en ufak bir itirazda bulunan kendi militanlarını bile kurşuna dizdi...
Bunların hepsi, “ikiyüzlü dünya” tarafından görmezden gelindi...
Şimdi Paris’te üç terörist öldürüldü; bizim Başbakan Yardımcısı Arınç bile neredeyse ağlayacak!
İyi de neden?
Hakkari’de, Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Tunceli’de, Van’da ölenler Iraklı da bu üç terörist araba tamircisi mi?
İktidara yakın Sabah Gazetesi, Paris’teki bu cinayetleri işleyenleri bulmuş... Dünkü manşet haberin üst başlığı aynen şöyle:
“Ya, Kürt ya Türk Ergenekonu ya da gizli servis...”
İşte budur!
Nerede bir cinayet işlense; polis soruşturmasına falan gerek yok; arkadaşlar hemen buluyorlar suçluyu... Ergenekon!
Bu kez işi biraz daha ilerletmişler ve Ergenekon’u ikiye bölmüşler:
Türk Ergenekonu, Kürt Ergenekonu...
Adamın biri psikoloğa gitmiş:
“Gördüğüm her şeyi memeye benzetiyorum doktor bey...”
Doktor elindeki kalemi gösterip sormuş, “Bu ne?”
“Meme!”
Sırasıyla telefonu, vazoyu, koltuğu, kapıyı göstermiş doktor, yanıt aynı:
“Meme...”
“İyi de nereden geliyor aklına şu meme?” diye sormuş doktor... Hasta çaresizlik belirten bir ifadeyle fısıldamış:
“Hiç aklımdan çıkmıyor ki...”
Bu arkadaşların durumu da o... Beğenmedikleri her şeyin faili onlar için Ergenekon!
Madem ağlanacak hâlimiz karşısında bir şey yapamıyoruz; hiç değilse gülelim diye!
Danıştay, RTÜK‘e televizyon dizilerindeki sevişme sahnelerine “süre koyma” yetkisi tanımış... Danıştay 13. Dairesi, Aşk-ı Memnu dizisinin kahramanları Bihter ve Behlül‘ün aralıklarla toplam 5 dakika 30 saniyelik sevişme sahnesini uzun ve ahlaka aykırı, Kanal D‘ye uyarı cezası veren RTÜK‘ü ise haklı bulmuş...
Danıştay’ın bu kararı ışığında, RTÜK‘ün bundan böyle diğer dizilerdeki sevişme sahnelerine süre kısıtlaması koyabilmesi gündeme gelmiş.
Hani Başbakan her fırsatta yargıdan ve “Kuvvetler Ayrılığı”ndan yakınıyor ya; haklı!
Baksanıza onun “En az beş çocuk yapın” diye ısrar ettiği bir ülkede yüksek mahkeme, öpüşme sahnelerini bile yasaklamaya başladı...
İyi de “yargı” böyle her şeye karışırsa, yürütme işini nasıl yapacak kardeşim; nasıl olacak bu beş çocuk? Leylekler mi getirecek?
Fazıl Say’ın yargılanmasını eleştiren Dünya Yazarlar Birliği (PEN) Türkiye Merkezi hakkında da dava açılmış... Şimdi ben onlar hakkında açılan davayı eleştireceğim, bir dava da bana açılacak; siz bana dava açılmasını eleştirirseniz, sizin de davalarınız olacak... Sorum Nasrettin Hoca’nın ruhuna:
Kazanın doğurabileceğini senden öğrendik de davaların da doğurabileceği senin bile aklına gelir miydi?
Kızıl Hacker’lar (Redhack), YÖK’ün internet şifresini kırarak akıl almayacak belgelere ulaştı. Böylece ülkemizde neler olup bittiğini duyma olanağına kavuştuk...
Bankalardan alınan promosyon paralarının makam arabalarına dönüşmesi, lise mezunu adamların yardımcı doçent yapılması, yolsuzluklar, usulsüzlükler ülke gündemine oturmaya başladı...
Bilim yuvası sandığımız üniversitelerin aslında birer “Götür Baba Tekkesi” olduğu ortaya çıktı...
YÖK’ün de bu yolsuzlukların, usulsüzlüklerin hepsinden haberdar olduğu ama “olayların üzerini örtmekten başka bir şey yapmadığı” anlaşıldı...
Peki; bunca pislik ortaya döküldü de ne oldu?
Hiç!
Kendi bilgilerini bile korumaktan aciz olan YÖK, bu belgelere dayanarak haber yapan gazetecileri dava açmakla tehdit etti.
Ama kuraldır:
Hiçbir pislik gizli kalmaz...
YÖK Başkanı keşke bizi tehdit edeceğine; onlarca yolsuzluk iddiasından birini bile neden yargıya taşımadığını anlatsaydı!
Ayrıca... YÖK’te bile bu kadar “dosya” çıktıysa, siz bir de diğer “yüksek kurullar”ın gizli belgelerini düşünün!
Onlarda kim bilir neler oluyordur?
Ne cevherler halı altına süpürülüyordur?
Yorum Gönder