Paris’in göbeğindeki PKK bürosu basıldı ve Abdullah Öcalan ile ihtilaflı
olduğu söylenen üç kadın, “susturucu” takılmış silahlarla öldürüldü.
“İhtilaf” bilgisi doğru ise bu baskın, İmralı görüşmelerini baltalamak
için değil, desteklemek içindir diye yorum yapılabilir.. Yani
susturuldular! Öyle ya Öcalan’ın sırlarını, PKK’lılar dünyaya açıklarsa,
İmralı süreci ne olur?
Tabii olayın perde arkasını, Paris polisi ve Türk polisi de kolaylıkla tespit edebilir!
***
Paris polisi deyince, “PKK bürosunun, Paris’in göbeğinde ne işi
var” sorusu da akla geliyor. Çünkü, Paris, terörün kara para ile
desteklenmesine karşı kurulan teşkilatın merkezidir! Hem kara para ile
mücadele merkezi olacaksınız, hem de uyuşturucu paralarını akladığı
bilinen bir örgüte ev sahipliği yapacaksınız! Bu nasıl mücadeledir?
1989’da
Paris’teki G-7 zirvesinde, dünya finans sisteminin suçlular tarafından
kullanılmasının önlenmesi ve kara para aklamaya karşı Mali Eylem Görev
Gücü (Financial Action Task Force - FATF) kurulması kararlaştırıldı.
FATF, OECD çatısı altında faaliyet icra ediyor ama OECD’nin bir organı
değil, bağımsız çalışıyor ve sekretaryası da Paris’tedir.
Türkiye,
2010 yılında kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadele
çalışmaları kapsamında FATF tarafından 2. inceleme havuzuna dahil
edildi. Hazırlanan raporda, Türkiye’nin kara para ve terörün finansmanı
ile mücadele rejimini geliştirdiği, ancak bazı alanlarda eksikleri
olduğu ve bunları giderme yolunda üst düzeyde taahhütte bulunduğu ifade
ediliyordu.
Gazi Üniversitesi’nde “Suç Ekonomisi, Mücadele
Yöntemleri ve Türkiye Değerlendirmesi” konulu bir panel düzenlenmesi,
Türkiye’de kara para ve terörün finansmanı ile nasıl mücadele
edildiğini, taahhütlerin nasıl yerine getirildiğini ortaya koymak
amacını taşıyor olsa gerek ki Maliye Bakanı da MASAK Başkanı da
oradaydı..
***
Peki nedir bu yükümlülükler?
Strasbourg Konvansiyonu denilen,
Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsadere Edilmesi
Hakkında Sözleşme’ye göre imzacı devletlerin yapması gerekenler şöyle
belirtilmiştir:
“1. Her bir taraf, kasıtlı olarak işlenen aşağıdaki
fiillerin kendi iç mevzuatına göre suç sayılması için gerekli
olabilecek yasal ve diğer tedbirleri alacaktır:
a.
Bir mal varlığının suçtan doğan gelir olduğunu bilerek, bunun yasadışı
kaynağını gizlemek veya tebdil etmek veya müsnet suçun işlenmesine
karışan herhangi bir şahsın eylemlerinin hukuki sonuçlarından
kurtulmasına yardım etmek maksadıyla malvarlığının değiştirilmesi veya
nakledilmesi;
b. Herhangi bir malvarlığının, suçtan
kaynaklandığını bilerek, gerçek niteliğini, kaynağını, yerini, durumunu,
hareketini, bu mal varlığıyla ilgili hakları veya sahipliğini gizlemek
veya tebdil etmek; ve her taraf devletin kendi anayasal prensiplerine ve
hukuk sisteminin temel esaslarına bağlı olmak kaydıyla:
c.
Alındığı tarihte, bir mal varlığının suçtan hasıl olduğunu bilerek,
böyle bir mal varlığının iktisabı, bulundurulması veya kullanılması;
d.
Bu maddeye göre tespit olunan suçlardan herhangi birinin işlenmesine
iştirak, katılma veya işlenmesi için teşekkül kurma, teşebbüs ve yardım
etmek, teşvik etmek, kolaylaştırmak ve tavsiyede bulunmak..”
***
Türkiye’de, PKK’nın suç gelirlerinin aklanması, aranması, zapt
edilmesi ve müsadere edilmesine dair tek bir haber duydunuz mu?
Duyamazsınız, çünkü yasal alt yapısı yok! Türkiye, taahhütlerini yerine
getirmiş değil..
Bu bilgileri niçin verdim. Eski İçişleri Bakanı
Sadettin Tantan ile Yeniçağ’ı ziyaretinde sohbet ettik. Kendisine Gazi
Üniversitesi’ndeki panelden söz edince, PKK’nın sadece bir terör örgütü
değil, aynı zamanda organize suç şebekesi olduğunu, buna rağmen PKK’nın
üst düzey yetkililerinin, Avrupa’da ve dünyanın her yerinde krallar gibi
gezdiklerini, hayatlarına devam ettiklerini, meselenin bu yönünün
üzerinde kimsenin durmadığını anlattı.. Bu kayıt dışı finansal
hareketlerin, Avrupa’daki sistemi altüst ettiğini belirten Tantan,
“Türkiye’de ise fark etmiyor. Kayıt dışılık siyasal tercih çünkü” dedi.
(Tantan ile o sohbetimizi ayrıca yayınlayacağız.)
Bu bilgilerle,
dünkü soruyu tekrar soruyorum: MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Abdullah
Öcalan ile İmralı’da görüşürken, hatta Yenişafak’ın haberine göre, MİT,
Kandil ile dahi temas kurmuşken şu uyuşturucu ve kara para trafiğini de
bir çözüme kavuşturabilir mi acaba? Yoksa, demokrasi mi çöker?
Yorum Gönder