İmamın Ordusu’nun Başına Gelenler - Cevat Kulaksız

“Âlimlerin korkak olduğu bir ülkede, zalimler cüretkâr olur”Anonim

Sevgili okuyucu, Soner Yalçın’ın Samizdat’ından sonra, yazımıza konu teşkil eden Ahmet Şık’ın Pusu adlı kitabını okumaktayım. Onlardan yaptığım alıntı ve esinle bu satırları sizinle paylaşmak istedim.

İmamın Ordusu ve Kitap Düşmanlığı:

Devlet ve polis içindeki dinci imam yapılanmasını anlatan “İmamın Ordusu” adlı kitabını yazmakta olan Ahmet Şık’ın evi, 3 Kart 2010 günü sabaha karşı, sanki bir kanlı katile baskın yaparcasına 10-12 polisle baskın yapılarak Gazeteci Yazar Ahmet Şık gözaltına alınmıştı. Evi altı saat arandıktan sonra önce gözaltına, sonra da 6-7 polisle tutuklanmaya götürülürken, dışarıda bekleyen gazeteci arkadaşlarına, “dokunan yanar”  diye bağırıyor, böylece Türkiye’deki cemaatçi yapılanmanın ciddiyetini vurguluyordu.

KİTAP DÜŞMANLIĞI İLE “İLERİ DEMOKRASİ” BÖYLE OLAMAZ

AKP iktidarının “ileri demokrasi” diye dışarıya havalandırdığı düzeninde, dünyada hiç görülmemiş baskıcı bir uygulama ile daha henüz basılmamış, taslak halindeki kitap nüshaları toplanıp yok ediliyordu. Gerçi tarihin birçok devrinde kitaplar yakılmış, yazarlar tutuklanmıştı ama “İmamın Ordusu” gibi henüz basılmamış kitabın toplatılmasına ilk kez rastlanıyordu. Aslında kitaptan değil, kitapta anlatılan ülkede dinsel yapılanmanın deşifre edilmesinden, fikirden korkuyorlardı.

Tutuklanıp Silivri’ye atılan Gazeteci Ahmet Şık’ın henüz yayınlanmamış İmamın Ordusu adlı kitabıyla ilgili olarak Kadıköy’deki İthaki Yayınevi’nde arama yapıldı. Polis yayınevi bilgisayarlarındaki kitap nüshalarını silerken, kitabın basılmış olma olasılığı karşısında basılan kitapları alıp götürmek için yayınevinin kapısına kamyon bile getirmişlerdi. Polis Radikal gazetesi ve Şık’ın evine de gitti, arama yaptı. Polisler kitabın kopyalarını bilgisayarlardan silerken, kopyaları teslim etmeyenlerin “örgüte yardım suçu” işleyeceğini tebliğ etti!

Polis baskını, Savcı Zekeriya Öz’ün talebiyle, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla gerçekleşti. Mahkeme kararında şu satırlar yer alıyordu:

“Kitap taslağının örgütte etkin konumdaki Soner Yalçın’a yollandığı, üzerindeki notların talimata dönüştürülerek kitap taslağında uygulandığı, kitap içeriğinde terör örgütünün propagandasının yapıldığı, örgüt talimatıyla kitabın bastırılarak sansasyon ve dezenformasyon yapılmasının planlandığı, yargılanan örgüt üyelerine morla ve motivasyon verilmeye çalışıldığı anlaşıldığından tüm nüshalarına el konulmasına karar verilmiştir.

Yine aynı kararda, “cemaat hakkında kitap yazılamayacağı, yazılsa bile basılamayacağı, basılsa bile dağıtılamayacağı, dağıtılsa bile satılamayacağını” ilan ediliyordu. Ama bu çağ dışı fikre ve düşünceye karşı yapılan bu çirkin baskı ve saldırı karşısında, binlerce aydın “İmamın Ordusu bende de var, bende de var” diye kendi kendilerini ihbar etmeye başlamışlardı.

(ZEKERİYA ÖZ DE İMAMIN ORDUSUNDAN MI NE?

İmamın Ordusu kitabını toplatılması ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasına büyük çaba gösteren, Atatürk’e “Beton Kemal” diye söz edenZekeriya Öz, imam hatipte okuduğu yıllarda Fethullah Gülen’in  (İmamın)  finanse ettiği Yeşilırmak Dershanesinde eğitim görürmüş. Orda okurken Kurban Bayramı’nda vatandaşlardan kurban derileri toplar, Fethullahçı’ların vakfına verirmiş. [i] Demek ki imamın cemaatinde yetiştiği için, “İmamın Ordusu”nu irdeleyecek kitaptan muhtemelen korktuğu için, İmamın Ordusu’na düşmanca tavır alıyordu. Demek ki bazen çok aşırı dincilikle haşır neşir olanlar, ya Zekeriya Öz gibi kafasına yatmayan kitapları toplayıp yazanları cezalandırmak istiyor; ya da daha bir koyu dincilikle haşir neşir olanlar, kurulu bir ölüm makinesine benzer Av. Alpaslan Aslan gibi din adına katil olabiliyorlar. Örnek çok, Taliban militanları, Hizbullah militanları vb )

Hitler’in kurduğu 2. Reich’ın Basılı Eserler Dairesi vardı 28 Şubat 1933 tarihli “Reich Başbakanın Halkı ve Devlet Koruma Kararnamesi”nin birinci paragrafına dayandırılıyordu kitap toplamalar. “İçeriği kamu güvenliği ya da düzenini tehdit eden basılı eserlere polis tarafından el konularak toplatılabilir”. Benzerlik şaşırtıcı mı?

CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu, kitap baskınıyla ilgili “böyle şeyler Hitler, Mussolini döneminde bile olmadı”, dedi. Yakılan kitaptan, basılmamış kitabın toplatılmasına geldik! Hangi ateş, düşünceyi yok edebilmiş ki; hâlâ kendini yarı-tanrı konumuna yükselten muktedirler benzer sonuçsuz çaba içine girmişti, acınacak haldeyiz 21. Yüzyılda.

AHMET’İN ANNESİNİN FERYADI

Tutuklanan oğlu Ahmet Şık için annesi Fatma Şık da bir feryat gibi şunları söylemişti: “…Oğlum son yazacağı kitaptan dolayı atar topar tutuklandı. Türkiye’de yolsuzlukların, rüşvetlerin, faili meçhul cinayetlerin, darbe yapılanmalarının üzerine giden dürüst gazetecilerle uğraşılıyor. Ben anneyim 1980 öncesi kardeşimi şehit verdim, şimdi de oğlumu şehit veremem. Oğlumun suçlu olduğuna inanmıyorum. Oğluma bir şey olursa kendimi yakarım…

Oğullarımı başkalarının paralarıyla Amerika’da okutmadım, başkalarının paralarıyla iş kurmadım. Hediye gemiler almadım. Ben çocuklarımı okutmak için yeri geldi nikâh yüzüğümü, yeri geldi çeyizimi sattım, ama onları Türkiye’ye dürüst, onurlu bir miras vererek yetiştirdim.” [ii]

KİTABIN KOPYALARI CEZAEVİNDE BİLE ARANDI!

Silivri Cezaevi’nde Ahmet Şık, Nedim Şener ve Doğan Yurdakul’un kaldığı koğuşta İmamın Ordusukitabınınkopyasını aramışlar. Tüm Türkiye’de infial uyandıran basılmamış kitap avıyla ilgili, Başbakan Erdoğan ne dedi biliyor musunuz: “Herkesin, “neler oluyormuş bu ülkede?” sorusunu sormasını daha isabetli olacaktır.

Sonra; Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) toplantısında konuşan Başbakan Erdoğan, Avrupa milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Başbakan, İmamın Ordusu kitabının yayımlanmadan toplatılmasına ilişkin bir soruya şöyle yanıt verdi:

KİTABI BOMBA GİBİ GÖREN BAŞBAKAN

“Bu kitapları toplatan ben değilim. Yargı, bu belge ve bilgilerle ilgili olarak yürütmeye “bu hazırlığın üzerine gidin” diyor. Bunun üzerine gidildiğinde ortaya bu çıkıyor. Bombayı kullanmak suçtur. Ama bombanın hazırlanmasındaki malzemeleri kullanmak da suçtur. Bombanın kullanılmasında ne varsa, fitilinden ta diğer maddelerine varıncaya kadar bunun ihbarı güvenlik güçlerini bunu toplamaz mı? Gider onları alır”.

Soner Yalçın da şöyle demekte: “Biri başbakanı uyarmalı, çünkü tarih bilmiyor. Naziler de kitap yaktıklarını itiraf etmediler hiç; “yozlaşmış sanata” son verdiklerini söylediler, yaptıkları kültürü arındırma işiydi! Öyle ki, Goebbels kitap kurdu bir entelektüeldi, tabi sadece “zararsız kitapları” okuyordu.

“Obskürantizm” kavramını bilir misiniz; “Karanlıkçılık” demektir; kitleleri bilgisiz, cahil bırakma; aydınlık düşmanlığı demektir. Bir yanda basılmamış kitap toplatılırken diğer yanda Ergenekon’la birleştirilen Malatya Zirve Yayınevi soruşturması kapsamında 7 ilde “aydınlanmacı ilahiyatçı öğretim üyelerinin evleri arandı. Prof. Zekeriya Beyaz, Prof. Şahin Filiz, Prof Abdurahman Küçük, Prof. Mehmet Aydın, Prof. Salim Cöhce ve Doç. Kadir Albayrak evleri aranan isimlerdi. Gözaltı kararının olmadığı aramada, Zekeriya Beyaz’ın Fetullah Gülen ve Said’i Nursi hakkındaki kitap çalışmalarına el konulduğu belirtildi”.[iii]

Ahmet Şık’ın Pusu adlı kitabının (Postacı Yayınevi 2012) en sonda bulunan 377. Sayfadan 416 sayfaya kadar tam 39 sayfa tutan, polislerin sicili, adı, soyadı, çalıştığı ve atandıkları yerleri belirten bir polis fişleme listesi bulunmakta. Ahmet Şık polislerin daha fazla deşifre olmamaları için, ad ve soyadlarının baş harfleri açıkta kalarak öbür harflerini karalayıp kitabına koymuş. Bazı polislerin açıklama bölümleri boş bırakılırken, birçoklarının adlarının önüne, “bizi bilir sever, derslerimize katılır, bizi sever namazını kılar, ilgilenilirse kazanılır”; “müspet bir arkadaş geç tanışıldı yakın takiple samimiyet kurulursa kazanılabilir”; “derslerimize katılır”, “kumar oynar, çok sinsi, menfaatçi”  vb daha neler,biçimindenotlar yazılarak fişlenmişler. Kim tarafından? Tabi polis teşkilatını bir ahtapot gibi saran, “cemaatçi, imamın ordusu” neferleri tarafından yazılmış. Yani laik TC nin polisleri, dinci bir grup olan “cemaatçiler”tarafından, polis arkadaşlarının dinci-cemaatçi olup olmadıkları gizlice fişlenmişler. İmam dedikleri de, hakkında açılan davalar yüzünden Okyanus ötesine kaçmış, ilkokul mezunu emekli bir vaiz, “samanın altına suyu salıp uzaktan cıvıltısını” uzaktan dinlercesine, uzaklardan fetvalar gönderen bir kişi. Bazıları da bu imam için “Türk Humeyni’si” diyorlar.

İMAMIN ORDUSU NEFERİ, AHMET ŞIK’A CEZAEVİNDE BİLE ZULÜM YAPMAYA ÇALIŞIYOR

“İmamın Ordusu”  kitabıyla Polis teşkilatında dincilerin, cemaatçilerin teşkilatlanmasının, yapılanmasının kitabını yazdığı ve örgütlenmelerinin deşifre olmasından paniklenen, polis, savcı ne gibi yandaş varsa telaşa kapıldıklarından, daha basılmamış, piyasaya çıkmamış bu kitabı, dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde görülmemiş bir gayretle toplatıldığına toplumca tanık olurken, yazarı Ahmet Şık’ın uyduruk belgelerle tutuklandığına da tanık olduk.

Böylece bir garabetle tutuklanan Ahmet Şık dışarıda uğradığı haksız ve isabetsiz suçlamayla içeri alınırken, cezaevine düşünce, imamın ordusu yandaşı cezaevinin ikinci müdürü ona düşmanca davranarak, “o yasak, bu yasak” diye, cam su bardağı ve kol saatini bile verilmeyi dört aydır yasaklıyormuş. Durum bakanlığa iletilince, düzeliyorsa da, her türlü engellemeler sürüp gitmiş. Bu konuda Ahmet Şık Pusu kitabının 85. Sayfasında şöyle yazmakta:

“…Dört ay boyunca yasak denilerek verilmeyen saatime kavuştum. İçtiğimiz çayların tadını berbat hale getirdiği için kullanmak istemediğimiz plastik kupalardan da kurtulmuştuk. Mevzuata göre hakkımız olan cam su bardağı da bu görüşmeden sonra geldi nihayet. O görüşmede bize bu sıkıntıları yaşatanın hep aynı kişi, ikinci müdürlerden biri olduğunu da söylemiştik.  Adeta bir düşman, bir hasım gibi muamele görmemize neden olan, hayatımızı daha da zorlaştırmak için çaba gösteren ikinci müdürün neden böyle davrandığını da bir gardiyan açıkladı fısıldayarak, “seni buraya düşüren kitabında anlattığı teşkilattandır”. Bu belki de çektiğim çilenin nedenini açıklamaya yetiyor”.

Bir gün cezaevinde, ayda 60-80 lira para karşılığında çalışan Cihan isminde yoksul bir mahkûm işçi Ahmet Şık’tan okumak için kitap isteğini belirten mektup yazar.  Mektup cezaevinin içinde Ahmet Şık’a beş günde zor ulaşır. Cezaevinde kitaplar yeterli olmadığı için, Ahmet Şık, dışarıdaki gazeteci dostlarından kitaplar ister. Yüzlerce kitap gelir cezaevine. Fakat Ahmet adına gelen kitabın hiçbir işçi koğuşuna verilmediği gibi, Ahmet’le konuştun diye, yine cezaevinin cemaatçi ikinci müdürü tarafından, ayda 60-80 lira paraya ihtiyacı olan gariban yoksul Cihan işçi mahkûm koğuşundan uzaklaştırılır. [iv]

Demek ki bu düzen merhametsizce  “dindar ve kindar” böylece bir nesil yetiştirecek, diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Böylece daha basılmadan, üstelik mahkeme kararı ile yok edilmeye çalışılan ilk kitap olarak, Türk Kültür tarihinin en hazin sayfalarına yazılmış oldu. Şuna emin olun ki, böylesine kitap yok etmeye, yasaklamaya çalışanlar, teşvik edenler, karar verenler gelecek nesiller tarafından kınanacaktır.

Sonuç olarak, kitaba düşman olanlar, kitabı bir bomba gibi görenler, şunu iyi bilsinler ki, dünyada ve Avrupa’da en az kitap okuyan Türkiye’de, bu kitap aymazlıkları ve düşmanlıkları ile kitap okumayı teşvik edecekleri yerde, insanları kitaptan soğutmaktalar. Kitap okumayan toplumda da ne bilim gelişir, ne de kültür gelişir, yaratıcılık da olmaz. Bırakın artık şu kitap düşmanlığını.

Başbakanımızın evinde bilmem kaç kitap var, ama başbakanımızın maraza çıkardığı İsrail’in Başbakanının evinin duvarları kitaplarla dolu olduğunu biliyor muydunuz? O İsrail’in, Yahudi’lerin sadece bilim dalındaki aldıkları Nobel ödül sayısının yüzün üzerinde olurken, Türkiye’nin bilim dalında hiçbir bilim adamının daha Nobel ödülü almadığını da bilmemiz gerekir. Bilgi ve kültür edinmek, bir gemi, bir başka mal satın almayla hemen elde edilmez; şu imama, bu cemaate biatle de bilim sahibi olunamaz; uzun bir süreçte, özgürce düşünmeyle, özgürce yazmayla, özgürce okumayla olur.  Kitap okumanın, kitabı sevmenin bilim, kültür ve yaratıcılık için ne kadar önemli bir süreç olduğunu somut bu farkı ile anlamamız gerekir artık.

DİPNOTLAR

[i] http://www.odatv.com/n.php?n=iste-ergenekon-savcisi-zekeriya-ozun-bilinmeyen-yillari-0610081200
[ii] DHA http://www.focushaber.com/ahmet-sik-in-annesi-ağır-konustu-h-29217.html
[iii]  Samizdat Soner Yalçın Kırmızıkedi Yayınları 2012 sf 514-515-516
[iv] Pusu Devletin Yeni Sahipleri Ahmet Şık Postacı Yayınevi sf 89   

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget