Balyoz davasında verilen ağır cezaların gerekçelerini 2 ayda ancak
tamamlayan ve Yargıtay’a başvurma sürecini uzatarak
mahkûmların biraz daha mağdur olmalarına neden olan mahkemenin sıkıntısı
anlaşıldı: Verdikleri mahkûmiyet kararlarına bir gerekçe
bulamamak!
Gerekçeleri, verdikleri mahkûmiyet kararları gibi: Kanıtsız... Keyfi...
İzledikleri hukuksuz ve intikamcı yönetimlerine uygun... Bilinçli olarak
yanlış... Dosyadaki evrakı hukuka uygun olarak değil de keyifleri istedikleri
gibi yorumlama...
Mahkeme, uydurukluğu, sahteliği ulusal ve uluslararası bilirkişiler
tarafından defalarca gösterilmiş, sözde darbe planlarını içeren esas
CD’leri delil olarak kabul ediyor. Zaten mahkûmiyet
kararını da bunlara dayanarak verdiği için gerekçeli kararında da kendini inkâr
etmesi beklenmiyordu... Acaba nasıl bir kıvırtıcı gerekçe gösterilecek merakı
içindeydi herkes...
Şöyle “sudan gerekçe”lerine
baktığınızda, verdikleri kararın hukuken tamamen gerekçesiz bir karar olduğunu
görüyorsunuz..
***
Darbe CD’sinin, devlet içindeki sahte delil
üretme çetesince üretildiğinin kanıtlanmasına, bakın mahkeme ne diyor:
“Hiçbir bilirkişi raporu, yargıcı kesin olarak
bağlayamaz.”
Şüphesiz, bilirkişi raporları, yargıç olanlara kararlarında yol
göstericidir. Yargıç, dosya bütünlüğü içinde bilirkişi raporlarını
değerlendirir. Balyoz davası dosyasında ise çok sayıda delil falan yok, tek bir
delil var: Sözde darbe planlarını içeren CD’ler!
Dosyada ne bir ıslak imza var, ne darbe planlarını doğrulayacak tek bir ifade
veya başka bir kanıt...
Yargılanan subaylar veya sivil sekreterler arasında, sahtekârların
istedikleri doğrultuda ifade verecek ve yalan beyanda bulunarak
“evet darbe planları yapıldı” diyecek tek bir kara yüzlü
ve alçak da bulamadıkları için, mahkeme dosyasındaki “darbe
CD”leri tek sözde kanıttır.
Bu nedenle, Balyoz davasının temel delili olan
CD’lerin “gerçek mi, sahte
mi” olduklarını saptamak mahkemenin karar vermesinde
temel yol göstericidir. Bu bakımdan, bu davada bilirkişi raporu hayati önemde ve
değerdedir... Yargıçlık cüppesi taşıyan hiçbir hukukçu, kalkıp da bu dava
için “ben bu CD’lerin sahte olduğunu belirten
bilirkişi raporlarını kabul etmiyorum” diyemez…
“Bilirkişi raporlarını kabul etmiyorum” dediğine
göre, sanıklar ve dava konusunda karar verici tek delilin sahteliğini görmezden
geliyorlar. Doğru mu, sahte mi merak etmiyorsun! Dahası,
“sahteliği belgelenen bu raporları kabul edersem, mahkûmiyet
kararı veremem, en iyisi bunları yok sayayım” tutumunu
açıklıyorsun!..
***
TÜBİTAK’ın verdiği tartışmalı bilirkişi
raporunu, CD’lerin doğruluğu konusunda yol gösterici
kabul ediyorsan eğer, CD’lerin
2003’te kaydedildiğini ve değiştirilmediğini de kabul
ediyorsundur... O zaman, CD’lere, 2008 yılına kadar
bir dizi olayın nasıl girdiğini, 2007’de bulunan yazı
fontlarının 2003’te nasıl kullanıldığını da
açıklamalısın! Ama bunu da yapmıyorsun!
Hem TÜBİTAK, hem ulusal ve uluslararası diğer bilirkişilerin
raporlarını reddediyorsan eğer, o zaman CD’lerin
varlığı da ortadan kalkıyor demektir. Acaba onlar gerçekten CD mi, yoksa ekmek
kadayıfı mı... İçlerinde darbe planı mı var, yoksa
muzlu ballı içecek mi... Belki de porno filmleri içeren birtakım
CD’leri size içlerinde darbe planları var diye
yutturuyorlar, nereden bileceksiniz?!..
Verdikleri mahkûmiyet kararlarıyla kendilerini tam köşeye sıkıştıran
heyetin gerekçesine bakın: “Bu CD’lerin
aynılarının Genelkurmay’da da bulundukları teyit
edilmiştir”, o halde CD’lerdeki darbe
planları doğrudur...
Artık pes mi dersiniz, yoksa ne...
Genelkurmay’daki CD’ler,
sadece Plan Semineri’ni içeriyor.
Yargılananların hiçbiri, Plan Semineri’ni içeren
CD’leri reddetmiyor... Plan
Semineri’ni reddeden tek kişi yok!
Genelkurmay’ın
CD’lerinde, sahtekârların ürettikleri 11, 16 ve 17
No’lu CD’lerse yok...
Gerekçeli kararda bir ayakoyunuyla sahte darbe planı
CD’lerin de Genelkurmay’da
bulunduğu ve mahkemeye gönderildiği görüntüsü yaratılıyor...
Ben utanıyorum...
Şu gerekçeye bakar mısınız, darbe neden olmamış:
“Çetin Doğan’ın Mayıs 2003’te kalp
ameliyatı olması ve Ağustos 2003’te emekli edilmesi gibi
nedenlerle, Çetin Doğan liderliğindeki cunta yapılanmasının darbe harekâtını
ellerinde olmayan nedenlerle tamamlayamadığı”...
Yahu Çetin Paşa, “tam kalp ameliyatı geçirecek
zamanı bulmuşsun kardeşim” demekten başka söz bırakmıyor
mahkeme heyeti!
***
Ayıptır bu gerekçeli karar. Heyeti de bitirmiştir, hukuku da, yasayı
da, anayasayı da...
Askeri darbelerde sorguya alındığımızda hep şunu dinledik:
Burada ne anayasa var ne babayasa... Burada Allah biziz...
Balyoz davası, yargılaması, kararları ve gerekçeleriyle kulağımızdan
hiç gitmeyen bu sesi yeniden çağrıştırdı... Sanıyorduk ki sadece askeri
darbelerde hukuk guguk olur...
Hayır, sivil darbe içinde yaşadığımızın kanıtı, bu kararlardır.
Askeri dönemle bugünün benzerliğini asla askeri mahkemelerle
kuramazsınız...
Ama, MİT ve kontrgerillanın sorgu odalarıyla rahatça
kurarsınız...
Yaşadığımız tam bir hukuk iflasıdır...
Yorum Gönder