Hüzünlü bir umudun o yeşil vahasını düşünüyorum kar
yağarken...
Selvi ağaçlarının koyu yeşil yalnızlığı, beyaz bir
çarşafla örtülmüş...
Ölüm bizi birbirimize düşman ediyor...
Pırıl pırıl ışıyan gözler kapanmış,
şafakla giyinen genç kızlar, sevinçleri bırakıp kaçıp gitmiş
bilinmeyen kentlere.
Tuhaf bir duygu var içimde...
Kar yağarken hep böyle olurum!
Yılın karlı, soğuk günlerinin üzerimize çökmeye başladığı
anlarda, o vadileri düşürürüm, köyleri, çocukları.
Günler bir yıldız gibi gökte sayılırken, baskıyı, zulmü
düşünürüm.
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin
hazırladığı rapor, haberciliği suç sayan yasaların
Türkiye’de hâlâ geçerli olduğunu vurguluyor,
ama günümüzün iktidarı nedense bunları görmezden geliyor.
***
Başbakan, her eleştiriyi “saldırı”
olarak görürken medyamız iktidarın baskıcı,
sansürcü tutumunu birkaç gazeteci dışında nedense görmezden
geliyor.
Üç gün önce Esad’ın
Şam’da yaptığı konuşmayı BBC,
CNN gibi uluslararası kanallar, Suriye Devlet Televizyonu canlı olarak
verirken bizde hiçbir TV kanalı bunu vermedi.
Neden acaba?
Gazetelerin, haber kanallarının görevi halkı
bilgilendirmektir...
Yanı başımızda neler olup bittiğini
öğrenmek, bilgilenmek ister toplum.
Bu sansür değil de nedir, söyler misiniz?
Diyelim ki medya patronları öyle istedi, özel
kanallar vermedi; bizim vergilerimizle ayakta duran TRT,
hangi gerekçelerle Esad’ın konuşmasını
yayımlamadı?
***
Artık demokrasi ve özgürlük
palavralarını dinlemekten bıktık.
Başbakan işine gelmeyen haberleri yazanların kulağını
çekiyor, eleştiren yazarları mahkemeye veriyor.
Gerçek demokrasilerde eleştirilerden
korkulmaz!
Türk, Kürt, solcu, sağcı,
İslamcı, Alevi olsun, Türkiye’de
tüm gazeteciler üzerindeki baskının giderek ivme kazandığını
görmemek için insanın ahmak olması gerekir.
Muhalif sesler askeri darbeler sürecinde bastırıldı,
şimdiyse sindiriliyor.
Gazeteci işinden oluyor!
CPJ’nin hazırladığı rapor ayrımcılık
yapmıyor...
2000 yılından bugüne değin uzanan süreçte
Türkiye’de basın özgürlüğü yok gibi...
Zindanlarda yatan gazeteciler, üniversiteli gençler,
çevreciler...
Hepsi ama hepsi “terör örgütü
üyeliği” ya da “terör örgütüne
yataklık” suçundan yargılanıyor.
Acaba hangi demokratik hukuk devletinde 61 gazeteci
tutuklu?
Dahası var...
700 üniversite öğrecisinin tutuklu olduğu bir başka ülke var
mı?
***
Kar yağıyor dışarıda...
Kuşlar da yok!
Dinginliğin ruhu gitmiş, hüzün ve
yalnızlık kuşatmış her yeri.
Kelimelerin sessiz oyununda, zamanın kapısını çalmak istiyor
canım.
Hızla akan bir suyun başında durmak, söğüt
ağaçlarından bir dal koparmak, narenciye bahçelerinde dolaşırken özgürlüğün
şarkısını söylemek.
Haberlere bakıyorum bu arada...
Şişecam’ın çatısına çıkan işçiler, bu karda kışta
emeğin örgütlü gücünün sesini duyurmak
istiyorlar.
O sesi duyuyor mu acaba ülkeyi yönetenler?
***
Ey benim güzel yurdumun insanı.
Gözünü aç ve iyi bak...
Hopa olaylarında yargılanan üniversiteli gençlerin
evlerinden toplanan kitaplar da tutuklu...
Gençlerin avukatları diyorlar ki:
“Emanete alınan kitapları tahliye edin!”
Hopalı gençler “silahlı terör örgütü”
kurmaktan yargılanıyor.
Emekli öğretmen Metin Lokumcu eğer biber gazından
ötürü kalp krizi geçirip ölmeseydi o da tutuklu olacaktı.
***
Ben kar yağarken üşürüm...
Gözlerimi dikerim göğe, sadece
bakarım...
Sessizlik sesim olur bir deniz kıyısında ya da
sevdalı bir bulut...
Yorum Gönder