AKP iktidarı hem güncel hem tarihsel olayları saptırıyor, hem de kendi
saptırmaları içinde bile, gerçekleri eğip büktüğü için, kaçınılmaz olarak iç ve
dış politikada büyük çelişkilere düşüyor, muhataplarındaki güveni
sıfırlıyor.
Terör örgütüyle konuştuğumuzu söyleyen şerefsizdir diyor, sonra
konuştuğunu bizzat kendi açıklıyor…
Libya’da NATO’nun
ne işi var diyor, NATO müdahale gücüne önemli bir askeri güçle
katılıyor…
Osmanlı tarihinden Cumhuriyet tarihine kadar hem olaylar hem de kişiler
hakkında kendi ideolojisine göre saptırılmış yanlış bilgiler veriyor, kamuoyunu
kendi düşüncesine göre biçimlendirmek istiyor…
Eylemleri ve söylemleri, hem kendi içlerinde hem de birbiriyle
çelişiyor…
Kendi yarattığı medya, bütün bu çelişik eylem ve söylemleri hiç
utanmadan, tutarlılık ve gerçeklik denetimine tabi tutmadan her gün
destekleyerek manşetlere taşıyor, baskı altına aldığı eskiden bağımsız olan
medya ise birkaç yazar ve birkaç olay dışında suskun…
Yargı denetim altında; üniversite yönetimleri hizada…
Sonuç olarak tarihle birlikte güncel de saptırılarak kamuoyuna
sunuluyor, üniversitelerdeki olaylar da, yargıdaki iddialar ve kararlar
da!
Üstelik yakın geçmişe ilişkin saptırmalardan ve güncel olaylardan
dolayı davalar açılıyor, değerli insanlar, öğrenciler hapsediliyor.
Son örnek, bir sekreterle bir kuvvet komutanının, delilleri tartışmalı
olan aynı suçlamayla, aynı ceza aralığı içinde hüküm giydiği Balyoz davasında
ortaya çıktı; gerekçeli kararda belirtilen önemli bir husus, Genelkurmay
Başkanlığı tarafından yalanlandı.
Aynı saptırmalar insanların tutuklu olarak yargılandığı 28
Şubat davasında da görülüyor:
Salı günü Milliyet’te, değerli ve
güvenilir gazeteci Fikret Bila’nın, 28 Şubat
sürecinde Cumhurbaşkanı olan Süleyman
Demirel’le bir konuşması yayımlandı.
Önce dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı
Karadayı, sonra da dönemin Başbakanı Tansu
Çiller ile konuşan Bila,
Demirel’le devam ediyordu.
Bu konuşmada, tek bir sivil olarak eski YÖK Başkanı Prof.
Kemal Gürüz’ün de tutuklu olarak
yargılandığı 28 Şubat süreci hakkında şöyle diyor
Demirel:
“…28 Şubat’ta yapılan yanlış bir şey yoktur. Her şey
anayasa içinde cereyan etmiştir…
…Orada alınan kararların altında herkesin imzası
vardır…
…Şimdi 28 Şubat’a darbe diyorlar. Neresi darbe? Ne
olmuş 28 Şubat’ta? Parlamento fesih mi edilmiş?
Hükümet alaşağı mı edilmiş? Siyasi partiler mi kapatılmış? Milletvekilleri mi
tutuklanıp götürülmüş? Ne yapılmış?
Bunlar yapılmamış, 28 Şubat’ta Milli Güvenlik
Kurulu toplanmış, kararlar almış. Bunları herkes imzalamış ve sonra da
uygulanmış. Hükümet görevinin başında kalmış. 3.5-4 ay sonra istifa etmiş.
Anayasaya göre yenisi kurulmuş. Buna darbe denilmez…
…Ve esasen bu kararlar 1997 yılından 2009 yılına kadar da
uygulanmıştır. Yani bugün işbaşında olan hükümetin döneminde de yine 28 Şubat
kararları uygulanmıştır. 11 yıllık kesintisiz eğitim de dahil olmak üzere. 2009
yılında bu kararlar kaldırıldı, denilmiştir. Dolayısıyla orta yerde darbe diye
nitelendirilecek bir durum yoktur.”
Sürecin baş aktörü, bir eski cumhurbaşkanı tarafından yapılan bu
açıklamalar karşısında yargının vicdanı hâlâ tutuklu olarak yargılananlar
hakkında ne hissediyor acaba?
Yorum Gönder