Birkaç yazıdır, başvuru (referans) kaynağımız olan Doğan Avcıoğlu’nun
“Türklerin Tarihi” (Tekin Yayınevi, 1978; Cilt 1.)
adlı kitabından okuyalım:
***
[“Fransız İhtilâli’ne ve Osmanlıcılık dışında Türk tarihine ilgi, olumlu ve
olumsuz yönleriyle ilginç bir kişiliği olan Abdülhamit’i ürkütür. Okul
programlarını değiştirmek ister. Harbiye programlarına pek fazla dokunmasa da
Mülkiye ve öteki yüksek okullar üzerinde baskıyı arttırır. Abdülhamit, okul
programlarının yeniden düzenlenmesi ve dinsel inançların güçlendirilmesi
amacıyla, Şeyhülislâm başkanlığında bir kurul kurar. Babıâli’ye yolladığı
buyruğunda Sultan, ‘Mülkiye ve öteki İslâm okullarında yetişen öğrencilerin
dinsel inançlarında zayıflama görüldüğünü, oysa Hıristiyan okullarında dinsel
inancı pekiştirmeye büyük önem verildiğini’ belirtir ve ‘ders programlarının
öğrencilerin dinsel inançlarının güçlenmesine hizmet edecek yolda düzenlenmesini
ve düzeltilmesini’ ister. Mülkiye’ye, liselere ve öteki okullara medrese kökenli
müfettişler yollayarak dinsel inançlara aykırı öğretim yapılıp yapılmadığını
denetletir. Tarih dersini ilkokullardan kaldırır, öteki okullarda dondurur.
Saray ve çevresini yakından tanıyan Halit Ziya Uşaklıgil’e göre, Abdülhamit
tarih dersinden özellikle çekinir.”] (S.15)
Korkulan tarih
["En çok korkulan tarihti: Fikrin asıl uyanışına hizmet edecek, ibret
alanında bir aydınlık yaratabilecek olan bu tarih belası, yönetimin huzurunu
kaldıran bir kabustu. Ve her gün bir çılgın el, avucunda tarihten koparılmış bir
küme yaprakla koşarak ganimetini Yıldız'ın iştahası bir türlü doyurulamayan
ağzına götürdü. Memleketin tarihinde ayaklanma, ihtilal, tahtan indirme, suikast
adına ve ne varsa, yönetim kötülüklerine, hırsızlık ve yolsuzluğa, bu yönetimin
durumunu akla getirebilecek nitelikte ne bulursa, bunlar kaldırılır; hemen
bunlarla baştan başa dolu olan, bunlar çıkınca ortada anlamsız, cansız bir ceset
biçiminde kalan Türk tarihi, yalnız padişahların ululuğuna, savaş ve fetihlerin
daima Osmanlı hanedanının yüceliğine yönelik övgülerden ibaret kalırdı. Hele
Genel Tarih, perdesinin ucu kaldırılmayacak yalnız bir deliğinden karanlıkta
bakılabilecek bir sahneydi."] (S.15-16)
Kim daha çağdaş?
AKP’nin başbakanı R.T.Erdoğan, 2.Abdülhamid’ten ilham alıyor ama bunca yıl
sonra bile tarihin olgularında ders çıkartamıyor.
Bir Osmanlı milleti yaratmak siyasetini, 2.Mahmut’un (1785-1839) “Ben
tebaamdaki din farkını ancak cami, havra ve kiliselerine gittikleri zaman görmek
isterim” sözü çok iyi özetler. Bu cümleyi söyleyen padişahın dünya görüşü,
“Sünni Müslüman dindar ve kindar nesiller” yetiştirmek istediğini dünyaya ilan
eden AKP Başbakanı Erdoğan’ın kafa yapısından, kuşkusuz,yüzlerce yıl daha ileri.
2.Mahmut modern bir çoğulcu. Erdoğan ise tam anlamıyla bir Sünni İslam
çoğunlukçusu; onun tartışılmaz egemenliğini savunuyor; ve bu zorbalığı ileri
demokrasi kılığında piyasaya sürüyor.
Kim daha çağdaş 2.Mahmut mu yoksa R.T.Erdoğan mı? Birincisi ikincisinin
kuşkusuz ecdadı değil. Erdoğan’ın ecdadı Alevilerin kökünü kazımak isteyen Yavuz
Sultan Selim!
Panislamist 2.Abdülhamid
Mümkünse, 9,10,11,12 ve 13 Temmuz 2012 günlerinde, Yusuf Akçura ve “Üç Tarz-ı
Siyaset” çevresinde yayınlanan yazılarımı tekrar okumakta yarar var.
1800′lü yıllarda Osmanlı aydınları biz ne yaparız da bu devleti dağılmaktan,
yıkılmaktan kurtarabiliriz diye düşünmeye başladılar. Türk, Arap, Kürt, Ermeni,
Rum, Bulgar, Sırp, Makedon ve Arnavutlardan bir Osmanlı Milleti yaratmak
düşüncesi tutmadı. Çünkü, Türkler (ve belki de Kürtler) dışında kalan bütün
halklarda milliyetçilik hareketleri çoktan başlamıştı. Artık çok geçti. Böyle
bir oluşum girişimi en azından 1453′ten itibaren başlamalıydı. Ne yazık ki
Osmanlı “Saldım çayıra Mevlam kayıra” siyaseti uyguluyordu. Hiçbir halkta
Osmanlı bilinci diye bir şey yoktu.
Ama Osmanlı milleti yaratma düşüncesi, İslamcılık ve Panislamcılık’tan çok
daha ilerici idi. Özellikle Hristiyan tebaanın Osmanlılık düşüncesinden uzak
durması üzerine Jön Türkler, Avrupa’da gelişen İslamizm düşüncesine sarıldılar.
Hızlarını alamayıp Osmanlı devleti sınırları dışındaki Müslümanları da hesaba
katarak Panislamizm menziline vardılar. Padişah dünyadaki bütün Müslümanların
halifesi değil miydi?
2.Abdülhamid yönetimi, Osmanlı devletinin Tanzimat döneminde terk ettiği dini
devlet şeklinden uzaklaştı. Artık din ve vicdan özgürlüğü, siyasi serbestlik,
siyasi ve tebaa eşitliği söz konusu değildi. İslam dini devletin yapısına iyice
yerleşti, okullar tam anlamıyla İslamileşti. Osmanlı tarihi sivil okulların
müfredatından kaldırıldı.
Geriliğin nedenleri
Osmanlı, Avrupa karşısında geri kaldığını sonunda anlamıştı. Geriliğe çare
olarak Osmanlıcılığı, Müslümanlığı ve Türklüğü çare olarak düşünmüştü. Bunların
tamamı yanlıştı, zaten bu durum tarih tarafından kanıtlandı.
Doğrusunu isterseniz yukarıda sözü edilen Üç Tarz-ı Siyaset’i benimseyip
peşinden koşanları eleştirmek, günümüzde çok kolay. Ancak her türlü siyaset
tarzında sorun gelip dine ve şeriata dayanıyordu Bu çıkmazdan laik Cumhuriyet
sayesinde kurtulundu. Cumhuriyet komadaki hastayı diriltti.
2012 yılında, AKP Başbakanı Erdoğan’ın çok şaşırtıcı bir siyaset tarzı var:
Bir Tanzimat ve Meşrutiyet siyasetçisi gibi kurtuluşu İslam’da arıyor. Düşünce
yapısının Sait Halim Paşa’dan en küçük farkı yok; uyguladığı siyaset
2.Abdülhamid siyaseti.. Cumhuriyetin saatini bir çocuk gibi parçalarına
dağıtıyor ama kendi kafasına göre bir saat yapması mümkün değil.
Yorum Gönder