* Milliyetçiliğe saldırıların küresel sebepleri
* Atatürk’ün örnek aldığı devlet başkanı kimdir?
* Atatürk’e göre millet ve milliyetçilik tanımı
* Türk Milleti’nin tek ve ortak tanımı nedir?
* Korkut Özal’ın tarihi itirafından Erdoğan’a..?
* Türkçülüğün bugünkü esasları ne olabilir?
BAŞLARKEN...
Bu dizi yazıda, 'Türk’ün Kimlik Cüzdanı' başlığı altında, Türk kimliği,
Türklerin tarihi kökleri, milli kimliğe yönelik iç ve dış saldırıların
sebepleri, Anadolu’da Türk varlığının temelleri gibi konuları ve süreç
içinde ortaya atılan iddialara verdiğim bilimsel verilere dayalı
cevaplarım ile Türklerin daha güçlü olabilmesi için fikri, stratejik ve
jeopolitik tercihlerinin ne yönde olması gerektiğine dair fikirlerimin
özetini bulacaksınız. Meseleyi bir bütün olarak incelemek isteyenler
Bilgeoğuz yayınlarından aynı adla bir kitap olarak henüz yayınladığım
'Türk’ün Kimlik Cüzdanı'na başvurabilir. Eski Tercüman gazetesinin
güzel bir sloganı vardı: 'Her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah
taze bir başlangıçtır.'
Fakat sadece bireyler için değil milletler için de her sabah dünya yeniden kurulur, her sabah taze bir başlangıçtır.
Türk
Milleti’ni meydana getiren bütün unsurların, taze bir başlangıç
yapabilmesi için tarihi gerçekleri bilmesi gerekir. Ünlü İngiliz düşünür
ve istihbarat danışmanı Toynbee, 'Tarihi güçler, atom bombasından daha
patlatıcı olabilir' diyordu.. Özellikle Türk Milliyetçiliği iddiasında
olanlar, çevrelerine ışık saçabilmek için kendilerini tarihi güçlerle
donatmalıdır.
Karen Fogg maillerinde “Kullanılacak Kuvvetler: Uyuyan Güzeller” ve
“Tecrit edilecek Kuvvetler: Uyuyan Köpekler” ifadeleriyle birlikte “Türk
tarihinin hakkından gelmek lazım” deniliyordu.. Türk toplumu üzerinde,
dünyanın önemli güç odakları tarafından, birbiriyle eşgüdümlü veya
birbirinden bağımsız psikolojik harekatlar uygulanıyordu.. Hepsinin
ortak hedefi, “Türk tarihinin hakkından gelmek”ti.. Atatürk’ün
gösterdiği hedef ise “çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmak”
değil, “Türk kültürünü çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmak”tı..
Proje: Türk tarihinin hakkından gelmek!
2002 yılının son günlerinde Avrupa Birliği’nin Türkiye Büyükelçisi Karen
Fogg, İnternet yazışmalarında, “Türk tarihinin hakkından gelmek lazım”
diyordu
2003 yılı başında, İzmir’de İsveç Büyükelçiliği’nin düzenlediği
toplantıda 'Türk Milleti diye bir millet yoktur' konulu ve İsveç
başbakanı Göran Persson imzalı bildiriler dağıtılmıştı
2002 yılının son günlerinde Avrupa Birliği’nin Türkiye Büyükelçisi Karen
Fogg’un bazı Türkiye vatandaşı gazetecilerle İnternet yazışmaları
yayınlanmıştı. Karen Fogg, bu mektuplardan birinde 'Türk tarihinin
hakkından gelmek gerekir' diyordu. Neden acaba?
2003 yılı başında,
İzmir’de İsveç Büyükelçiliği’nin düzenlediği toplantıda 'Türk Milleti
diye bir millet yoktur' konulu ve İsveç başbakanı Göran Persson imzalı
bildiriler dağıtılmıştı. Neden acaba?
Daha o zamanlar, AKP
sözcüleri, henüz Anayasa’dan Türk adının çıkarılması gerektiğini
söylememişlerdi. Saldırılar hep dışarıdan geliyordu.
Türk tarihinin
hakkından nasıl gelinirdi? Önce, okullarda tarih ve Türkçe derslerinin
saati azaltılır, sonra içeriği boşaltılır, yeni tarih, coğrafya, felsefe
kitapları yazdırılır... Türk tarihinin destan kahramanları tek tek ele
alınır. Fatih Sultan Mehmet Han gibi, çağ açıp çağ kapayanlar, tarihten
silinemeyeceği için onlar üzerinde iftiralar üretilir. medyada bunlar
sık sık tekrarlanır, iddialar veya uydurmalar tekrarlana tekrarlana,
artık kesin kabul haline gelmeye başlar..
Batı’nın namuslu
tarihçileri, 'Türkleri çekerseniz, insanlık tarihi yazılamaz' dediği
halde, Türk tarihi öyle küçültülür, öyle aşağılanır ki, Türk çocukları
aşağılık kompleksi ile yetişmeye başlar... Bu psikolojik harekatın
üzerine etnik kimliklerin yüceltilmesini, desteklenmesini de eklerseniz,
artık Türk toplumu için tam bir kimlik kayması başlamış demektir.
'Millet, milletin olmak istediği şeydir'
Kadir Koçdemir’in Ötüken Yayınları arasında çıkan 'Milli Devlet ve
Küreselleşme' adlı kitabında önemli düşünürlerin tespitleri
hatırlatılıyor:
Tarihçi Otto Vossler, milleti tanımlamadaki güçlükleri dikkate alarak şöyle der: 'Millet, bir milletin olmak istediği şeydir.'
Karlheinz Weismann buna şunu ekler: 'Ve bu iradeyi daimi biçimde muhafaza edebilendir:'
Türkiye’nin
kuruluş felsefesini ortaya koyanların benimsediği millet anlayışını
geliştiren düşünürlerden Fransız ilahiyatçı Ernest Renan, Avrupa
milletlerin etnik birer karışım olduğunu dikkate alarak 11 Mart 1882’de
Sorbon’da verdiği konferansta şunları söylüyordu:
'Milleti millet
yapan şey ırk değildir, çünkü bütün modern milletler etnik karışımdır.
Irka dayalı bir millet anlayışı, Avrupa medeniyetini mahveder. Milleti
millet yapan unsur din de olamaz. Devletlerin sınırları ile mezheplerin
sınırları birbiriyle özdeş değildir. Milleti, tabii sınırları referans
alarak tanımlamak kadar tehlikeli ve keyfi bir teori olamayacağına göre
coğrafya da milleti millet yapan unsur olamaz. Çünkü tarih, milletlerin
hayat alanlarının sürekli değiştiğini göstermektedir.'
'Bizi biz yapan ecdattır'
Renan’a göre millet, maddi olgularla tasvir edilemez:
'Millet bir
ruhtur, manevi bir prensiptir. Bu ruhu, bu manevi prensibi aslında bir
olan iki şey teşkil eder: Bunlardan biri maziye, diğeri ise hale aittir.
Biri, zengin bir hatıralar mirasının müşterek sahipliğidir. Diğeri,
birlikte yaşama arzusu konusunda mutabakat ve bir bütün halinde
devralınan mirası yüceltme iradesidir. Bizi biz yapan ecdattır.
Kahramanlıkla dolu bir mazi, büyük insanlar, şan ve şeref, işte üzerine
milli bir ideal inşa edilebilecek beşeri sermaye budur. Mazide müşterek
bir şan ve şeref, halde müşterek bir irade, birlikte büyük işler
başarmış olmak ve yine başarmak istemek; işte millet olmak için gerekli
şartlar bunlardır.
Tıpkı bir ferdin mevcudiyetinin kesintisiz bir
yaşama iddiası olması gibi bir milletin mevcudiyeti de her gün
tekrarlanan bir plebisittir.'
Fichte ise milleti bir ağaca benzetir.
Münferit kısımlar, ancak ağaç bir bütün olarak varolduğu müddetçe
varlıklarını sürdürebilir. İşte bu sebeplerle 'Millet manevi bir ruhtur'
tanımını bilenler, Türk Milleti’ni ruhen de çökertmeye çalışıyor,
maziyle olan ilişkisini kesiyor ki bugün ne yapacağını bilmez bir hale
gelsin!
'Yeni Türkiye' projesinde Kürt’e de yer yok!
Türkiye’yi federasyona çevirme hazırlıkları, hem liberal faşistlerin
hem sözde İslamcıların hem de bölücülerin ortak hedefi haline gelmişti.
Fakat Anadolu Cumhuriyeti ile tasarlanan, Hıristiyan-Yahudi
karışımı bir federasyondu. Graham Fuller’in 'Yeni Türkiye'sinde Kürt’e
de yer yoktu.
Anadolu’da kurmayı planladıkları federe şehir
devletlerinin adlarını 2001 yılında 'Veneto’dan Batı Karadeniz
Bölgesi’ne' sloganlı bisiklet gezisi sırasında açıklamışlardı. Bu
projenin ardından küreselleşme mimarlarının 'yerel yönetimlere otonomi
vermek ve milli hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan
çıkarmak' planı çıkmıştı! Anadolu’nun şehir devletleri haritası da
basın bildirisiyle birlikte dağıtılmıştı.
Küreselleşmenin şehir
devletlerine dönüş olduğu AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a daha
partisini kurmadan gönderilen gizli memorandumda belirtiliyordu. Aynı
ifadelere İtalyanlar’ın 'Paflagonıa projesi'nde de rastlandı...
Paflagonıa
projesi, tıpkı daha önce gündeme getirilen Kapadokya projesi, İyonya
projesi, Ağrı dağı projesi gibi, Türkiye’nin kendi içinde şehir
devletlerine bölüneceği öngörüsü ile hazırlanmıştı. Bu öngörü, bizim
tahminimiz değildi. Proje sahiplerinin hazırlayıp dağıttığı broşürlerde
açıkça ifade ediliyordu.
Paflagonıa projesinde aynen şöyle deniliyordu:
'Amacı
ulusal devletlerin iç federasyonu (devletler federasyonu) şeklini
gerçekleştirmek olan, politik şekilli, Avrupa karakterli bir fenomen
geliştiriliyor. Globalizeleşme ve kimliği arama çalışmaları aynı
paralelde seyreden iki muhakemeyi birleştiriyor. Orijinin bulunması,
kişinin bölgeler ve devletler üstü bir kimlik kazanması olarak
yorumlanıyor ve temelinde kişinin birçok ülkenin yurttaşıymış gibi
düşünülmesi fikrine ulaşılıyor. Sonuçta, en ideal biçimine çoklu kimlik
(çok kimlilik) araştırması olarak dönüşüyor, yani tüm insanların tek,
aynı büyük genetik kökten geldiği orijinde, bir çeşit uluana ve ulubaba
isminde birleşiyor; Adem ve Havva; ya da Homo sapiens, ya da
Austrolopitecus.'
Geliştirilmek istenen fenomen, özellikle Türk’ün
ulusal bilincini, yani Türk Milleti’ne mensup olma bilincini yok etmeyi
amaçlarken, etnik bilinçleri ortaya çıkarmayı eses alıyordu.
Paflagonıa
projesi, Rotary İnternational antetli bir dosyayla tanıtılmıştı.
Kapakta projenin iki organizatörü Suadiye Rotary Kulübü ile İtalyan
Cıttadella Rotary kulübünün amblemleri yer alıyordu. Projenin
sponsorluğunu, İtalyan bisiklet aksesuarları firması Elite ve Luna
zeytinyağı firması, ulaşım sponsorluğunu ise Otokoç ve Alitalia
üstlenmişti.
Proje dosyası ile birlikte dağıtılan bir haritada ise
Anadolu coğrafyası, eski yerleşim bölgelerine göre adlandırılıyordu.
Buna göre, Anadolu’daki federe şehir devletlerinin adları şöyleydi:
'Trakya,
Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya,
Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya.'
İşte,
AB’nin İlerleme Raporu ve Başbakanlıktaki Azınlık Çalışma Grubu
raporunun öngördüğü, 'Anadolu Cumhuriyeti' böyle bir devlet olacaktı!
İçinde ne Türk var ne de Kürt!
İşte bu hedefi gerçekleştirebilmeleri için milliyetçiliği ve milli kimliği yıkmaları gerekiyordu.
Millet her gün yeniden doğar
Türk halkı arasında çok yaygın bir deyim vardır: İman tazelemek!
Millet
olma bilincini de milli motivasyonu da iman tazeler gibi her gün
tazelemek, her sabah daha güçlü bir millet olarak doğmak gerekir.
Millet
olma bilinci, asırların, hatta bin yılların birikimidir. Öyle bir iki
haftalık veye 10 yıllık tartışmalarla ortadan kalkmaz ama bir milli
kimliğe karşı, medya, sinema ve müzik vasıtasıyla düzenli saldırılar
yapılır da buna karşı hiçbir tedbir alınmazsa, o milletin başı beladan
kurtulmaz...
Hele bu saldırılar, dünya üzerinde güç sahibi olan
devletler tarafından psikolojik savaş olarak yürütülüyorsa durum daha da
vahimleşir!
Çünkü milletleşme bir süreçtir. İmparatorluktan milli
devlete geçmiş toplumlarda, milli kimlik, 'her türlü vasıta ile'
beslenmezse, zayıflamaya yüz tutar!
Milletleşme süreci, Atatürk’ten hemen sonra kesildi. 1944’ten sonra Türkiye, milli devlet rayından çıkmaya başladı.
1960-80
arası, gençlik farklı idealler peşinde koşturulup birbirine düşürüldü.
1980-2004 arasında da sömürgeleşme hızlandı. Bu süreçte, milli kimliği
besleyen ne varsa saldırıya uğradı.
1997 yılında ortaya çıkan ve
Türk Milliyetçiliğini ırkçılığa kaymakla suçlayan sözde Milli Güvenlik
Siyaset Belgesi de bu sürecin sonuna tüy dikti! Etnik bilinçler, bu
belgenin açıklanmasından sonra daha da körüklendi! Bu sürecin sonunda
Tayyip Erdoğan, Türk Milliyetçiliğini de ayağının altına aldığını
söyleyecekti..
Korkut Özal’ın tarihi itirafı
Türkiye’de bölücü
zihniyet ve Türk Milliyetçiliği düşmanlığı, bu cüreti Turgut Özal’ın
başlattığı 'Anadolu Cumhuriyeti' kurma çalışmalarının Tayyip Erdoğan
döneminde hızlanmasından buluyordu!
2008 yılı Kasım ayında ise Ali
Kırca’nın Siyaset Meydanı programında, Korkut Özal, önemli ifşaat veya
itiraflarda bulundu. Ağabeyi Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı iken kendisine
Türkiye’nin adının 'Anadolu Cumhuriyeti' olarak değiştirilmesinden söz
ettiğini açıkladı!
Altemur Kılıç da Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı
iken kendisine bir harita göstererek Türkiye ile Irak’ın kuzeyinin bir
konfederasyonda birleşebileceğini söylediğini yazdı.
İşte
Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin Atatürk ile birlikte tartışmaya
açılmasının asıl sebebi bu hedefleri gerçekleştirmekti.
Türk’ün 'Kimlik' Cüzdanı -1- Arslan Bulut
Türk’ün 'Kimlik' Cüzdanı -2- Arslan Bulut
Türk’ün 'Kimlik' Cüzdanı -3- Arslan Bulut
Yorum Gönder