Çok ilginç bir mektup aldım. Funda Teyze Çekim Yasası Öğretmeni ve Öğrencileri tarafından yazılan mektup, bana, haddimi aşan ve beni zor durumda bırakan nitelikler ve görevler yüklemektedir. Önce o ‘ilginç mektup’u okuyalım:
“Sayın Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk Hocamız! ‘Kalb-i Sûzan’ makalenizde yayınladığınız mektubu da tüm diğer makaleleriniz gibi aklımızda ve kalbimizde hissederek ve yaşayarak okuduk. Ancak bugün size yazma sebebimiz sadece o mektuptaki duygu ve düşüncelere katılmak değil, sizden bir ricada bulunmaktır.”
“Siz ülkemize, milletimize Allah'ın lütfettiği bir büyük armağansınız. Bizler, Funda Teyze ve öğrencileri olarak, ülke olarak Allah'ın bize bu armağanının değerini bilememiş olmamızın ağır yükünü hissetmekteyiz.”
“Martin Luther de bir zamanlar aynı sizin gibi, Allah'ın Avrupa'ya bir lütfu olmuş. Gerçi siz ikilik yaratmamak ve bölmemek çabalarınız sebebiyle Martin Luther’den çok farklısınız ama dini özüne döndürme çabalarınız açısından amacınız ve eserleriniz bir benzerlik arz ediyor. Luther de, dini özüne döndürmek için gelmiş. Ancak milleti onun değerini bilemeyince ve Türkler Avrupa'ya doğru yola çıkınca, kendisi milletine ve yöneticilere şöyle seslenmiş:
“Türklere direnmeyin, onlar aramızdaki bağnazları temizlemek için Allah’ın gönderdiği bir kamçı.” Bu sözleri, Allah'ın lütuflarını göremeyen, değer bilemeyen insanlar için söylemiş.”
“Allah'ın lütuflarının, armağanlarının değerini bilemeyen bir toplum, tez zamanda cezasını buluyor. Siz de bize Allah'ın bir armağanı, bir lütfusunuz. Değerinizi bilemedik.”
“Şimdi, duanıza ihtiyacımız var. Affınıza ihtiyacımız var. Başımızdaki belaların tez zamanda bitmesi, çekilmesi için, lütfen milletinize acıyınız! Sizin Allah'ın bize bir lütfu olduğunuza, sizin duanızın kabul göreceğine inancımız tamdır. Gerçeklerin üstünü kim kapatmaya çalışırsa çalışsın, tarih, Allah'ın izniyle sizin hakkınızda da gerçekleri er veya geç ortaya çıkaracaktır. Bu millet sizin değerinizi eninde sonunda anlayacaktır. Ancak şimdi, duanıza ihtiyacımız var.”
“Lütfen milletimizi affediniz! Allah'tan bizim için yardım dileyiniz! Allah da bizi affetsin. Bize yardım etsin. Allah sizi bize bir kapı yapmıştır. Her ne kadar bu kapının hakkı tam verilemese de... Lütfen, sırf Kalb-i Sûzan hatırı için, sizi seven, size güvenen, sizi sayanların hatırı için, milletimizi affediniz ve milletimiz için Allah'tan af ve yardım rica ediniz!”
“Aslında sizin bu affı ve duayı yaptığınıza da inanıyoruz. Sizin bu millete aşık olduğunuzu, bu milleti çok sevdiğinizi de biliyoruz. Her halükârda, Allah'a sığınıp dua ederek lütfen bizi ve milletimizi duanız ile kurtarınız! Sonsuz saygılarımızla!”
BEN ANCAK HAKLARIMI HELAL EDEBİLİRİM
Mektupta sayılan nitelikler de görev de sadece benim değil, bütün milletimizin, bütün halkımızındır. Hem niteliklere sahip çıkalım hem de görevlerimize. Yapılması gerekeni birlikte ve bir şuur ve eylem bütünlüğü içinde yapmadıkça kurtuluş söz konusu değildir.
Ben ancak haklarımı helal edebilirim, yıllardır bana zulmedenleri affedebilirim ama tek başıma yapacağım duaların kurtuluş getirmesi beklenemez. Böyle bir beklenti Allah’ın yasalarına aykırıdır. Halkın, kitlenin bir iman ve şuurda birleşerek dua etmesi gerekir. Bunun için de kitle olarak tövbe etmek, ıstırap çekmek gerekir. Bu halk bunu yapmıyor. Otuz yıldır, bunu yapması için didiniyorum ama yapmıyor.
‘Hep birliktelik şartı’ yerine getirilmediği sürece acı çekmeye devam edeceğimizi asla unutmayalım!
Yorum Gönder