Tarih uzmanı Prof. Dr. İlber Ortaylı’dan Kürt
sorununu çözme siyasetine ince uyarılar:
Hakem olduğunuz halde bir tarafın değerlerine
tahrip edici bir şekilde yaklaşırsanız o iş yürümez. Bu Türk tarafı da Kürt
tarafı da olabilir. İnsanları tahrik ederseniz, saygı dışı davranırsanız orada
hiçbir şey olmaz.
Bugün toplumsal birlik için başka referanslar
var. Millet diyor ama Arapça anlamında komünote olarak söylüyor. Çimento din,
diyor. Peki olursa iyi. Olmazsa ne yapacak? Kaldı ki adam din diyor başka
şeylerin peşinde koşuyor.
Tarih uzmanı Prof. Dr. İlber
Ortaylı’yla Kürt sorununun çözümü sürecini konuşuyoruz. Ulus
devletin ayakta kalmasıyla ilgili olarak “Kültürel birlik
olmazsa bu iş çok zor” diyor. Vatandaşlık tanımında
Türkiyeli sözcüğü için, “Türkiyeli tutmaz. Neymiş? Şunu bir
anlatsalar da biz de feyz alsak” diye konuyu hafif yollu
sarakaya alıyor. Bir sorunun çözümünde bir tarafın hassas değerlerini tahrip
edecek davranışlar içine girilirse tehlikeli olaylara çanak tutulacağının altını
çiziyor. - Bir süre önce bir
toplantıdaki konuşmanızda Kürt sorunu açılımıyla ilgili olarak açılım boş laf
dediğiniz gazetelere yansımıştı. Neden bunu söylediniz?
İ. O. - Açılım
aslında boş laf değil. Ben öyle bir şey söylemedim. Ha, o tarz konuşulursa boş
laf. Yani insanları uzlaştırırken fevkalade dikkatli ve saygılı olmak
zorundasınız. Hakem olduğunuz halde bir tarafın değerlerine destrüktif (tahrip
edici) bir şekilde yaklaşırsanız o iş yürümez.
Bu Türk tarafı da
Kürt tarafı da olabilir. İnsanları tahrik ederseniz, saygı dışı davranırsanız
orada hiçbir şey olmaz. Onun için dikkat edeceksiniz. Mesela, birisi çıkıyor bir
şey söylüyor. “Daha anlamadınız mı bu işi?” dersen yandın.- Bu
işin çözümüne yardımcı olmaları için akil insanlar grupları oluşturuldu. Bu
“akil insanlar” sizce gerçekten Kürt sorununun çözümüne yardımcı olabilecekler
mi?
İ.O. - Valla, işin başından konuşmayalım da görelim bakalım. - Bizim coğrafyada belli Kürt
bölgeleri var. Örneğin Irak’ın kuzeyindeki oluşum, Suriye’nin kuzeyinde ortaya
çıkan Kürt bölgeleri, bizim Güneydoğu ve İran’daki Kürt bölgesi...
İ.O. - Irak’ın
kuzeyindeki oluşum artık oluşmuş. Size bazı istatistik bilgileri vereyim.
Bunların petrolü ellerinde. Kuzey Irak’ın enerji ve gelir kaynaklarını sağlama
almak için bu petrol bölgeleri ABD’nin denetiminde. Buralarda artık gelir
artmaya başlamış. Fakat bir üçüncü dünya ülkesi için tahmin edilenin aksine
rüşvet mekanizması orada işlemiyor. Yani işler oldukça nizami bir biçimde
gidiyor. Daha da ilginci PKK sadece bir bölgede yaşayabiliyor. O da Kandil.
Araya karışmıyor. Her yerde olmamasını temin etmişler. İlk Irak cenginde
(savaşında) bu yapılacaktı. Ama Barzani ve Talabani arasındaki aşırı
eşit dengeler yüzünden Amerikalılar bunu yapmaktan çekindiler. Çünkü ortalık o
zaman çok fena olabilirdi. Şimdi onun dengesini buldular.
Ve
sanıyorum Irak Osmanlı dönemindeki üçlü bölünmeye yeniden kavuştu. Bir komplo
teorisi gibi söyleniyor. Ortadoğu’da ne kadar Arap olmayan antite (oluşum)
ortaya çıkarsa İsrail o kadar rahat edecek. Böyle bir şeyi İsrail’in istemesi
kendi açısından tabii ki anlaşılabilir. İsrail’in böyle bir Kürdistan’la çok işi
olacaktır. Bir kere tarım teknolojisi uzmanı olduğu için oralarda ona çok iş
düşecektir. Düşüyor da. Taa Orta Asya’ya kadar bütün bölgede ziraat işi yapan,
ilgili dallarda çalışan, üreten, hizmet veren Yahudi işadamları ve uzmanlar
görüyorsunuz.
Türkiyeli tanımı tutmaz
Ülkede çok sayıda etnik grup var. Onlar bir şey
isteyebilir. Ama her istenileni
yapamazsınız. Yani mikro
milliyetçilerin her birine cevaz vermek mümkün değildir- Peki, bu Irak, İran, Suriye ve Türkiye Kürtleri size
göre pek benzeşmiyorlar. O zaman nasıl Büyük Kürdistan kurma projesi hayata
geçecek?
İ.O. -
Suriye Kürtleri kaçınılmaz olarak entegre olacaklar. İran
Kürtlerinin ise fevkalade entelektüel bakımdan yetişmiş elitleri var. En az
gelişmiş ve entegrasyon bakımından en az yetişenler Türkiye Kürtleri.
Büyük Kürdistan projesinin hayata geçmesine gelince... Onu bilemeyiz.
Hangi dili kullanacaklar, hangi lehçeyi esas edinecekler, ne kadar isterler?
Bunu bilemeyiz. Ama çok açık gözlemliyorum. Böyle bir eğilim var. - İyi de Irak’ta merkezi hükümetle
kuzey bölgesindeki Kürt bölgesi petrol gelirleri yüzünden birbirlerine
düşmediler mi?
İ.O.-
Tabii birbirlerine düşerler. O tür bölgelerde tek ürün
zenginliği var. Tek ürün zenginliği olan yerlerde de çok serbest hareket etmek
mümkün değil. Daima da küçük kalemlere dayanırlar. Yani onu kaybetmemek için her
şeyi yaparlar. Bütün politika, ittifaklar bunun etrafında döner.
İran’da da bunu görürsünüz. Ama İran gibi bir ülkede bu fayda etmez.
Devleti çok büyüktür; mekanizma çok eskidir. Onun için de başka çarelere, başka
hedeflere yönelmeleri gerekiyor.-
Yani?
İ.O.- Yani İran gibi bir ülkede her şeyi petrolden gelen gelirle çevirmek
olacak gibi değil. Ama küçük Ortadoğu ülkelerinde bunun hiçbir zararı yok.
Onlarda her şey petrolün etrafında döner.
İran’ın çok önemli bir
tarım sektörü yok. Petrolden sonra pek de bilinmeyen bir zenginliği vardır. O da
kıymetli taşlar. Özellikle de firuze. - Bizim ülkede ilginç olaylar oluyor. Buna son örnek de vatandaşlık
tanımı. Sizce Türkiyeli sözcüğü doğru bir tanım mı?
İ.O.- Bundan bir şey çıkmaz.
İnsanlar ben şuyum, buyum gibi kendi kimliklerini kullanabilmeli. Ama Türkiyeli
sözcüğü tutmaz. - Ama Amerika
Birleşik Devletleri vatandaşına Amerikalı demiyor muyuz?
İ.O. - Ohhooo,
onu söylüyor. Amerikalı adı üzerinde. Amerika, oranın ayrı bir kıta olduğunu
keşfeden adamın adı. Yani Americo Vespuci’nin. Şimdilik kendilerine Amerikalı diyorlar.
Ama yarın
bir şey olduğu takdirde bir Fransız, bir İngiliz ya da bir Alman gibi
durabilecekler mi? Çok şüpheli.
Doğru, şu anda Amerikalılar böyle
olmakla övünüyorlar. Biz bunu yaptık, diyorlar. Toplama bir ülke. Ama aynı ülke
bir kriz anında ne olur onu bilemiyorum. - Başbakan yardımcılarından Bülent Arınç geçenlerde Paris’te bir
konferansta sürekli Türkiyeli tanımını kullanmış. Buna ne
diyeceksiniz?
İ.O.-
Neymiş? Şunu bir anlatsalar da biz de feyz alsak. - Acaba hükümet, Türkiye’de çok fazla
etnik grup olduğu için mi Türkiyeli tanımını yeğliyor?
İ.O.- Evet, çok
sayıda etnik grup var. Onlar bir şey isteyebilir. Ama her istenileni de
yapamazsınız. Yani mikro milliyetçiliklerin her birine cevaz vermek mümkün
değildir. Çünkü bayraklarını tespit edemezsiniz. Bayrak tespit etseniz bu sefer
toprak veremezsiniz. Bu çok önemli bir meseledir.
Burada dikkatli
olmak lazımdır. Türkler böyle işlere bayılırlar. Ama nereye kadar gider? O belli
değil. Bu çok tehlikelidir. Türkiye’de gereksiz kışkırtmalara çanak tutar. Ondan
sonra da çok tehlikeli şeyler olur. İnsanlar birbirleriyle didişmeye başlarlar.
O zaman da bunun önünde durmak çok zordur. Burada koruyucu mekanizmalar da yok.
Dikkat etmek lazım. İnsanlar hayata bir kere geliyor. Onun da böyle berbat
edilmesi hoş bir şey değil. Kim tasvip edecek?
Ulus devletin geleceği belirsiz
- Ulus devletin dönemi kapandı, görüşleri
var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
İ.O.- Bir dili, tarihi var.
Buna çok dikkat edilmez, destrüktif, tahrip edici mekanizmalarla yok edilmeye
kalkılırsa bu iş yürümez.
Bugün bakıyoruz, toplumsal birlik için
başka referanslar var. Millet diyor ama kendi Arapça anlamında komünote olarak
söylüyor. Çimento din, diyor. Peki, olursa iyi. Olmazsa ne yapacak? Kaldı ki,
adam din diyor başka şeylerin peşinde koşuyor. Başka türlü referanslara
başvuruyor. Bazı sloganların ve icat ettiğiniz bazı referansların açık açık
ortaya konmaması gerekir. Bunlar bence endişe verici konular. Ulus devlet
Türkiye örneğinde TBMM çatısı altında perçinlenebilir. Ama bundan sonra ne olur?
Onu kimse bilemiyor. Yalnız, devamlı surette kullanılan üsluba dikkat edilmesi
lazım geldiğini söylemek istiyorum. Ulus devletin birtakım şartları var.
Temel koşul kültürel birlik
- Nedir o şartlar?
İ.O.- En büyük
şart kültürel birliktir. Kültürel birlik için illa da dil birliği şart değil.
Çok farklı diller konuşursunuz ama kültür birliği vardır. Aynı dili paylaşan
insanlar bile birbirleriyle geçinemiyor.
Belçika Flamanlarıyla
Hollanda Flamanları arasında birbirlerine karşı olan tavırları gördüğünüzde çok
şaşırırsınız. Dil aynı olabilir ama yaşam kalıplarında, toplumsal örgütlenmede,
toplumsal referans kalıplarında benzerlik yoksa, zıtlıklar varsa, bir taraf çok
becerikliliğe dayanan toplumsal kalıplara sahipse, öbür tarafta ise nepotizm,
feodal kalıplar ağırlıklıysa bunlar birbirleriyle geçinemezler. - Peki, eğitimin kalitesi toplumsal
tutkal olabilir mi? (Bu soruyu kızdığını bile bile soruyorum.)
İ.O.- Eğitim
diye sihirli bir laf var şimdi. Çıkıyor, eğitim, diyor. Bu biraz Nasreddin Hoca’nın göle maya çalmasına benziyor.
Hanımefendi, beyefendi, eğitimden neyi kast ediyorsunuz, diye sorunca size hedef
bile gösteremiyor.
İleri demokrasi kuru slogan
- Bizim hükümet sürekli ileri
demokrasiden söz ediyor. Sizce ileri demokrasi nedir?
İ.O.- İleri demokrasinin ne
olduğunu bendeniz anlamadım. İrfanım yetmedi. İleri demokrasi hikâyesini kim
söylerse inanmam. Bir kere ileri demokrasinin masraflarını kimin somut olarak
ödeyeceğinin herkesçe bilinmesi lazımdır. İleri demokrasinin gerektirdiği
şartlar hâlâ temin edilmiyor. Daha böyle bir dünya yok. Bu dünyada kıtlık var.
Bunu insanların anlaması lazım.
Beşeriyetin her zaman daha ileriye
gittiğini yazan tarihlerin tenzilatla karşılanmasını öneriyorum. Mutlaka bazı
alanlarda iyiye gitmeler vardır. Ama bunun yanında kötüye gitmeler de vardır.
Onun için ileri demokrasi bir kuru slogandır ki hiçbir zaman buna ciddi
insanların inanmayacağını düşünürüm. Bazı sloganları söylerken, bazı hedefleri
belirlerken ciddi olmak lazım. Çünkü bir şey olursa taşın altına hepimiz
düşeceğiz.
PORTRE
PROF. DR. İLBER ORTAYLI
Avusturya, Bregenz, 1947 doğumlu. İki yaşındayken
ailesiyle birlikte Türkiye’ye döndü. Ortaöğrenimini İstanbul Avusturya Lisesi ve
Ankara Atatürk Lisesi’nde, yükseköğrenimini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’yle
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, tarih bölümünde yaptı. Yüksek lisans derecesini
Chicago Üniversitesi’nde aldı. Doçentliğini AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
aldı. 1989-2002 arası AÜ Siyasal Silgiler Fakültesi’nde İdare Tarihi Bilim Dalı
Başkanı olarak görev yaptı. 2002’de Galatasaray Üniversitesi, daha sonra da
Bilkent Üniversitesi’ne konuk öğretim üyesi olarak geçti. 2005’te Topkapı Sarayı
Müzesi Başkanı oldu. 2012’de yaş haddinden emekli oldu.
LEYLA TAVŞANOĞLU/Cumhuriyet
Yorum Gönder