17 Nisan 2013 günü 73. yaşını dolduran Köy Enstitüleri, dünyayı
kana bulayan ikinci büyük savaşın içine doğmuştu. Henüz ülkemiz savaşa girmemiş
olsa da gerekli önlemi almış, eli silah tutabilecek olan eril nüfus silah altına
alınıp cephelere yollanmıştı. O yüzden üretim durmuş, ekmek karneye bağlanmıştı.
Enstitüler henüz üretime giremediğinden, devletin verebildiğiyle yetinmek
zorundaydı. Biz öğrenciler köylerimizden getirdiğimiz giysilerimizi
değiştiremediğimiz gibi, çoğu zaman iki topak patates, iki topak şeker ve bir
bardak ıhlamurla sabah kahvaltısı yapmak durumunda kalıyorduk. Öğle ve akşam
yemekleri gününe göre tavuklu bulgur pilavı, tarhana çorbası, kuru fasulye ve
nohutlu bulgur pilavıyla geçiştiriliyordu.
Öğrenmeyi öğrenme
Müdür ve yardımcıları başta olmak üzere, bütün öğretmenler de
bizimle oturuyorlardı sofraya. Özellikle sofralarda yemek-yiyecek lafı
edilmiyor; yetersiz yatakhane, banyo ve tuvaletin nasıl temizlenip yeterli
duruma getirilecekleri konuşuluyor, önlemler sayılıyor, planlar yapılıyordu.
Eğitbilimsel yapılanmasıyla “öğrenmeyi öğrenme...” kurumu olan Köy Enstitüleri,
kuruluş yasasının birinci maddesinde yazıldığı gibi “Öğretmen ve köye yarayışlı
diğer meslek erbabını yetiştirmek...” görevi üstlenen çok izlenceli
eğitim-öğretim kuruluşlarıdır. Yasayla verilen işlevi gerçekleştirmek için,
derslikleri, işlikleri, deneme ve ekim dikim alanlarıyla bir açık hava
deneyimliğine (laboratuvara) dönüşen enstitüde yönetici ve öğretmenler başta
olmak üzere usta ve usta öğreticiden öğrenciye kümeleşerek işe koyulmuştuk.
Günün yirmi dört saati üçe bölünmüştü: 8 saat uyku, dinlenme ve sağlık bakımı, 8
saat derslik ve işlik etkinlikleri, 8 saat beden eğitimi, sanatsal üretim ve
uygulama olarak tasar çizimlenmişti.
Ortaklaşa sorumluluk
Enstitü sözcüğünün üretimle ilgisini öğrenince kitaba, kâğıda,
kazmaya, küreğe daha sıcak bakar olduk. Özellikle ilkokuldan sonra
öğretmenlerimizle iş, ödev, sorun paylaşmak, dersin öğretmeni ya da işin ustası,
usta öğreticisiyle ortaklaşa sorumluluk üstlenmek biz öğrencilere içten içe bir
övünç ve insan, doğa saygısı, sevgisi taşıyan bir kimlik kazandırıyordu. Bununla
da kalmıyor, toprağı, suyu, güneşi, rüzgârı iş içinde duyumlamak bilgiye
yakınlaşma hazzı veriyordu.
Köy Enstitülerinde: Taşı taş üstüne koyarak, toprağı kirizmalayıp
ağaçlandırarak fideliyor; suyu akıtıp toprak ve ekilip dikilenlerle öpüştürüyor;
kalan su gücünü elektrik üretimine dönüştürüp içimizi dışımızı aydınlatıyorduk.
İşrakiye öngörüsüyle değil, Tanrı’nın insanlığa en kutsal armağanı olan
yaratıcı/üretici usumuzu kullanıyor, olanları ve olacakları neden/sonuç
imbiğinden geçirerek bilimsel bilgiye ulaşmaya çalışıyorduk.
Pratikten anlaksal tasarçizimleri üreterek öğrenme yöntemi
uygulanan Köy Enstitülerinde öğretmen, öğrenci ve usta öğreticilerine kimse
dışarıdan yardımcı, ortakçı aramaz, doğasal bir algıyla herkes kendi kendinin
yardımcısı ve rekabetçisi olur: Kök salmış cahillikler, gericilikler ve
çağdışılıklarla savaş meslek ahlakı olarak işlenirdi. Bilindiği gibi Köy
Enstitüleri: Kurtuluş/bağımsızlık savaşımını tamamlayacak olan aydınlanma
ateşini en ücra köylerde yakmaya odaklanmış, eğitim/öğretim kurumlarıydı.
Devlete ve topluma, çocuğunu kaydına aldığı öğrenci velilerine sıkıntı vermeden,
kimseye asalak olmadan dersliğini, işliğini, yunağını, barınaklarını kendi
yapan; suyunu kendi akıtan, ışığını kendi yakan; kuruluşunun ikinci yılından
itibaren, devletin yetiştiremediği, tamamlayamadığı beslenme ürünlerini kendi
üreten kurumlardı. Bilgi veremeyip öğüt veren, öğretemeyip ezberleten, kitap
algısı oluşturamayıp tek kitapla gönül eğleyen değil: Kitap algısını
genelleştirerek bilimsel bilgiyi eyleme/üretime dönüştüren; beyin gücünü bilek
gücüyle bütünleştirerek üretime yönelten ve “üretmeden tüketmeyi en büyük
ahlaksızlık” olarak imleyerek, insanlık ahlakını, B.K. Çağlar’ın yazdığı Ziraat
Marşı’nın “insanı insan eden bu say bu toprak” dizesinde geçen iki sözcük “say
ve toprak” sözcüklerinde temellendiren kurumlarda Köy Enstitüleri.
Gerici, gidici değil, kalıcı, ısıtıcı ve ışıtıcı bir
Cumhuriyetçi/toplumcu bir eğitim/öğretim ortamı planlanmıştı Köy Enstitüleri
uygulamalarıyla. Dili ve düşüncesiyle ulusal/toplumsal algıyı Anadolu birliği ve
Anadolu insancıllığına odaklamak, bireycileşme, cemaatleşme ve mankurtlaşma vb.
sapkınlıkların yolunu kapatmaktı üretici eğitim/öğretim işlemcesinden amaç. Onun
için, Osmanlı’dan Cumhuriyet’in devir aldığı ışıksız köylere tutulmuştu ışık
lambası; eğitim öğretim yoluyla örgenleşme ve toplumsallaşma süreci, Anadolu
nüfusunun yüzde sekseninin yaşadığı köylerden başlatılmıştı.
Ben ilkokuldan sonra ortaöğretimimi Kayseri Pazarören Köy
Enstitüsü’nde yaptım. Enstitüye kaydolan 94 öğrenciydik. Yetecek yatakhanemiz,
tuvaletimiz, banyoluğumuz, uygulama işliklerimiz; hatta yöneticilerimizin,
öğretmenlerimizin bile doğru dürüst birer konutları bile yoktu. Beş yıl sonra
ayrılırken: Yıkık dökük ana binamız temizlenip onarılmış, öğretmen ve
yöneticiler için 5 konut, iki bin öğrencinin yatıp kalkacağı Gülcemal adlı, yüz
kız öğrenci için ayrı yapı, uygulamalı etkinlikler için yeterli üç işlik,
yeterlikli tuvalet ve banyoluk yapılıp hizmete konulmuş; yeterli su sağlanmış,
elektrik üreteçleri işleme konulmuştu. Enstitüye tapu edilen saban girmemiş
75-25-40 dekarlık üç parça toprak işlenerek, kirizmalanarak ekeneğe
dönüştürülmüş, ekime uymayan bölümler ağaçlandırılmış; uygun yerler ekeneğe
dönüştürülerek ıspanak, fasulye, kabak, salatalık, kavun, karpuz vb. sebzelerin
ekimine açılmış, tonlarca ürün alınır aşamaya gelmişti. Diplomamı alıp atandığım
Akkışla İlkokulu’na giderken içimden içime düşünüyor, üretici usun yaratıcı usa
dönüşümünü kutsuyordum.
Ne var ki bu mutluluk çok sürmedi, içerdeki büyük toprak
sahipleriyle el ele veren dış liberal sömürgenlerinin ilk işleri, üretici usun
kullandığı yaratıcı kaldıracı kırmak oldu! İşin ustaları, enstitü kapılarını
sonuna dek kapatıp imam hatip kapılarını sonsuza dek açmakla övündüler!...
- Say: İş, emek.
- Mankurt: Kendinden, kendi
toplumundan, toplumsal yaşamdan nefret eden.
- İşlemce: Tutum,
tutum alma, davranış.
- İmlemek: Saymak, benimsemek.
-
Örgenleşme: Ulusal teşkilatlanma.
Ali Dündar Eğitimci-Yazar
Yorum Gönder