“Efendiler, Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık durumu düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım düşünceler belirdi. Oysa hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların öğütleri ile yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir. (TBMM 6.3.1922)”
“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Kurtuluş savaşının henüz utku ile sona ermediği 1922 Mart’ında mecliste yaptığı konuşmada yabancılardan alınan öğütlerle bağımsız olunamayacağını dile getiren büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK , “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Diyerek özgürlüğe ve bağımsızlığa ne kadar değer verdiğini açıklamaktadır.
ATATÜRK ilke ve devrimlerini elimizin tersiyle itmeye çalıştığımız bu günlerde hangi noktada olduğumuzu yazılı ve görsel medyada yayımlanan bir haber gözler önüne sermektedir.
Belleklerimizi tazelediğimizde, 2010 yılı Mayıs ayında İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından "Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım" kampanyası kapsamında Gazze'ye insani yardım malzemesi götüren 6 gemilik filoya müdahale eden İsrail komandoları 9 Türk’ün ölümüne neden olmuştu.
Bu olay nedeniyle İsrail özür dilemediği gibi ölenler için herhangi bir tazminat ödemeye de yanaşmamıştı. Bundan dolayı İsrail ile dış politikada sorun yaşamaya başlamıştık.
Daha sonra bizzat ABD Başkanı Obama’nın devreye girmesiyle İsrail kerhen de (istemeyerek) olsa özür dilemiş ve iki devlet arasındaki sorun kısmen giderilmiş ve Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN, kurarak bize emanet ve armağan ettiği laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın Erdoğan, Mayıs ayı sonlarında Gazze’yi ziyaret edeceğini açıklayınca, büyük müttefikimiz ABD dış işleri Bakanı John Kerry hemen devreye girme gereğini duyarak bize şu öğüdü vermektedir.
"Potansiyel Gazze ziyaretiyle ilgili olarak biz Başbakan Erdoğan'a, bunun ertelenmesinin daha iyi olacağını ve bazı nedenlerle bu ziyaretin şu anda gerçekleşmemesi gerektiğini düşündüğümüzü ifade ettik. Başbakan'ın tabii ki ne yapacağına veya yapmayacağına karar verme hakkı var ama bizim düşüncemiz şu ki bu ziyaretin zamanlaması, yoluna sokmaya çalıştığımız barış süreci için kritik. Tarafların dikkatinin dışarıdan mümkün olduğunca az dağıtılmasını istiyoruz. Dolayısıyla bu ziyaret için doğru koşulların beklenmesinin daha yararlı olacağını düşünüyoruz.”
Büyük müttefikimizin bu öğüdü sonrasında, yurttaşlar tarafından gösterilen tepkiler üzerine Sayın Başbakan, “keşke söylemeseydi. Şık olmadı. ABD seyahatimiz var, orada konuşulurdu” diyerek durumu idare etme yolu seçip bir taraftan tepki gösterenleri yatıştırmak isterken, diğer taraftan bu işlerin kapalı kapılar arkasında kimsenin bilmeyeceği şekilde halledilmesi gerektiğini ima etmektedir.
Her ne kadar Sayın Erdoğan “Gazze ziyaretimi ertelemeyeceğim” diyorsa da, ABD ziyaretinden sonra Obama’yı isteği üzerine Gazze’ye gidişin bir süre erteleneceği ufukta görülmektedir.
Yurttaşın deyişiyle, 1922 nire, 2013 nire, arada 91 yıllık bir zaman dilimi, 10 milyon nüfustan 75 milyon nüfusa ulaşmamız, tarım çağında endüstri çağına geçişimiz ve bilişim çağına gelişimiz vardır.
Bu olumlu gelişmelerle daha büyük ve güçlü bir devlet haline gelmemize karşın, ne yazık ki dış politikamızda ayni gelişmeyi göstermemiş, aksine kurtuluş savaşı öncesine dönmüşüz.
Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin bir bireyi olarak bu tarz dış politikadan onurumun kırıldığını, üzüldüğümü belirtmeden edemedim.
Biliyorum ki bu bağımlı dış politikadan benim gibi onuru kırılan milyonlarca yurttaş vardır.
Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Bu gidiş, gidiş değildir.
25.04.2013
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder