Yeryüzünü, “İkinci Dünya Savaşı”nın
alazları sarmıştı. Ulusal gelirimizin tümüne yakını, askersel
giderlere ayrılmıştı. Vurguncuların acımasızlıkları iyice artmıştı.
Yaşamsal nesneler, karanlık koruncaklara (depo) saklanmıştı. Tencereler
aşsız, pencereler camsız, koşum hayvanları nalsız, bebekler zıbınsız,
sayrılar emsiz (ilaç) kalmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti 17
yaşına basmıştı. Devlet Baba, binlerce köye uğrama olanağı bulamamıştı.
Milyonlarca köylü yoksul, bilisiz ve yazgıcıydı. Yiyecekleri, yavan
bulgur aşı ve kuru bazlamaydı. Tarım gereçleri, ağzı körelmiş orak, dişi
kırılmış kazma, ilkel karasabandı. Taşıtları, Hititlerden kalma
kağnıydı. Duygularını dile getiren ezgi, ağıt ve bozlaktı. Nüfusumuzun
yüzde 85’i köylüydü. Köylerin üzerine, zifiri bir karanlık çullanmıştı.
Köylüler bilisizlikten, köyler karanlıktan kurtarılmazsa, gönence ve
erince kavuşmamız olanaksızdı. Bu yalın gerçek, yıllarca sonra
algılanmıştı. Ot bitmeyen bozkırlarda, ıssız yaylalarda Köy Enstitüleri
açılmıştı. Uzun süre, yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, ustabaşılar
çadırlarda barınmışlardı. Köy Enstitüleri, benzeri olmayan eğitim ve
öğretim kurumlarıydı. Yöneticileri, öğretmenleri, ustabaşıları yetkin,
özverili, sevecen, insancıl, gözüpek devrimcilerdi. Öğrencileri,
yoksulluğun sıkmacında (pres) ezilmiş, acıların harlı ateşinde pişmiş,
dirençli köy çocuklarıydı. Uygulanan eğitim ve öğretim dizgesi, yerli,
özgün, kılgın, köktenci, bölüşümcü ve özgürlükçüydü.
Deneme evresinde
olan eğitim ve öğretim dizgesi (sistem), beklentiyi gerçekleştirmişti.
Köy çocuklarının yetilerini, yeteneklerini, gizilgüçlerini devinime
geçirmişti. Bu eşsiz güç, ot bitmeyen bozkırları, ıssız yaylaları
canlandırmıştı. Sökülen çadırların yerlerinde, çağcıl yapılar
yükseltmişti. Çıplak toprağa, yemyeşil bir giysi giydirmişti.
Abartmıyorum: Köy Enstitülerinde çalışmak, okumak, bir değer üretmek tapınçtı. Sözlüklerden, “kaytarmak”, “savsaklamak”, “usanmak”, “yorulmak” sözcükleri
çıkarılmıştı. Gece gündüzle, kış yazla birleştirilmişti. Yıl boyunca
tarlalarda, işliklerde, dersliklerde, eğitim ve öğretim yapılmıştı. Alın
teriyle, kafa ve kol gücünün destanı yazılmıştı.Unutulmasın diye yineliyorum: Köy Enstitülerinin açılması, eğitim tarihimizin en köklü bir atılımıydı. Çünkü Köy Enstitüleri, “Devlet Baba”ya
yük olmadan, iyeliklerindeki kıraç toprakları derinlemesine
işlemişlerdi. İşledikleri topraklara, nitelikli fidanlar dikmişler ve
tohumlar ekilmişti. Dikilen fidanlar ve ekilen tohumlar, binbir özenle
büyütülmüştü. Aracılardan (kabzımal) bir tadımlık meyve ve göveri
(zerzavat) alınmamıştı. Kirazı dalından, salatalığı (hıyar) kökeninden
kopararak yemenin mutluluğu yaşanmıştı. Her deyirgi süremi (hasat
mevsimi), “emek ve üretim bayramı” olarak kutlanmıştı.İşliklerde, “iş”
sözcüğü gerçek anlamına kavuşmuştu. İş giysileri, kıvanç duyularak
giyilmişti. Körükler, türkü söyleyerek çekilmişti. Balyozlar, örslerin
üstüne yıldırım hızıyla indirilmişti. Ateş kusan demirler, evire çevire
dövülmüştü. Hızarlar, testereler coşkuyla dişenmişti. Tomruklar boy boy
doğranmış, kalaslar ince ince dilinmişti. Her yer, üretimi artıracak,
yaşamı kolaylaştıracak araç ve gereçlerle donatılmıştı. Öğrencilerin
bileklerine, altın bilezikler takılmıştı.Tarihsel gerçekler
Dersliklerde,
insan olmanın ve insanca yaşamanın kuralları kavratılmıştı. Usa
vurulan zincirler kırılmıştı. Öğrencilerin beyinleri, boşinanlardan
(hurafe), yürekleri yoz duygulardan arındırılmıştı. Bilinçleri ve
istençleri (irade) kılağılanmıştı. Yargılama, sorgulama, kuşku duyma,
düş kurma, hak arama yetilerine kanat takılmıştı. Türk Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nın evreleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin önemi, tümce tümce anlatılmıştı. Bilimsel ve tarihsel gerçekler anlaklara kazınmıştı.Yasak sözcüğü yasaklanmıştıYineliyorum: Köy Enstitülerinde, “yasak”
sözcüğü yasaklanmıştı. Özgür düşünce zindandan çıkarılmıştı. İnaksal
(dogmatik) düşünce çöp sepetine atılmıştı. Her konunun korkusuzca
irdeleneceği ve tartışılacağı bir ortam yaratılmıştı. Öğrencilere,
bilinçli bir okuma alışkanlığı kazandırılmıştı. Kitap; hava, su, ekmekle
özleştirilmişti. Toplumsal, sanatsal, bilimsel içerikli kitapların,
azık çıkınlarına girmesi gerçekleştirilmişti.“Alın Teriyle Yazılan Destan”ı,
özet olarak anlattım. Anlattıklarımın kesinkes doğru olduğuna Köy
Enstitülerinin yıkıntılarının başında ağlaşan ulu çınar ağaçları
tanıktır!..
Mahmut YAĞMUR/Köy Enstitülü Eğitimci, Yazar
Yorum Gönder