Nihayet bugün “İçerdekiler” oyunuyla ilgili son provayı yapıp, noktayı koyduk. Siz bu yazıyı okuduğunuzda, biz Niğde’de ikinci oyunumuzu oynuyor olacağız. Dün de, yani Cumartesi akşamı da Ankara’da ilk oyunumuzu oynadık.
Bir tiyatro oyununu vücuda getirmek, yaşamla yüzleştirmek malum çok kolay değil. Yazım da bana ait. Örneğin bu çalışmamız iki buçuk ay sürdü. Hapishanelerde acıyı birebir çekmiş dostlarımızın kitapları, yüksek sesle defalarca okundu. Oynayacak altı arkadaşımız da bu okumalarda hazırdılar. Kullanacağımız bölümler hep birlikte seçildi. Ben yazılmış bu gerçek acıların dramaturjisini yaparken, kadroda rollere göre eksiklerimiz tamamlandı ve aramıza işin altından kalkabilecek yeni arkadaşlarımız katıldı. Fazıl Say ile görüştüğümde, mevcut müziklerinin içinden seçerek kullanabileceğimizi söyledi. Bu konuda menajeri Ceylan Hanım da çok yardımcı oldu.
Provalara gelip giderken arabamın teybinden günbegün Fazıl Say’ın hemen bütün eserlerini dinledim. Hangi bölümün nereye daha iyi uyacağını seçmek günlerimi aldı... Fazıl Say Altı oldum diyebilirim.
Yalnız itiraf etmeliyim ki, bu besteciye olan hayranlığım her dinleyeşimde artı da arttı. Dünya görüşümüz müşterek, bakışımız aynı. Ömer Hayyam’ın şiiri nedeniyle hüküm giymesi yanlış “Düşünce” ceza görüyor. Bu hiç şüphesiz “Say”ın şanıdır, madalyasıdır. Böyle bir anlamsız ceza alarak dünya tarihine de geçti. Ben kendisine, bu güzel müzikler için teşekkür ediyorum. AKP Hükümeti’ni de bu vesile ile bir kez daha kınıyorum. Sonra ben oyunun yazdığım kısımlarını, arkadaşlarımın eleştirileri doğrultusunda yapboz yapıyorum. Oyunun metni netleştikten sonra, okuma provaları başlıyor. Yaklaşık iki hafta sürüyor. Tonlamalar üzerinde duruluyor. Bu provalarda kelimelerin neden ve ne şekilde söyleneceği belirleniyor. Ve rol dağılımı yapılıyor.
Derken, ayaklanıyorsun ve oyunun sahnelenme süreci başlıyor. Ben hem yazar, hem oyuncu hem de rejisör olduğum için işim zor. Her şeyden önce bir psikanalist gibi davranıyorum. Oyuncu arkadaşlarımı germiyor, yormuyor, üzmüyorum. Bütün provalarımız neşeli geçiyor. Bunu bazen bozanları ikaz ediyorum. Yaklaşık bir ay da sahne trafiği dediğimiz, oyuncu arkadaşlarımızın oyun esnasındaki hareketlerini belirliyoruz. Oturdu, kalktı, yürüdü, girdi, çıktı gibi...
Bu kısmı da netleştikten sonra oyunun müzikleri, slaytları ve filmleri yerleştiriliyor. Prova böylece, dikilen kostümlerin giyilmesi ve dekorun netlik kazanmasıyla son buluyor.
Evet iki aya yakın çalıştık.Hep birlikte, bir ansaml içinde hareket ediyoruz. Sanki yedi oyuncu teknik arkadaşla birlikte sekiz kişi tek bir insansınız. Vücudun provaları gibi. Seyirciyi de oyuna kattığımızda, halkla da bütünleşiyorsunuz.
Alkışlar, kahkahalar...
Seyircinin oynanan oyuna katılması, “ilahi” birleşme adeta.
Tiyatrolar kapanıyor
Neredeyse hiç tiyatro salonu kalmadı. Az sayıdaki tiyatrolar turne yapıyoruz sürekli. Bizim gibi politik oyun oynayanlar ne yazık ki az. Bazı tiyatrolar eğlencelik, nane ciklet. Siz kapatılmayla, yasaklanmayla, tutuklanmayla yüzyüze korkmadan göğsünüzü siper ederek sürdürüyorsunuz mücadeleyi. Sizin yaptığınıza cesaret edecek sanatçı çok az.
Ama bir tiyatro;
Gerçekleri söylemiyorsa,
Sıkıntıları dilendirmiyorsa,
Haksızlıkların üzerine gitmiyorsa,
Demokrasi için mücadele etmiyorsa,
Ezilenlerin yanında değilse,
Ezenlere karşı gelmiyorsa,
Ne işe yarar ki o tiyatro?
Hele böyle bir dönemde Allah göstermesin “Akil” olmak da var...
İnsan içine çıkamayacaklar
Toplumun yüz karası bunlar. Bunlar yandaş, bunlar işbirlikçi, bunlar T.C’ yi istemeyenler, ülke bölünsün diyenler, bayrağa karşı çıkanlar, teröristle işbirliği yapanlar, bunlar menfaatçi, yalancı, çıkarcı ve utanmaz. Üç kuruş çıkarları ve menfaatleri için ülkelerini satanlar bunlar. Şehit anne ve babalarının gözünün içine bakarak Amerikan mandasına evet diyenler, şehitleri ve onların dökülen kanlarını hiçe sayanlar. Halk her gittikleri yerde kovalıyorlar bu utanmaz, arlanmazları. Gün gelecek insan içine çıkamayacak bunlar.
Bunlara hadlerini bildirmek en birinci vazifedir!
Ali Kırca
Soyadı benzerliğimden utanıyorum. Eski devrimci, yeni çanakçı Ali Efendi, Siyaset Meydanı’nda; Akil Orhan Gencebay’a çanak tuttu, hükümetin yanında olduğunu alenen belli etti.
Yazıklar olsun. Kula kulluk edene yazıklar olsun.
Ağzınızdan çıkanı, önce kendiniz duyun.
Sizi Türk Bayrağı’mızın üzerinde şehit kanında yürütmeyiz, bilmiş olun.
Gün ola harman ola...
İyi ki varsınız Akiller...
Siz olmasaydınız biz bu kadar değer kazanmazdık.
Sadri Alışık Tiyatrosu
Rahmetli Sadri Alışık’ı severdim, Adile Naşit’i, Hulusi Kentmen’i...
Ama yaşasalardı;
Akil olurlar mıydı acaba?
Ben de çok fesatım...Yok canım, ben onları sevmeye devam edeceğim.
Ayhan Işık Akil olur muydu acaba?
Aklıma kötü şeyler getirmemeliyim.
Sadri Alışık Tiyatrosu ne yazık ki kuruluşundan bu yana, müsamereden öteye hiçbir şey üretemedi. Bir de her yıl ödüller dağıtıyorlar, kendi keselerinden.
Ölçü nedir, neye göre seçilir, kim seçer?
Bir ödül gecesi düzenlemişler, Türkiye’nin hali malum. Cumhuriyet gitti gider... Ama sahneye çıkanların içinde “Yaşasın” bir tek Umur Bugay bundan söz etti... Diğerleri hiçbir şey söylememektense, Emek Sineması’nı sakız etmişler durmadan çiğnediler.
Cumhuriyet’in olmadığı yerde sanat da olmaz, sinema da... Ayrıca siz korkakların sanatla ne işi olur. Sanat sizin neyinize?
Efendiler bugün cesur olma, mert olma günüdür!
Gelin birlik olalım, gün bu gündür!
Şeref, haysiyet, onur, kişilik, dürüstlük, erdem... Bunlar hayvanlarda olmaz. İnek anlamaz şereften filan. Öküz namuslu olsa ne yazar. Hiç tanımadığınız şerefli bir merkep var mı? Köpek kişilikli olabilir mi? Sözlüğe baktığınızda, bu meziyetlerin ancak insanlar tarafından taşınabileceğinden söz ediliyor. Sanki insan olmanın şartı gibi.
Sende bu meziyetler yoksa, çocuğuna ne öğreteceksin, neyi aşılayacaksın ona? Para kazan, insanları sömür, büyü ve “Akil” ol mu diyeceksin?
Ne mutlu bana ki bunları bana miras bırakan bir babanın çocuğuyum!
Ne mutlu bana ki çocuklarıma bunları miras bırakıyorum!
Benim yavrularımın içinden gelecekte bir “Akil” çıkmaz!
Çok şükür...
23 Nisan
Çocuklar ellerinde Türk Bayrakları taşıdılar, Atatürk tişörtü giydiler ve okul müdürleri onları fişleyip, ihbar etti...
Memleketin haline bak!
23 Nisan’ın coşkuyla, korkmadan kutlanacağı günler yakındır.
Çok yakın...
Bunu görmeden ölmeyeceğim!
Yeni kitabım
İçerdekiler çıktığına göre, yeni kitabımı yazmaya başlayabilirim.
Biliyor musunuz ?
İlk kitabım “Önüm Arkam Sağım Solum Dönek” en çok satanlar listesine girdi.
Yeni kitabımın adı;
“Akil’e Bak Hizaya Gel”.
Ya da...
“ Akil’e Bak Dertli Çal Kemancı”.
Üçüncü alternatif ...
“ Kendi Düşen Akil Ağlamaz”
Akil fıkrası
İki Akil oturmuşlar, birbirlerine Akil veriyorlarmış. Bir tanesi diyor ki, “Tut ki Tayyip tutunamadı. T.C yeniden baştacı oldu. O zaman bizi, bu ülkede yaşatmazlar. Ama biz aldığımız paralarla bu ülkeden kaçıp, başka bir ülkede gül gibi yaşarız” diyor. Öteki Akil “Hadi ülkeden kaçtın” diyor.” Gittiğin ülkede aynaya nasıl bakacaksın? Kendinden kaçamadıktan sonra, ülkeden kaçsan kaç para!”
NOT: Meğer ikinci adam Akil değil, Makul’muş.
Saygılarımla...
T.C Levent KIRCA
Yorum Gönder