'Ne Geldiği Yeri Biliyor Ne de Gittiği'

Bu Anglosakson deyimi, kapitalizmi, en azından Batı’daki biçimiyle, çok iyi tanımlıyor. 
Egemen kriz yönetim modeli beklenen etkiyi yapmıyor. Ama ortada başka bir model de yok! Bu alanda son tartışmalar absürt sonuçlar üretmeye başlıyor. Rolling Stone dergisinde yayımlanan bir araştırma, mali “piyasaların” aslında bir avuç bankanın çiftliğine dönüştürülmüş olduğunu gösteriyor.
Büyük durgunluk...
İngiltere ve diğer gelişmiş ülkeler, büyüme kapasitelerinde uzun dönemli, yapısal bir gerileme mi yaşıyorlar” sorusu kafaları daha fazla meşgul ederken (Mcrae, The Independent, 23/04), 2013 yılının birinci üç aylık dönemine ilişkin en son veriler ‘büyük durgunluğun’ devam ettiğini gösteriyordu. Bu dönemde İngiltere ekonomisinin yıllık büyüme hızı, beklentilerin gerisinde kalarak yalnızca yüzde 0.3 oldu. ABD ekonomisi aynı dönemde yıllık yüzde 2.4 büyüme hızına ulaşırken beklentilerin gerisinde kalıyordu. Financial Times’ın bir yorumuna göre de “dünya ekonomisinin üzerindeki bulutlar daha da kararıyor” (23/04). Önceki hafta, IMF Avro bölgesine ilişkin 2013 büyüme beklentisini yüzde -0.1 oranından -0.3 oranına çekmişti. Salı günü açıklanan bir öncü göstergeler endeksi (Purchasing Managers Index- PMI), Avro bölgesi imalat sanayisinde daralmanın hız kazandığını, ABD ve Çin imalat sanayisinde büyüme hızının yavaşladığını düşündürüyordu.
Avro bölgesinde, PMI nisan ayında, büyüme sınırı sayılan 50’nin çok altına, 46.5’e düşmüş. Avro bölgesinin en büyük ekonomisi Almanya’da endeks 48.8’e gerilemiş. PMI, ABD’de de mart ayında 54.6 düzeyinden nisanda 52’ye gerilemiş, Çin’de de 51.6’dan 50.5 düzeyine...
Birleşmiş Milletler örgütünün hazırladığı “Asya ve Pasifik Bölgesi Ekonomik Toplumsal Durumu - 2013” (The Economic and Social Survey of Asia and the Pacific/2013) başlıklı rapor, ortalama ekonomik büyümenin, 2010-11 döneminin yüzde 7.8 ve kriz öncesi 2002-2007 döneminin yüzde 8.6 düzeylerinin gerisinde kalacağını, bu yıl yüzde 6 olarak gerçekleşeceğini söylüyor (WorldTribune.com, 26/04).
Tavuk mu? Yumurta mı? Hesap hatası mı?
“Büyük durgunluk” içinde mali kriz başladığından bu yana devletlerin, özellikle Batı’da, ekonomi politikalarına doğmatik bir yaklaşım egemen: Ekonomik büyümeyi yeniden başlatabilmek için önce kamu borç oranlarında ciddi bir iyileşmeyi, sosyal harcamaları keserek gerçekleştirmek gerekir. Bu neoliberal doğma Rogoff ve Reinhart adlı iki ekonomistin, 2010 yılında yayımlanan araştırmalarında, “borç oranı GSMH’nin yüzde 90’ına ulaşınca ekonomik büyümede (Düzeltme: Geçen haftaki yazımda bu oran yanlışlıkla yüzde 9 olarak belirtilmişti. Özür dilerim.) sert bir gerileme yaşanıyor” bulgusuyla da güçlenmişti. Önceki hafta Massachuset Üniversitesi’nden üç ekonomistin, R&R’nin verilerinde önemli hatalar olduğunu sergileyen araştırmalarıyla şiddetli bir tartışma patlak verdi (ayrıntıları için bkz. Mehmet Emin Erol, Sendika.org). Tartışma hafta sonunda devam ediyordu.
Bu salt bir akademik tartışma değil; önemli pratik sonuçları var. Örneğin geçen hafta Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Avrupa kemer sıkma politikalarının siyasi sınırına ulaştı” derken Alman Dışişleri Bakanı Westerwelle, “Kemer sıkma politikalarından uzaklaşmaya karşı olduklarını” açıklıyor, “bütçe konsolidasyonu gerçekleşmeden büyümenin başlayamayacağını” savunuyordu (Der Spiegel, 23/04).
Aslında, üç ekonomistin bulgularından önce bile R&R’nin çalışmasına bakıp “ama bu veriler tavuk mu (ekonomik gerileme) yumurtadan (borç), yoksa yumurta mı tavuktan çıkıyor sorusuna bir cevap sunmuyor; kemer sıkma politikalarına destek olarak kullanılamaz” demek mümkündü. Dahası veriler, kemer sıkma politikaları uygulandıkça borçların azalmadığını, ekonomik büyümenin başlamadığını da gösteriyordu. Martin Wolf’un FT’de işaret ettiği gibi İngiltere’de borç oranının GSMH’nin yüzde 240’ına ulaştığı 1816 yılının ardından sanayi devrimi başlamış.
Bu tartışma sürerken, mali krizle birlikte derinleşen durgunluğu, tavana çarpan işsizlik oranlarını hesap hatasına bağlayan absürt yorumlar da gelmeye başladı. Prof. Krugman Batı ekonomilerini bir Excel kodu hatası mı yıktı” diye soruyor, Dan Baker, “Milyonlar, R&R’nin hatası yüzünden işsizlik ne kadar arttı diye sormayacaklar mı” diyordu. Sanki, borç balonu, tüketici talebindeki yavaşlamaya bir çare ararken sermaye kâr oranları gerileyen üretken alanlardan spekülasyona kaçarken oluşmamış gibi... Dahası, sanki, dünya ekonomisinin yönetimini sınıfsal çıkarlar değil de rasyonel planlar, programlar, politikalar yönetiyormuş gibi: “Krize girdik hay Allah yine hesap hatası yapmışız!!!”
Hayır krizler yanlış ekonomi politikalarından, ekonomi politikaları da genel çıkarı gözetmeye çalışan rasyonel yaklaşımlardan kaynaklanmıyor. Egemen sermayenin talepleri egemen ekonomi politikalarını belirliyor.
Eğer bunlar size komplo teorisi gibi geliyorsa, ne yazık ki, Rolling Stone dergisindeki araştırmanın gösterdiği gibi doğru yönde düşünüyorsunuz demektir.
Bir avuç bankanın çiftliği
Libor (Londra bankalar arası faiz) oranlarının saptanmasında büyük bankaların anlaşarak piyasa sinyallerini tüm diğer yatırımcıların aleyhine saptırdığının ortaya çıkmasıyla patlak veren skandalı anımsarsınız. Büyük olasılıkla, Rolling Stone dergisindeki araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçeği sanırım siz de benim gibi bilmiyordunuz. New York mahkemesinde, Libor skandalı bağlamında bankalara açılan dava, “tüketici ‘bankaların rekabet etmesi gerekiyor’ gibi yanlış bir varsayımla hareket etmiştir”, “bankaların işbirliği yapması -kartel gibi davranması E.Y- yasalara aykırı değildir” savunması karşısında çökmüş.
Daha bu 500 trilyon dolarlık yatırım enstrümanları piyasasını etkileyen skandalın tozu yatışmamışken bu kez aynı bankaların, 379 trilyon dolarlık kredi swap piyasasında, faizleri aralarında anlaşarak belirledikleri ortaya çıktı.
Karşımızda nereden baksak en fazla 10-15 banka var. Bunlar altın, gümüş piyasalarındaki fiyatları da etkiliyorlar. Neden bu piyasalardaki fiyatları da belirliyor olmasınlar diye düşünmek olanaklı.
Bugün ödetilmeye ya da halkın sırtına yıkılmaya çalışılan borçlar, işte bu bir avuç bankanın denetimsiz soydukları bir çiftlik haline gelmiş mali piyasa taklidi yapan “şey”e ait. Kemer sıkma politikalarıysa, bu bankalarda yaşayan egemen sermayenin çıkarlarının doğrudan ifadesinden başka bir şey değil. Ama artık model çalışmıyor. “Kapitalizmde, açgözlülük”, Lord Skidelsky’nin deyimiyle “gelenesel ahlaki sınırlamaları aşarak zincirlerinden boşanmış”. Buradan nereye gideceğini ise bilen yok.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget