Meclis’in açılacağı günlerde batı dünyası liderleri dinsel fanatizmin ve emperyalizmin acımasızlığının en canlı örneğini veriyorlardı. 12 Şubat–10 Nisan 1920 günleri arasında Londra’da Türklerle yapılacak barış antlaşmasının esaslarını tespit etmek amacıyla yapılan toplantıda, Türkiye’nin tasarlanan antlaşmayı onaylamaması halinde onu zorlamak için ne kadar asker gerekeceği konusu üzerinde de duruldu . Bu konuda Fransa cephesindeki İtilaf ordularının Başkomutanı olan Mareşal Foşh ‘dan görüş istenmesine karar verildi. Konferansta Venizelos’da vardı.(1)
16 Mart’ta Türkleri yıldırmak için İstanbul’da yapılan barbarca gösterilerden sonra, 19 Mart’ta Savaş Bakanı W. Churchill ile İngiliz İmparatorluğunun Genelkurmay Başkanı Mareşal Henry Wilson, Yunanistan Başbakanı Venizelos’la bir saat kadar görüşürler. “Mareşal ona: “Ülkenizi çöktüreceksiniz, yıllar boyunca Türkiye ve Bulgaristan’la savaşacaksınız, insan ve para bakımından giderleriniz, Yunanistan’ın taşıyabileceğinden çok aşırı olacaktır” der ve Yunanistan’ın ileride karşılaşabileceği problemlere dikkat çeker.. Venizelos söylenenlerin hiçbirini kabul etmediği gibi, “Anadolu’ya Lloyd George, Clemencau ve Başkan Wilson’un isteği üzerine gitmiş olduğunu ve üç büyük devletin desteğiyle iyi bir sonuca ulaşacağından kuşkusu bulunmadığı” karşılığını verir.(2)
Bu görüşmeden birkaç ay kadar önce Çar taraftarı General Denikin’i yenmiş olan Bolşeviklerin Kafkaslara el atmasını önlemek amacıyla alınacak önlemleri görüşmek için İngiltere, Fransa ve İtalya Başbakanları (Lloyd George, Clemencau ve Nitti) ile Amerikan ve Japon temsilcileri, 19 Ocak 1920’de Paris’te toplandılar. Bu toplantıda, Mareşal Foşh ile Mareşal Henry Wilson’un görüşlerini öğrenirler. Bu generallerin görüşüne göre Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ı Bolşeviklere karşı savunmak için en az üç tümen (60.000 kişi kadar bir kuvvet) gerekeceği düşünülmektedir.(3) Bu kuvveti hiçbir devlet göndermek istemediğinden Kafkaslar kolaylıkla yeniden Rus boyunduruğu altına girecektir.
Ülke dâhiline gelince; düşman kuvvetlerinin işgalleri ile birlikte en büyük tehlike: Padişahın emirleri ve Şeyhülislamın Mustafa Kemal ve arkadaşları aleyhinde ard arda yayınladığı fetvalar nedeni ile Anadolu’nun hemen hemen her yerinde başlatılan isyanlardı. Halide Edip Hanımın o dönemle ilgili anıları şöyledir.“ O günlerde isyancıların eline geçtiğimde parçalanıp öldürülmemek için yanımda devamlı zehir taşıyordum. Nisan’ın sonlarında İngiliz gazetelerinin birinde bir devlet adamının “Big Stick Policy (Sopa Siyaseti)” adlı beyanatını okuduğum zaman fena halde isyan ettim. Mustafa Kemal Paşa büroma geldiği zaman, bu söylevin çevirisini önüne koydum. Paşa hiçbir zaman bu kadar öfkelenmemişti. Adeta sesi kısıldı. Bizimde onlar derecesinde olduğumuz gün anlayacaklarını ve bize baş eğeceklerini söyledikten sonra, en son insana kadar onların medeniyetlerini başlarına parçalamak için can vereceğimizi ekledi”.(4)
Bu olaya Benoist Mechin ve H. C. Armstrong’da “Kurt” ünvanlı kitaplarında şöyle temas etmektedirler: “Mustafa Kemal Lord Balfeur’un, sulh konferansının bir celsesinde, kendisini “Haydutlar Reisi” diye yad ettiğini duyduğu zaman, yalnız omuzlarını kaldırmakla iktifa etmişti; fakat Lord Curzon’un Türklerden kibirli bir küçümseyişle bahsettiğini haber alınca açıkça hiddetini gösterdi ve “İngilizlere bizi daha iyi öğrenmelerini öğreteceğiz. Onları bizimle müsavi kimseler gibi konuşmaya mecbur edeceğiz. Onların önünde hiçbir zaman başımızı eğmeyeceğiz. Son ferdimiz kalıncaya kadar onlara karşı koyacağız. Ve onların o melun medeniyetleri (imparatorlukları, şımarıklıklarının nedeni olan imkânları kastediyor) başlarında parçalanıncaya kadar onlara mukavemet edeceğiz.”(5)
Armstrong “Bu daha muhteşem bir iman ifade eden bir muhteşem kahramanlık taslağı idi” (6) diyor. Çünkü o saatte Mustafa Kemal’in ne bir ordusu, ne devlet idaresi, ne de milli kaynakları vardı. Ankara’nın kudreti hemen hemen hiç gibiydi ve memleketin durumu her gün daha kötüye gidiyordu.(7)
İngiliz tarihçisi Lane Poole, 1903 yılında basılan “Türk Tarihi” adlı eserinin sonunda şu hükme varmaktadır: “Bazı kimseler var ki, Türklerin aslanlar gibi dövüşen, aynı zamanda dürüst, hikmet, basiret ve fazilet sahibi insanlar oldukları parlak devrin tekrar geri geleceğine inanıyorlar. Türk halkında bu cevher hala bol bol vardır. Fakat lideri nerede? Carlylle’in büyük adamı, bir milleti yüksek değere ve doğru yola geri götürebilen kahraman gelinceye kadar, Türkiye’nin yeniden doğacağını hayal etmek temelsiz bir spekülasyondur.” (8) İngiliz tarihçesinin 1903 yılında sorduğu kahraman galiba ortaya çıkıyordu.
İstanbul un askeri işgal altına alınmasından sonra Nisan ayı başında Osmanlı Meclisi Mebusan’ı feshedilmiş ve gelişmeleri yakından izleyen Mustafa Kemal dağılan Meclis üyeleri dâhil askeri ve sivil ileri gelenlere gönderdiği mesajla Ankara’da yeni bir Meclis için üye seçilip gönderilmesini talep etmiş ve Meclisin 23 Nisan da açılacağını bildirmişti. Ankara’da Türk Halkının hak ve menfaatlerini savunmak amacıyla bir siyasi kurum oluşmasını istemeyen işgal güçleri ve İstanbul Hükümeti inanılmaz bir birliktelik ve ihanet örneği verdiler. Halife Sultanın Hilafet Gücü ve Şeyhülislamın Fetva Gücü birleştirilip Mustafa Kemal ve arkadaşlarını hain ilan eden fetvalar ard arda yayınlanmaya başladı. Bu fetvalar ve Hükümet bildirilerinin Anadolu’ya girmesi önlenince inanılmayacak bir olay gerçekleşti. Fetvalar ve bildiriler Yunan Ordusuna ait uçaklar ve Anadolu’ya dağılan Din adamları vasıtasıyla dağıtıldı.
Bu Fetvaların yarattığı etki cidden korkutucu boyutlarda olmuş ve Anadolu’nun dört bir yanında, mısır patlağı gibi isyanlar başlamıştı. Mondros Ateşkes Anlaşması gereği Orduların dağıtılmış olması nedeniyle elde asker de çok azalmıştı. En büyük güç olarak Ege Bölgesi ve değişik yörelerde işgal güçlerine karşı oluşmuş çeteler vardı ve o günlerde bu çeteler isyanların bastırılması konusunda muazzam işler başardılar.
23 Nisan 1923 günü Ankara’da yeniden açılan Büyük Millet Meclisinde bulunması tasarlanan milletvekillerinin sayısının 414 olması gerekiyordu. Ölen ve istifa edenler nedeni ile bu sayı 381’e düşmüştü. Kendilerine özgü nedenlerle katılmak için çekingen davranan sivil üyeleri cesaretlendirmek için bazı Komutanlar da bu Meclisin üyesi yapılmışlardı. Meclis üyelerinin 51 tanesi büyük veya küçük rütbeli subay veya subay emeklisiydi.(9) Böylelikle askerler birinci Meclis’te %13,5 oranında görev almış bir durumda idiler.
Birinci Meclis’i meydana getiren milletvekillerinin siyasi partileri yoktu, amma ilk günlerden sonra belirli siyasi gruplar yavaş yavaş oluşmaya başladı. Amerikalı bir temsilci, Julian E. Gillespie’nin İstanbul’dan ABD Ticaret Bakanlığına gönderdiği bir raporda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu şekilde bir gruplanma olduğu belirtiliyordu.
a.Kemalistler: Bunlar Mustafa Kemal Paşa’yı yakından izleyen, tam bir siyasi, ekonomik ticari özgürlük ve bağımsızlık isteyenlerdi.
b. İstanbul Grubu: Padişah’ın devletin başı olarak kalmasını ve bazı yetkilere sahip olmasını isteyenler
c. Enver Paşa taraftarları: Eski İttihat ve Terakki Partisi üyeleri ile Pan-İslamcılar bu grubu oluşturmaktaydılar.
d. Bolşevikler: Rusya ile yakın işbirliği kurulmasını isteyenlerin oluşturduğu grup (10)
DİPNOTLAR:
(1) Yusuf Hikmet Bayur, XX. Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası üzerindeki Etkileri, s.182, 183 (Türk tarih Kurumu Ankara–1989); O. Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, s.178-196, 482-487
(2) Hikmet Bayur, XX. y.y. ‘da, s.183
(3) Aynı eser, s.178
(4) Halide Edip Adıvar: Türk’ün Ateşle İmtihanı, s.118; Lord Curzon’un sözleri için bknz. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakaryadan İzmir’e (Ankara–1989)
(5) Benoist Mechin: Kurt ve Pars,Mustafa Kemal s.99( Le Loup et Leopard (İstanbul-1955))
(6) H. C. Armstrong, Bozkurt ( The Grey Wolf), s.122(İstanbul-1955)
(7) B. Mechin, s.99
(8) H. Cemil Çambel, Makaleler, Hatıralar, s.103 (TTK, Ankara-1987)
(9) Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, s.148 (İstanbul–1961)
(10) Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları, s.153 (İstanbul–1978); Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s.281, 282( MEB, İstanbul–1982)
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder