Başbakan Erdoğan dün Kızılcahamam’da, bugün de Meclis’te bir kez daha bağırdı:
“Açık
açık ifade ediyorum; çözüm sürecinde Türkiye'nin başını öne eğecek
hiçbir girişimin içinde değiliz. Çözüm sürecinde, şehitlerimizin ruhunu
incitecek, şehit ailelerini rencide edecek hiçbir girişimin içinde
değiliz. Müzakere, taviz verme, pazarlık asla ve asla söz konusu
değildir.”
Yardımcısı Hüseyin Çelik ise Barzani’nin karargâhı Erbil’den şöyle ses verdi:
“Biz,
gayrimüslimler, Aleviler adına demokratik açılımlar yapıyoruz, onlar
adına eline silah alıp dağa çıkan birileri olduğu için yapmıyoruz.
İnsanlık, demokrasi, İslâmlık bunu gerektirdiği için yapıyoruz.”
Peki Cengiz Çandar’ın daha dün açıkladığı şu temasları nereye koyacağız?
“Neçirvan
Barzani, bizzat Kandil’e giderek, başta Murat Karayılan, PKK
yetkilileriyle bu ‘süreç’in başlaması için görüştü ve gözlemlerini
Tayyip Erdoğan’a aktararak, -Hakan Fidan’ın yanısıra- içinde
bulunduğumuz ‘barış süreci’nin harekete geçmesinde yol aldı. Ayrıca, PKK
liderleri defalarca Erbil’e gelerek kendisiyle görüştüler… Neçirvan
Barzani’nin Türk devleti ile PKK arasında ‘barış’ için kolları sıvaması,
bütün bu bakımlardan hem doğal ve hem de etkili.”
Neçirvan Barzani’nin “arabuluculuğu”na dair iki soru:
Başbakan Erdoğan teröristbaşı ve örgütüyle yapılan görüşmeler konusunda hep, “Biz değil, devlet görüşüyor” diyordu. O halde Bay Neçirvan Barzani“devlet”imizin nesi oluyor?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da henüz 1 hafta önce, “Bu bizim iç sorunumuz, hiçbir yabancı devlet yetkilisiyle bunu konuşmayız” buyurmuştu. Barzani“yabancı” değil, bizden “biri” midir?
-Pazarlığa Hz. Muhammed Bile Karıştı-
Bir de Hasan Abi’ye başvuralım. Geçtiğimiz Kasım ayında Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Hasan Cemal’e şunları anlattı:
“Geçen
yıl Eylül ayındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sırasında Tayyip
Erdoğan’la buluştuk. Kendisine dedim ki: PKK bana geldi. Silah bırakmaya
hazır olduğunu söyledi. Bunun için iki koşulu vardı. Biri genel af,
öteki anayasadaki vatandaşlık tarifinin yeniden yapılması ve Türk
sözcüğünün çıkarılması...”
Erdoğan, PKK’nın bu şartlarını elinin tersiyle mi itmiş, yoksa?
Talabani’nin aktardığına göre, şunlar olmuş:
“Erdoğan
genel affın kolay olmadığını, kamuoyunun buna hazır olmadığını söyledi.
Bu arada bir noktaya değindi. Kendisinin milliyetçi değil, Müslüman
olduğunu belirtti ve ‘Herkes benim kardeşim’ dedi. Ben de o zaman
Hazreti Muhammed’i örnek alabileceğini söyledim. Mekke’yi zaptettiği
zaman herkesi nasıl serbest bıraktığını anlattım Hazreti Peygamber’in...
Genel af olmayacaksa, dağdakiler ineceklerse, nereye inecekler,
hapishaneye mi diye sordum ve bunun gerçekçi olamayacağını söyledim.”
Görünen köy kılavuz istemiyor, ama özetlersek;
Başbakan Erdoğan, “İslâm kardeşliği açılımı”yla, Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkartılmasını dolaylı şekilde kabul etmiş.
Genel af için ise “kamuoyu hazır değil”
demiş. Demek ki kamuoyu ikna edilirse, Erdoğan için o da sorun değil.
Acaba bugün 63 akil adamın piyasaya sürülmesinin ana sebebi kamuoyunu
affa ikna mıdır?
O görüşmede Talabani, Hasan Cemal’e 5 maddelik şöyle bir yol haritası da vermişti:
- Öcalan’ın hapishane koşullarının iyileştirilmesi (Birinci aşamada iyileştirme, ikincide ev hapsi, üçüncüde af)...
- Gerçek bir ateşkes...
- PKK’lı militanların Türkiye sınırları dışına çıkmaları...
- Yeni vatandaşlık tanımı...
- Genel af...
Bugün “süreç” diye önümüze konulanlarla ne kadar da örtüşüyor.
Tesadüftür, tesadüf!..
Talabani’nin bir de “yazılmamak”
kaydıyla anlattıkları vardı. Onları Hasan Cemal biliyor. Yazılmak üzere
anlattıkları bunlarsa, yazılmasını istemediklerinin ne olduğunu varın
hep birlikte düşünelim.
“PKK’yla pazarlık yalan" !..
Öyleyse vahiy gelmiştir, vahiy!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
30 Nisan 2013
Yorum Gönder