Liderler bugünü 18 yıl önce anlatmış! - Ayşenur Arslan

Yıl 1995.. Tansu Çiller Başbakan, Mesut Yılmaz muhalefet lideri. Balkanlar ateş çemberinde. Kuzey Irak da yine fokurduyor.

Medya, Mesut Yılmaz’ın iddiasını tartışıyor:  “Bosna’da da, Kuzey Irak’ta da, başta ABD olmak üzere büyük devletlerin parmak izlerini taşıyan çözüm planları seziliyor. ABD ile (Çiller hükümeti) federasyon planı için anlaştılar, öyle görünüyor.”

Yılmaz ile konuşan Güneri Cıvaoğlu, atv ekranlarında, bu iddianın sonrasını/ perde arkasını aktarıyor:

“Yılmaz ve konu üzerinde ciddiyetle duran başkalarına göre, hadisenin bu aşamada kalması da mümkün değil. Kuzey Irak’taki Kürtlerin içişlerinde özerk bir devlet konumu almaları, PKK’nın kışkırtıcılığı sonucu, Türkiye için de benzer istekleri alevlendirebilecektir.”

Yıl yine 1995.. Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, İngiliz The Guardian Gazetesi’ne konuşuyor ve “Türkiye’de Cumhuriyet’in sonu geldi” diyor, “Laik sistemi kesinlikle değiştirmek istiyoruz.”

Gül, daha sonra sözlerini gazeteci Nilgün Cerrahoğlu’na açıyor. Cumhuriyetin sona erip laik sistemin değişmesinden ne anladıklarını, dolayısıyla ne amaçladıklarını anlatıyor: “Ben Müslümanım diyen insanlar, inançlarına göre yaşamak zorundadır. Artık saklanamaz gerçekler var. İslam’ın yalnız ahireti değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir. Ben bir Müslüman’ım ve buna inanıyorum.”

Nilgün Cerrahoğlu “tercihiniz şeriat öyleyse” diyor.

Gül “hayır” ya da “evet” yerine şu yanıtı veriyor: “Türkiye’de geçerli kanunlar arasında İslam’a aykırı olanlar da var, olmayan da.. Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak.”

BİZ BU FİLMİN FRAGMANINI GÖRMÜŞÜZ

Yıl 2013.. Her iki konu da olgunlaşmış. Meyvesini vermeye hazırlanıyor. Belki anlamayanlara göre yavaş yavaş.. Ama tarih sahnesine göre gayet hızlı biçimde..

Abdullah Gül, bugün bu projenin kenarında veya dışında kalmış olabilir. Ancak, o zamanki “dava arkadaşları” projeyi adım adım hayata geçiriyor. Dünyevi düzeni, İslam referansıyla değiştiriyor.

Mesut Yılmaz ise bugün siyaset sahnesinde yok. En azından aktif değil. Söyledikleri ise tamamına ermek üzere. Kuzey Irak artık Kürdistan diye anılıyor. Son süreçte tamamen meşrulaş(tırıl)an PKK ve Öcalan, hayallerini (mevcut duruma göre kısmen revize etmek zorunda kalsalar da) hayata geçirmeye hazırlanıyor.

Yakın tarih daha neyi nasıl anlatsın ki! Arşiv daha hangi anekdotlarla unutulanları hatırlatsın ki!

Not: Yazıdaki örnekler, Çiller’in başbakanlığı döneminde basın müşaviri olarak görev yapan sevgili Mehmet Bican’ın benzersiz kaynak kitabı “Terörle Sınanmak”tan alındı.

CHP NEDEN SUSUYORMUŞ!!

CHP lideri Kılıçdaroğlu Tekirdağ’da “partisinin son süreçte sessiz kaldığı” yolundaki eleştirilere yanıt vermiş. Gazetelerin yalancısıyım, şöyle demiş: “CHP olarak zaman zaman susarız, zaman zaman konuşuruz. Susmamızın da konuşmamızın da bir anlamı vardır. Susarız; olayları daha sağlıklı değerlendirmek için.”

Doğrudur! Susmanın da bir anlamı vardır. İyi de hangi susmanın? Örneğin işkence altında susmak kişiyi yüceltir. Düzeysiz bir hakaret karşısında susmak alkışlanır. İftira/iddia karşısında susmak ise “ikrardan” sayılır. Peki bu süreçte susmak ne anlama gelir?

Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi kusura bakmasın ama bugünlerde susmayı vatandaş (seçmenleriniz) ya anlamıyor ya da gayet iyi anlayıp öfkeleniyor.

SAMİ İÇERDEYSE DIŞARISI BARIŞ OLUR MU!

Sami Menteş, dünyanın en genç tutuklu gazetecisi gibi insanın içini acıtan bir unvana sahip. 1991 doğumlu. YURT Gazetesi muhabiri.  Tanışmadık. Tanışma fırsatı bulamadan hapse girdi. Normaldir. Ne de olsa hapishaneler “gazeteciliğin staj mekanlarından biri” sayılmaz mı! Hele günümüzde.

Şimdi soracaksınız “bu gazeteci hangi gerekçeyle içerde?”

Sami, en sonuncusu 2001 Mart’ında katıldığı bazı öğrenci eylemleri nedeniyle tutuklandı. Hani şu parasız eğitim için yapılanlardan... Ya da bu amaçla eylem yaptığı için tutuklanan Berna ve Ferhat için gerçekleştirilenlerden...

Sonrasında üniversite hayatının yerini gazetecilik aldı. Haber için koşturmaktan, belki bir buçuk yıl önceki yürüyüşleri/eylemleri hatırlamıyordu bile. Ama birileri hatırlıyormuş. Birdenbire ortaya çıkıveren (daha doğrusu ortaya çıkamayan/çıkartılmayan) bir gizli tanık marifetiyle kendisini cezaevinde buldu. Aslında gizli tanık, Sami için bildiri, dergi dağıtmanın dışında ciddi bir iddiada bulunmamış. Olsun. Bu kadarı yetmiş.

Doğrusu, Nedim Şener ve Ahmet Şık için onca yürüdükten sonra içerdeki gazeteciler için pek bir şey yapamadığım için çok rahatsızım. Bu yüzden, (sağ olsunlar cezaevinden çiçek gönderemedikleri için mektupla kutlayan) sevgili Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Birgün muhabiri Zeynep Kuray ve diğer meslektaşlarım için yürümek istiyorum. Sami Menteş için bağırmak istiyorum. Sami içerdeyse, onca gazeteci dört duvarın arkasındaysa hangi barıştan söz ediyorsunuz diye sinirlenmek istiyorum.

Sevgili dostlarım, meslektaşlarım önümüzdeki günlerde bunu bir düşünelim. Ama o güne kadar lütfen Sami için bir şeyler yapalım. Onun için düzenlenen kampanyaya bir imza da biz atalım.

İmza kampanyasına katılmak için linki, YURT Gazetesi’nin internet adresinde ve OdaTV internet adresinde bulacaksınız.  Lütfen bir imza.. Ya da siz ve yakınlarınızla birer imza..

Ve sen sevgili Sami, ilk fırsatta görüşebilmek dileğiyle kucaklıyorum.

Adalet arayan, özgürlük bekleyen herkesi kucakladığım gibi. Gözlerinden, gözlerinizden öpüyorum.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget