Merak ediyorum.
Bugünkü Meclis grup toplantısında AKP Genel Başkanı, CHP ve MHP Genel
Başkanlarını, bir kez daha Kürt sorununun çözümüne yanaşmamakla
suçlayacak mı?
Yine parlamento binasının en büyük grup toplantı salonu olarak
kullanılan eski senatonun kürsüsünden muhalefet liderleriyle böylesine
yaşamsal bir sorun üzerinde mutabakat sağlamak yerine daha çok, izleyici
tribünlerini dolduran yandaşlarının "Ver coşkuyu" beklentilerine mi
yanıt verecek?
Ülkemin en eski politikacılarından birisi olarak, edindiğim tecrübe,
kangrenleşmiş bir sorunun tedavisinde öncelikle çoğunluk partisi
başkanının taşıdığı ağır sorumluluğun gereği olarak, muhataplarının
kapılarını çalarak ılımlı görüşmeler yapmasını salık verir.
İktidarında 10 yılı doldurmakla kalmayan Meclis’teki çoğunluğu sayesinde
gensoru ya da Meclis soruşturması türünden muhalefet partilerinin
denetim önerilerinden kolaylıkla sıyrılabilen Erdoğan; bir tür tek kale
futbol oynamanın da avantajı sayesinde, astığı astık bir oligark
gibidir.
Benim bildiğim, milletvekilli Meclis çalışmaları dışında, başta seçim
bölgesi olmak üzere tüm halkın nabzını dinlemek gibi, hayli ağır bir
görevin yükünü taşıyan insandır.
İktidardaki 10 yıl, AKP için gerçi “yönetimde istikrar” gibi bir
rahatlık sağlamış olsa da; temsilde adaletten uzak oluşmuş bir
parlamentonun kürsüsünden, farklı görüşleri dinlemek mümkün olmamıştır.
Yüzde 10’luk baraj gibi 12 Eylül darbecilerinin seçim sandıklarından
sadece 3 partinin adaylarına şans tanıyan bir ambargo yüzünden bugünkü
CHP bile 1970’lerdeki “sosyal demokrat; ya da demokratik sol siyaset”
konumunu unutarak kendisine tıpkı AKP gibi “kitle partisi” denilmesi
karşısında sessiz kalmıştır.
Barajın indirilmesine karşı çıkan bir siyasal parti, bütün farklı
renkleri ve marjinal sesleri kendi denetimine alarak adeta 1960
öncesinin vatan cephesine benzer bir görünümü hortlatmak istenmesinin ne
kadar yanlış ve tehlikeli olduğunu hesap edemeyen sayın başbakanın,
mesela Kürtlerden gelen talepler karşısında da “Gelin benim partime, hem
bana başkanlık yolunu açın; hem de sesinizi tehlikesiz ve daha güçlü
bir şekilde duyurun” anlamındaki tutumu çözümü değil, çözümsüzlüğü
getirir.
Oysa, anamuhalefet partisi genel başkanının Hürriyet muhabiri Okan
Konuralp aracılığı ile bir kez daha gündeme getirmiş olduğu “çözüm
sürecine 17 öneri” en sağdan en sola kadar siyaset gündemimizin tüm
sorunlarının tartışılacağı bir yuvarlak masa buluşmasını hak etmektedir.
Yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını ilk sıraya alan CHP lideri, uzun
tutukluluk sürelerinin kaldırılması gibi toplumumuzda kangrenleşmiş
olan sıkıntılı bir sorunun sonlandırılması için reçete sunuyor.
Tıpkı Erdoğan gibi kendisinin de sahip olduğu bir yetkiden vazgeçerek
“Milletin vekillerini milletin kendisinin seçmesi gibi, partilerin
adaylarının geniş tabanlı bir seçmen kitlesince belirlenmesinin
günümüzdeki lider hegemonyasını sona erdirmesinin yolunu gösteriyor.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün güvence altına alınması, toplantı, gösteri
ve örgütlenme özgürlüğü sağlanması, din ve vicdan özgürlüğünün, her
inanca eşit olarak tanınıp korunması, basın özgürlüğünün sağlanması,
tutuklu öğrenci ve milletvekili ayıbına son verilmesi, özel yetkili
mahkemelerin kaldırılması, Nevruz’un milli bayram olması, Uludere
katliamının çözülmesi, bu 17 maddelik paket içerisindedir.
Rahmetli Menderes ile İsmet İnönü bile zaman zaman aralarında bahar havası ilan ederlerdi.
Ne olur Erdoğan da bu 17 maddeyi sahibine sert sözler söyleyerek yok
saymak yerine bir kez olsun, ülkede gerçek bir bahar ortamı yaratmak
için kullanmış olsa.
Sevgili okurlarımın 1 Mayıs Emek Bayramı kutlu olsun.
Yorum Gönder