AKP rejimi tarihe, Türkiye’yi farklı bir düzleme
taşımak mümkünken bunu yapamamış, son 10 yılda oluk oluk akan, 400 milyar
doları bulan dış kaynağı doğru yönetememiş beceriksiz bir rejim olarak
geçecektir. Ve yine, özellikle iktisat tarihçileri, analistler teslim
edeceklerdir ki, bu yönetim, ele geçen fırsatı iyi değerlendiremediği gibi,
Türkiye’nin geleceğinden de çok önemli yılları çalmış, Türkiye’nin adeta
kemiklerini eritmiş, gelecek yıllarına da önemli ipotekler yüklemiştir.
OLUK OLUK KAYNAK
AKP rejimi, 2001 krizini aşmak için, topluma çok ağır
bedeller ödeten, ama bu arada kendisi de 2002 seçimlerinde oy sandığına gömülen
57’nci Hükümet’in mirasını hovardaca harcadı. Derviş-IMF döneminin restore
ettiği “mali disiplin”i sağlanmış kamu maliyesi ve çürüklerden ayıklanıp sermaye
yapısı güçlendirilmiş bir bankacılık sistemi, AKP rejimine kalan en önemli
miraslardı. 2002 sonrası dünya ekonomisinde de likidite bolluğu vardı,
milyarlar, gidecek yer arıyordu. İşte hem içeride rektifiye edilmiş bir ekonomi
hem de dışarıda adres arayan bol sermaye, AKP Türkiye’si için bulunmaz fırsattı
ve o tarihten itibaren dış kaynak oluk oluk aktı. Kâh özelleştirilen KİT’lere,
satılan bankalara aktı, kâh borsaya, kâh devlet kâğıtlarına aktı. Ya da özel
sektöre oluk oluk kredi olarak aktı…Sonuçta 2003-2012 döneminde yaklaşık 400
milyar dolar dış kaynak girişi gerçekleşti.
Gelen dış kaynağın büyüklüğünü ve Türkiye için kaçan fırsatı anlatmak
için AKP rejimini, kendisinden önceki 1980-2002 dönemiyle kıyaslayalım. Bu 22
yıl boyunca gelen dış kaynak ne kadardır biliyor musunuz? Toplam 35 milyar
dolar!...Yani AKP rejimine gelenin 10’da 1’i bile değil.
GELDİ DE NE OLDU?
Kendisinden önceki Özallı, Demirelli, Ecevitli 22 yılda gelen dış
kaynağın 10 katı daha büyük dış kaynak kullanan son 10 yılın AKP rejimi, bu
kaynakla acaba ne yaptı? 2003-2012 döneminin büyüme ortalaması yüzde 4,6’dır.
Yani, AKP rejimi, bu giren dış kaynağı kullanarak ekonomide-2009’da yüzde 5
küçülme dışında- bazı yıllar daha yüksek, bazı yıllar daha düşük de olsa
ortalama yüzde 4,6 büyüme gerçekleştirdi. Yine bir kıyaslama yapalım. 1980-2012
döneminin yaratılmış milli gelirinin (1998 fiyatlarıyla) yüzde 20’si 1980’li
yıllara (1980-1990), yüzde 32’si 1990’lı yıllara (1991-2002) ait iken yüzde 48’i
AKP rejiminin 2003-2012 dönemine aittir.
Son 32 yılda
giren dış kaynağın yüzde 92’sini kullanan AKP rejiminin aynı dönemin milli
gelirinde ancak yüzde 48 pay sahibi olması, dış kaynağın büyümeye
odaklandırılamadığını da gösteriyor. Nitekim Asaf Savaş Akat, 25 Nisan tarihli
Vatan’daki yazısında buna dikkat çekiyor ve sermaye girişinin “iktisat
politikaları”nda da kullanıldığını belirtiyor. Tartışmayı sonraki yazısına
bırakan Asaf Hoca’nın ne diyeceğini kestirmek zor değil; AKP’nin ekonomi
yönetimi, 2012’de olduğu gibi, ekonomik tempo düşükse ve cari açığı ziyadesiyle
karşılıyor boyutta ise bile, gelen dış kaynağı geri çevirmiyor, rezerve yığıyor
ve bu sayede döviz kurunu aşırı değerli halde tutuyor, bütün ekonomi
politikalarını da bu düşük kur üstünden kurguluyor. Böyle olunca sermaye
girişinin aksamaması, hem büyüme için hem de diğer dengeler için, özellikle borç
çarkının sorunsuz döndürülmesi için hayati önem taşır hale geliyor. Hatta dış
kaynağı dert etmede, büyüme saikının bundan sonra daha da arkaya düşmesi
mümkün.
SAKAT KİMYA
AKP rejiminde gerçekleşen tarihi dış kaynak ile beklenen
büyüme gerçekleşmediği gibi, büyümenin kimyası da sorunlu. Yine 1980-2012
döneminde görüyoruz ki, dış kaynak, ağırlıkla iç pazara dönük büyüme için
kullanılmış, bunun sonucunda da ihracat ile ithalat makası alabildiğine açılmış.
1980’den bugüne AKP rejiminin ihracatta payı yüzde 50, ithalatta yüzde 50, 32
yıl boyunca gerçekleşen toplam cari açıktaki payı da yüzde 92!...Demek ki, AKP
rejimi, gerçekleşen tarihi sermaye girişini “döviz kazandıran” bir ekonomi
inşasında yönetmede büyük başarısızlık göstermiş, sonuçta ekonomiyi alabildiğine
döviz tüketen ve dış kaynağa daha çok bağımlı bir zafiyete sürüklemiş
durumda.
Tarihi sermaye girişinin AKP rejiminde
hovardaca kullanımının diğer sonuçlarını ve geleceği nasıl ipotek altına
aldığını, izleyen yazıya bırakıyorum.
Yorum Gönder