Güler Yüzlü, Sosyalist Savunma Avukatı

Sevgili, Uğur Mumcu’yu anlattığım kimi söyleşilerde dinleyicilerin söylediklerimi nasıl ve ne kadar algıladıklarını hep düşünürüm.
Öyle ya yolsuzlukların, hırsızlıkların peşinde, katillerin, hukuk tecavüzcülerinin ensesinde bir araştırmacı gazeteci, en keskin hafiyeden daha keskin, en yaman savcıdan daha yaman, yüzü gülmez, konuştu mu gürler, kızdı mı kükrer biri olarak düşünülür genelde.
Oysa Uğur güler yüzlü, şakacı, insanlarla ilişkilerinde sevecen, yumuşak bir adamdı.
Uğur abus laubalilerin mebzul olduğu bir diyarda, güler yüzlü ciddi bir insandı.
Hafta içinde Bodrum’da yaşama veda eden Gülçin Çaylıgil de öyle güler yüzlü ciddi bir kadındı.
Hukukçuydu. Savunma avukatı.
Savunma avukatlığı onun için bir meslek olmanın ötesinde bir yaşam biçimiydi.
Savunma avukatı olarak çalıştı, savunma avukatı olarak yaşadı. Son demlerinde bile savunma avukatı reflekslerini yitirmedi ve Türkiye gibi bir ülkede hukukun çiğnenmesini hiçbir zaman kanıksamadı.
Yaşamım boyunca çevremi oluşturmuş insanları geçiriyorum aklımdan da düşünüyorum, acaba Gülçin Hanım hangimizin savunmanı olmadı ki?!...
Savunmanların bile savunmanıydı. Hukukun zerresinin olmadığı ülkelerde savunmanların da savunmana ihtiyacı olur. Hatta bilhassa onların...

***

Bir yaşamı yüksünmeden, yakınmadan hukukun üstünlüğüne adamak zaten yeterince mihnetli bir iş. Bunun yanına bir de sosyalizm mücadelesini ekleyenin halini var sen düşün!
Böyle bir yaşamın hangi mihnetler, kahırlar, azaplarla iç içe yaşandığını düşününce bu insanların güler yüzlü, şakacı, çok geniş ilgi alanına sahip kişiler olmasını ilk bakışta yadırgayabilirsin.
Hatta zaman zaman sosyalizm mücadelesinin kimi yiğit erlerinin de bu ortamda gülüp eğlenmenin, pek makbul olmayacağı yanılgısına kapıldıkları oluyor.
Hiç unutmuyorum.1977 Kanlı 1 Mayıs’ının ertesi yıl evden helalleşerek çıkıp gittiğimiz 1978 1 Mayıs gösterilerinin sonunda, akşamüstü yürümekten yorgun, başımızda güneş geçtiği için bitkin, o günün sloganı “DGM’yi ezdik sıra MESS’te” nakaratını haykırmaktan sesimiz kısık bir şekilde, dostlarımız Mete ve Nazan Tapan’ın Levent Çalışukuşu sokağındaki evlerinin bahçesindeydik arkadaşlarla grup olarak.
Şişlerin ve köftelerin kızardığı büyük mangalın başında, yorgun ama mutluyduk.
Bir ara kimden çıktı hatırlamıyorum herhalde Hüseyin Baş’tan olsa gerek, gündüzki sloganımızı zenginleştirerek, ama aynı Taksim Meydanı’ndaki tonda haykırmaya başladık:
- DGM’yi ezdik sıra MESS’te / Köfteleri yedik sıra şişte!...

***

Biz kaptırmış giderken, gerçekten çok saygıdeğer ve kıymetli bir öğretim üyesi arkadaşın bu şakadan epeyce tedirgin olduğunu ve yadırgadığını fark ettim.
Ben de kendisine duyduğum bütün saygıya rağmen onu yadırgadım.
Mücadeleyi ciddiye alırken, aynı zamanda gülmeyen sosyalist mi olurdu?
Gülçin Çaylıgil, güler yüzlü, güldüren, yüzünde güller açan, bir insan hakları ve sosyalizm savaşçısıydı.
Bu yüzdendir ki, çoğu müvekkilinin yalnız fahri savunmanı değil, aynı zamanda hasbi dostu idi.
Mağdur olduğumuzda yanımızda durdu, birlikte mücadele ettik. Birlikte üzüldük, birlikte güldük. Bir ömrün önemli sayılacak bölümünde birlikte yürüdük.
Gülçin Hanım’ı ona yakışır, dudaklarda tebessüm yaratan bir öyküyle analım bir daha.
Moda’da annesiyle birlike oturduğu ev, dostu Melih Cevdet Anday’ınkine yakındır. 12 Mart döneminde bir gece sıkıyönetimden askerler Gülçin Hanım’ı almaya gelirler.
Annesi endişe içinde terasa çıkar, arabaya binmekte olan kızına bakar, o sırada aynı arabaya, Melih Cevdet Anday’ın da bindirilmekte olduğunu görür ve sevinçle el sallar:
- Melih Cevdet Bey, siz de mi oradasınız, aman beyefendi ne memnun oldum ne memnun oldum bilemezsiniz.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget