8 Nisan duruşması aslında günler öncesinden
başladı.
Başta 13 Aralık olmak üzere daha
önceki Silivri buluşmaları sadece iktidara
muhalif gazetelerde ön haber oldu. Öteki gazeteler genellikle buluşma öncesi
haber yapmadılar. Buluşma gününü her gazete kendi yayın çizgisi doğrultusunda
haberleştirdi.
Bu kez öyle değildi.
İktidarın kimi yarı ve tam resmi yayın
organları günler öncesinden 8 Nisan haberleri yapmaya başladılar. Kimisi,
“Silivri’de mahkeme kuşatılacak” başlığı
attı, kimisi, “Ergenekon’a sponsorlar bulundu, otobüs kaldıracaklar” dedi.
Hükümet sözcüsü de bu haberleri
tamamladı, “8
Nisan’da Silivri’de olacaklardan CHP sorumludur” açıklaması yaptı.
8 Nisan sonrasındaki Ankara-Silivri
hattındaki gelişmelere baktığımızda şunu söyleyebiliriz.
8 Nisan’ın suç olarak görülmesine günler öncesinden
karar verilmişti.
Bunun başlıca nedeni toplumun Silivri
duyarlığının hükümeti endişelendirecek noktaya gelmesiydi.
***
8 Nisan günü öğle saatlerine dek
milletvekilleri hiçbir şekilde meşruiyetin dışına çıkmadan duruşmayı
sağlıklı şekilde izleyebilecekleri
boş bulunan sıralara geçmek istediklerini söylediler. Böyle açık yargılama
olamayacağını haykırdılar.
Prof. Dr. Mehmet
Haberal’la birlikte olanları izlerken
hem hüzünlendik hem gururlandık. Hüznümüz Türkiye’nin içine düştüğü tablo içindi. Gururumuz,
CHP’nin gücünü ve kararlılığını
tüm bedenimizde hissettiğimiz içindi.
Biz Haberal Hoca’yla salonun tam ortasında
tutuklu sanıklar bölümündeydik, karşımızda Meclis’te aynı sıraları paylaşacağımız günleri dört
gözle beklediğimiz CHP milletvekilleri vardı. Bizi ayıran boşluk da daha önce
milletvekillerinin oturduğu bölümdü.
Bize bu duyguları yaşatan
milletvekillerine nasıl teşekkür etmeli diye düşünürken, en azından tümünün
adlarını yazsak dedik.
8 Nisan’da o salonda hukuksuzluğu tüm
Türkiye’ye, hatta dünyaya duyuran
CHP milletvekillerini, avukatlarımızın da yardımıyla, salon koşullarında
yapabildiğimiz listeden paylaşmak istiyorum:
Muharrem İnce, Umut Oran, Bihlun
Tamaylıgil, Bülent Tezcan, Ali Özgündüz, Veli Ağbaba, Özgür Özel, Mahmut Tanal,
Erdoğan Toprak, Rıza Yalçınkaya, Ali İhsan Köktürk, Mustafa Moroğlu, Oğuz Oyan,
Ercan Cengiz, Ramazan Kerim Özkan, Nur Serter, Gürkut Acar, Dilek Akagün Yılmaz,
Sakine Öz, Aylin Nazlıaka, Celal Dinçer, Orhan Düzgün, Kemal Ekinci, Mevlüt
Dudu, Aytuğ Atıcı, Erdal Aksünger, Kadir Gökmen Öğüt, Recep Gürkan, Emre
Köprülü, Şevki Kulkuloğlu, Kamer Genç, İzzet Çetin, Tanju Özcan, Kemal
Değirmendereli, Turgut Dibek, Aykut Erdoğdu, İsa Gök, Ahmet Gümüş, Candan
Yüceer, Namık Havutça, Ahmet Toptaş, İdris
Yıldız, İhsan Özkes, Antalya Belediye Başkanı Prof. Dr.
Mustafa Akaydın.
***
CHP milletvekillerinin,
Silivri’ye gelen tüm yurttaşlarla,
demokratik kitle örgütleri ve siyasi parti temsilcileriyle, TGB’li gençlerle birlikte hukuksuzluğa karşı
çıkması iktidar ve medyasında şu tür başlık ve demeçlerle yorumlandı:
“Mahkemeye darbe
girişimi.”
“Mafya usulü
baskın.”
“Bir çete
faaliyeti.”
Bunları paylaşmamızın nedeni
şu:
İşte Silivri’deki davalar da bu mantıkla hazırlandı,
oluşturuldu.
8 Nisan duruşmasının öğleden sonraki
bölümüne mahkeme başkanı elinde bir paragraflık kararla geldi. Onu okudu ve
salonu terk etti. Öğle arasında duruşmanın başlamadan bitirilmesi
kararlaştırılmıştı!
Aynı gün akşam saatlerinden itibaren
mahkemenin işini hükümet devraldı.
Duruşma salonu tutanakları daha mürekkebi
kurumadan hükümet sözcüsünün elindeydi. Ona göre hükmü de
oluşturmuşlardı.
Sosyalist Enternasyonel Genel Sekreteri
Luis Ayala’nın
gözlemi ise şöyleydi:
“Cezaevi içinde
mahkeme salonuna inanamıyorum. Bunu dünyaya anlatmakta zorlanacağım.”
Silivri Cezaevi’ndeki yargılama görünümlü
işkence kampı artık sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gündemindedir.
Halkın bu işkenceye karşı yükselen
duyarlığı CHP milletvekillerinin kararlı direnciyle birleşmiştir. Buradan doğan
enerji Türkiye’nin üzerine çöken
karanlığı yırtacak.
İktidarın telaşı bundandır.
Yorum Gönder