Uzakta üç ağaç görsün, elini mangal kartonu gibi
sallamaya başlıyor...
Ya da makam arabasıyla yeşil alanların yanından
geçerken, mangal yeller gibi yapıyor elini, iki bacağının arasında başlıyor
yellemeye...
Masasında otururken keza, eli havada
durmuyor...
“Ne yapıyor” dedim...
“Mangal yakmayı çok seviyor” dediler...
*
Arada bir masaya eğilip dudaklarını masanın camına
uzatarak üflüyor...
“Şimdi ne yaptı?..”
“Ateş söner gibi oldu demek ki,
üfledi parlasın...”
İnsanlarla konuşurken, parmağını halka yapıp öbür
parmağını içine sokarak “şiş kebap
saplar” gibi yaptığı da
oluyor...
*
Kovboy filmlerini kaçırmıyor...
Bekliyor ki kovboy kamp kurduğunda et
pişirsin...
*
Ona birçok şey farklı gözüküyor
aslında...
Ormana baktığında; mangalı düşünüyor...
Ağaca baktığında; kereste...
Dağa baktığında; maden ocağı...
Yeşil alan; aynalı AVM...
Dere; HES...
Deniz; yük gemisi...
Tarihi eser; otel...
Güvercin; kuş dolması...
Buğday tarlası gördü diyelim; bulgur pilavı aklına
geliyor...
*
Sevimli bir kuzu gördüğünde; sol elinin
parmaklarından halka yapıp, sağ elinin işaret parmağını içine
sokuyor...
Şiş kebap...
İnek gördüğünde aklına sucuk geliyor
ki...
Elini yelpaze yapıp sallamaya
başlıyor...
*
Kim bu derseniz...
Mangalcı...
*
Çamın gölgesini, kuşun şarkısını, denizdeki
dalgaların ritmini, yaylanın sisli gizemini, derenin hüzünlü sesini, dağın
heybetini, taşın vefasını, toprağın anaçlığını... Havanın nefes, suyun yaşam
olduğunu bilmez o...
Bir cennet vatanı yok etti...
İstanbul’un
siluetinden, Toros’ların ormanlarına... Kaz Dağları’nın fıstık çamlarından, Karadeniz’in derelerine...
Ege’nin kuş
cennetlerinden, Ceylanpınar’ın ceylanlarına kadar...
Sizden çalan odur...
Mangal seviyor...
Yorum Gönder