Gündem sihirbazı Başbakan Erdoğan, Kandil’deki Kara-yılan’ın meydan okumalarıyla çarpılan milleti ayranla ayıltmaya çalışıyor.
4 aydır PKK eksenli, 1 haftadır da Kandil merkezli yaşanan “zina” görüntü ve haberlerinden sonra gerçek bir içki tarifi vermek farz oldu.
Odatv iddiannamesinin büyük kısmı PKK haberleri... O haberlerle, “Ergenekon adına terör örgütünün propagandasını yapmışız"!.. Bizatihi bana, “2010'daki İmralı pazarlıklarını neden yazdığım” soruldu. Prof. Yalçın Küçük, Bekaa’da teröristbaşıyla görüştüğü için “PKK’yı yönetmekle” suçlanıyor ve bu yüzden 2 yıl 1 aydır tutuklu. Keza Ergenekon davasında İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek’in de “suçlarından” birisi teröristbaşıyla görüşmüş olması.
İşte
içki tarifim; Bu Odatv iddiannamesi kaynatılır. Soğumaya bırakılır,
sonra bir taşım daha kaynatılır. Soğutulur. Üzerine Ergenekon
iddiannamesindeki Perinçek’le ilgili bölüm katılır. Son bir kez
kaynatılır. Soğutulup, demlendikten sonra üzerine “akil tozu” serpilip, ülkenin önde gelen yöneticileri ve medya mensuplarınca afiyetle içilir!..
“Sürecin” gizli kahramanlarından Cengiz Çandar buyuruyor ki; “Türk medyasının ‘Kandil seferi’nden sonra, ‘KCK Basın Davası’ çökmüş olmalıdır”!..
Dikkat buyurun; “Ergenekon, Odatv davası” demiyor, “KCK basın davası”
diyor. Demediği için hatırım kalmadı; aksine memnun oldum. Farkında
olmadan iktidarı, yargısı, medyasıyla nasıl kollektif suç işlendiğini
itiraf ettiği için önemsedim.
Sarhoşluk hâli işte!.. Bu sarhoşluğa ancak ayran iyi gelir!..
-Milli Kim, İçkisi Ne?-
Başbakan Erdoğan’ın şu “milli içki” kampanyasına dair anlatacaklarım da var.
Milletin adı silinirken, kimin ve hangi milletin “milli”sidir bu?
Gelin önce ülke içi ufak bir içki turu yapalım:
AKP Genel Başkanı sıfatıyla ilk röportajını 28 Ağustos 2001’de Hürriyet’ten Cüneyt Ülsever’e veren Erdoğan, şunları söyler:
“İçen,
fazla kaçıran birisi yolda bir kaza yaptığı zaman, oradaki suça
yataklık etmiş insan durumuna geliniyor. Ben İstanbul’da hiçbir özel
sektöre ait olan bir yeri kapatmadım. Bugün Amerika’da, Finlandiya’da,
Avrupa’nın değişik ülkelerinde, hatta dünyanın bütününde diyebilirim,
geri kalmış ülkeleri kast etmiyorum, alkollü içkileri devlet vermez,
alkollü içkileri özel sektör verir. Hatta karar alır, üzerine bantı
yapıştırır. Nedir; ‘Sağlığınıza zararlıdır’. Ama bizde alkollü içkiyi
kim üretiyor, ağırlıklı olarak Tekel üretiyor. Ben şunu yaparım, Tekel’i
süratle özelleştiririm. Üretmem. Bunu özel sektör üretsin...”
Erdoğan Ocak 2002’de partisini tanıtmak ve Davos toplantısına katılmak üzere gittiği ABD’de bu defa ‘‘alkollü içki satışı için referandum” önerir. Ülkede kıyamet kopar. Bu tepkilere 13-14 Şubat 2002’de şu sert ifadelerle cevap verir:
“Kimseye
değişmek, değişmemek hesabını vermeye Tayyip Erdoğan mecbur değil.
Tayyip Erdoğan, bu haliyle milletinin karşısındadır. Diğer siyasi
anlayışta ve kanaatte olanlar ne yazarlarsa yazsınlar, ne çizerlerse
çizsinler... Kamusal alanlarda içki kullanımı için bu uygulamaya
başvuracağız, özel alanlara ise karışmayacağız... Kimse bizim tek
meyhane bile kapattığımızı söyleyemez. Devlet, yani baba, evlatlarını
korumak için önlem almayacak mı? Sağlığa zararlı diye üzerine işaret
koyacaksınız, sonra da teşvik edeceksiniz, bu ne menem bir iştir? Özel
alanlarda, meyhanelerde, restoranlarda istediğiniz kadar için… İktidara
geldiğimizde ilk yapacağımız iş TEKEL’i özelleştirmek olacak... Noktayı
koydum, iş bitti. Benim tarafımdan bundan sonra konu gündeme gelmez.
Toplumsal mutabakat bizim için her zaman çözüm noktası olacaktır.”
TEKEL’i özelleştirdi... “Asıl içki içmeyenlere mahalle baskısı yapılıyor” diye diye, kamusal alanlarda “referandum” yapılmasına gerek kalmadan fiili içki yasağına geçti.
Nihayet sıra “milli içki” atamasına geldi; Ayran!..
İnanmayacaksınız, ama bu “açılım”ın bile dış bağlantıları var.
AB’nin Türkiye’ye en çok dayattığı şu; Milli içkiniz rakıyı korumaktan vazgeçin... İthal içkilerde vergiyi düşürün...
Peki Tony Blair’in İngiltere Başbakanı olduğu dönemde Erdoğan’ı en çok hangi konuda sıkıştırdığını hatırlıyor musunuz?
“Sevgili Tayyip” başlıklı bir “viski” mektubu yazıp, vergi cezasıyla karşı karşıya kalan İngiliz şirketlerinin Türk yargısıyla sorunlarını çözmesini istedi.
Erdoğan 27-29 Mayıs 2004’te İngiltere’ye gittiğinde de İngiliz işadamlarının bu konudaki sıkıntılarını dinledi. Mesela Scotch
Viski Derneği'ne üye bir işadamı, Türklerin içkiyi sevdiğini, ancak
kendi viskilerinin Türkiye'ye girişinde engellemeler olduğunu anlatıp, “Siz
ikili ticari ilişkilerin artmasını istiyorsunuz. Ancak gümrük ve gümrük
dışı viskilerimize engellemeler var. Bunlar kaldırılmalı” dedi.
“İçki düşmanı” Erdoğan'ın cevabı şu oldu:
“Talimat
verip baktıracağım. Konuyu inceleteceğim. Biz Türkiye'de serbest piyasa
uyguluyoruz. Bu konunun üzerine gideriz. Gerekli kolaylığı sağlarız...”
Blair’in viski mektubu kendi ülkesinde dahi eleştiri konusu olunca, İngiliz Başbakanlık kaynakları şöyle bir açıklama yaptı:
“Bu
olağandışı bir durum değil. Başbakan'ın görevleri arasında İngiltere
dışında faaliyet gösteren İngiliz firmalarının çıkarlarını gözetmek de
vardır.”
İşte “milli içki” kampanyasının esbab-ı mucibelerine dair bazı ipuçları.
Bilmem ki, Kandil bulantılarına İngiliz viskisi iyi gelir mi?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
28 Nisan 2013
Yorum Gönder