- Kürt sorununun “çözümü”
konusunda görüşmeler adım adım ilerliyor ve belirli bir
zemin oluşmuş durumda
- Bu zeminde işin omurgasını “terörün durdurulması ve barışın sağlanması” oluşturuyor.
Bu ortak zemine karşın ortak olmayan, hatta
siyahla beyaz gibi ayrışan “algılamalar ve hedefler”
söz konusu.
Bu farklılıklara rağmen “süreç” adım adım ilerliyor. 1990’lı yılların
başında işin bu noktaya geleceğini ne Ankara hükümetleri ne de kamuoyu hayal
edebilirdi.
Ancak yaşayan dünya gerçekleri doğrultusunda iki şeyi
birbirinden net olarak ayırmak gerekir;
- Düşünceler, temenniler,
duygular ya da kuramsal yaklaşımlar ayrı şeydir;
- Bunlara karşın
reel (fiili) dengelerin ve faktörlerin götürdüğü yaşanan dünya daha
farklıdır.
Aynen çevre sorunlarında olduğu gibi; teorisyenlerin ve
fikir insanlarının çözüm yolları vardır; ancak bunlar yaşanan dünyada büyük
ölçüde fiilen hayata geçirilemez.Çözüm sürecinin öğeleriÇözüm
sürecini kendi hedefleri doğrultusunda yerel ve küresel dinamikler fiilen
yürütürler. Bu süreç neyin doğru, neyin yanlış olduğundan ayrı bir hadisedir.
Etkili, yerel, bölgesel ve küresel dinamikler “etkisiz
kalan” ötekiler karşısında politikalarını hedefleri
doğrultusunda fiilen yürütürler.“Çözüm
süreci” de bunun gibidir; gerekli yerel, bölgesel ve küresel
“artılarını” büyük ölçüde yakalamıştır.
Ve bu egemenliğini fiilen uygulamaya koymuştur. “Artılar
eksilerden daha fazla oldukça, süreç aksamayacaktır.”
Kürt sorunu ya da görüşme süreci sosyal, kültürel, askeri ya da
politik olarak bu parametreler doğrultusunda “ilerliyor”.
Türkiye’nin süreçleri
ilginçtir; “AB süreci, Kıbrıs süreci, Kürt süreci, demokrasi
süreci gibi” sanki hiçbir zaman sona ermeyecekmiş bir durum
gibi algılanageldi, hatta yaşanmakta.
Bu süreçlerin aralarında
“hem örtüşmeler hem de zıtlaşmalar vardır”. Bu tutarsızlıklar, süreçlerin hedefine ulaşmasını da kimi zaman
engeller.
Ancak “Kürt meselesi”ndeki sürecin diğerlerinden oldukça farklı olduğunu sanıyorum;
“küresel dinamiklerle yerel dinamikler ilk defa bu kadar
örtüşmektedir”.
2003-2005 döneminde AKP’nin
bazı stratejistleri, bu örtüşmeleri açık açık dile getirmişlerdi.
Kendi kişisel tercihlerim ne olursa olsun, bir bilim insanı olarak
bu “nesnel tespiti” yazmak
durumundayım.
Bazı okurlarım belki hatırlar; bu tespitlerimi 5-6
yıl öncesinde de bu köşede dile getirmiştim.
Sonuç olarak süreçleri
birbirlerinden ayırmak gerekir. Görüşme süreci (Kürt meselesi), AB süreci
meselesinden çok farklıdır.
- Birincisinde küresel ve yerel
dinamikler 1990 sonrasında örtüşmeye başlamıştır.
- AB sürecinde
ise yerel dinamikler ile Avrupa dinamikleri (küresel dinamikler) karşı
karşıyadır.
Bu fark, birinin sonuca ulaşmasını sağlarken diğerinin
sürekli askıda tutulması sonucunu doğuracaktır.
Ancak bir mucize
olur, petrol ve doğalgazın yerine on kat daha uygun bir madde küresel güçler
tarafından bulunursa Ortadoğu’da bütün hesaplar bir kalemde altüst
oluverir…
Yorum Gönder