Başbakan Erdoğan adına özel temsilcisi MİT Müsteşarı Hakan
Fidan, İmralı’da Abdullah Öcalan’la müzakere yürütüyor. BDP heyeti,
AKP hükümetinin izniyle İmralı’ya gidiyor ve Kandil’deki PKK liderlerine
ulaştırmak üzere, Öcalan’ın anlattıklarını not ediyor.
Bu notlar bir şekilde basına yansıyor. Anlaşılıyor ki, Erdoğan ile
Öcalan’ın müzakere sürecinde vardıkları mutabakatta rejimin
değiştirilmesinden Cumhuriyet’in tasfiyesine, yeni anayasa ortaklığından
ulusalcılara karşı güç birliğine, Ortadoğu’daki sınırların yeniden çizilmesinden
İran, Irak ve Suriye’ye karşı operasyonlara ve Kürtlerin Ortadoğu’da ateşe
sürülmesine kadar pek çok şey var!
Normal bir ülkede bırakın hükümetin düşmesini, yer yerinden oynardı! İmralı
zabıtlarının yarattığı deprem hükümeti yıkar, tsunamisi de pek çok kurum
yöneticisini alaşağı ederdi!
Ama bir şey olmadı!
KAMUOYU SÜRECE KARŞI
Başbakan Erdoğan başta olmak üzere tüm müzakereciler, bu durumu halkın
“çözümden” yana olmasına bağladılar. Hatta Erdoğan’ın prenslerinden
Star gazetesi yöneticisi Mustafa Kaaalioğlu bu durumu
“sokaktaki insanın çözüme gösterdiği özen medyada yok ne yazık ki” diye
teorileştirdi! (Star, 6 Mart 2013)
Peki, gerçekten öyle mi? Halk, Erdoğan-Öcalan mutabakatına destek mi
veriyor? Kamuoyu, “karşılığı ne olursa olsun, yeter ki PKK silah bıraksın” mı
diyor? Millet, “yeter ki barış gelsin, varsın Öcalan da TBMM’ye girsin”
mi diyor?
Biz evden işe, işten eve giderken belediye otobüslerinde, vapurlarda
gördüğümüz, dinlediğimiz, konuştuğumuz insanların toplamı kadar veriye sahibiz.
Kuşkusuz elinde devlet aygıtı olan ve sürekli kamuoyu araştırmaları yapan (ama
gerçek sonucu açıklamayan) AKP hükümeti bizim topladığımız verilerden kat be kat
fazlasına sahiptir.
Ancak bizim sayılı verimize göre, değil Erdoğan-Öcalan görüşmesine
destek, tersine hükümete karşı büyük bir öfke var!
Peki, o zaman kamuoyu neden sessiz, neden Öcalan’la yürütülen müzakere
sürecine karşı kitlesel tepki eylemleri olmuyor?
10 YILLIK BASKI
Türk milletinin büyük çoğunluğu, Erdoğan-Öcalan mutabakatına destek
vermiyor. Verseydi, emin olun AKP hükümeti müzakere sürecinin ayrıntılarını da,
varılan mutabakatı da her gün ballandıra ballandıra ekranlardan
anlatırlardı!
Ama tık yok!
Bırakın ne konuştuklarını anlatmayı, “biz değil, devlet görüşüyor” diyerek
“ne olur ne olmaz” önlemi bile alıyorlar.
Hiç bu millet müzakere sürecine destek verse, Erdoğan çıkıp da
“baldıran zehri içtim” der miydi?
Hiç bu halk müzakere sürecine destek verse, Erdoğan kendisi dâhil tüm
AKP’ye konuşma yasağı koyar mıydı?
Neyin sessizliği bu, neyin gizliliği? Halkın meşru sayabileceği konularda
böyle ketum davranılması normal mi? Değil elbette!
BÜYÜK PATLAMA
Dolayısıyla asıl önemli soruya gelmiş bulunuyoruz. Peki, millet bu müzakere
sürecine destek vermiyorsa, neden sessiz ve tepkisiz o zaman?
Bu sorunun yanıtı, Mustafa Karaalioğlu’nun yukarıda belirttiğimiz
“sokaktaki insanın ‘çözüme’ gösterdiği özen medyada yok ne yazık ki”
teorisinde var! Çünkü Karaalioğlu aslında bu teorisiyle 10 yıldır
kitlelere neden sürekli gaz sıkıldığını, tazyikli su sıkıldığını, cop
vurulduğunu açıklıyor! Karaalioğlu, sokaktaki insanın bile “beni de
dinliyorlar” ruh haline neden sokulduğunu aslında açıklıyor!
Ve kitlelerin öncülerinin neden Ergenekon tertipleriyle Silivri’de zindana
atıldığını da ortaya koyuyor. Kitlesellik açısından dünya tarihine geçmiş o
büyük Cumhuriyet eylemlerinin hemen tüm düzenleyicileri artık esir çünkü!
Peki, ne olacak yani? Önderler Silivri’de diye, büyük baskı var diye, gaz
var, cop var diye bu millet vatanın bölünmesini sessizce izleyecek mi?
Kuşkusuz hayır!
Toplumların devrim yasalarına bakılırsa, halk “sessizlikte öfkesini”
biriktiriyor! Yani patlama büyük olacak! Artık mesele öncü de…
Yorum Gönder