Tecdit ve reform, müceddit ve reformist

Mü­ced­dit, re­for­ma­tör de­ğil­dir. Müceddit, Kur'an'da­ki de­ğiş­mez­le­re da­ya­nan bir iman ada­mı sı­fa­tıy­la görecelikler ala­nı­nı ve ilahî be­yan­lar­da­ki es­nek­lik­le­ri de­ğer­len­di­re­rek vah­yin ve­ri­le­ri­ni ha­ya­tın ve in­sa­nın ulaş­tı­ğı ye­ni bo­yut­la­ra gö­re ye­ni­den yo­rum­lar.

Tecdit ve reform, müceddit ve reformist
Pey­gam­be­ri­mi­zin tec­dit­le yani yeniden yapılanmakla il­gi­li ilkesel sö­zü şöy­le verilebilir: "Her de­vir­de üm­me­tim
için­den bi­ri çı­kar ve di­ni tec­dit eder." Ya­ni ye­ni­den ya­pı­lan­dı­rır. (bk. Ebu Davud, melâhim 1; Elbanî, Silsiletül Ahâdîs es-Sahîha, 2/148-149)
Ye­ni­den ya­pı­lan­ma­nın tem­sil­ci­si­ne   müceddit denir.
Mü­ced­dit, re­for­ma­tör de­ğil­dir. Müceddit, Kur'an'da­ki de­ğiş­mez­le­re da­ya­nan bir iman ada­mı sı­fa­tıy­la görecelikler ala­nı­nı ve ilahî be­yan­lar­da­ki es­nek­lik­le­ri de­ğer­len­di­re­rek vah­yin ve­ri­le­ri­ni ha­ya­tın ve in­sa­nın ulaş­tı­ğı ye­ni bo­yut­la­ra gö­re ye­ni­den yo­rum­lar. Evrensel bir mesaj ve hermenötik bir evren olan Kur’an bu yorumu sadece istemekle kalmaz, bunu yapacak bilim ve fikir öncülerine büyük destekler verir.
Kur’an, aynı zamanda hermenötik (yorumbilime ilişkin) ilkeler koyan bir kitaptır.
Bu­gün­kü tec­dit ha­re­ke­ti ve­ya ha­re­ket­le­ri bi­rey­sel fa­a­li­yet­ler ol­mak­tan çok, kad­ro ça­lış­ma­la­rı olmalıdır. Dün­ya­nın kü­çül­müş bu­lun­ma­sı, tek­no­lo­ji­nin önü­mü­ze ser­di­ği ile­ti­şim im­kân­la­rı, bi­lim ala­nın­da­ki uz­man­laş­ma­lar bu­nu zo­run­lu ha­le ge­tir­miştir. Bu, aynı zamanda tecdit hareketine büyük kolaylıklar da sağlar.

Tecdidin en büyük engellerinden biri de Batı’nın İslam dünyasına dayattığı politikalardır.

Batı, İslam’a ve Müslümanlara yönelik politikaları ile tecdit hareketinin önüne büyük engeller koymakta, geliştirdiği yeni stratejilerle Müslümanların yeniden yapılanmasını imkânsız hale getirmektedir. Batı’nın, tecdidi engellemede işlettiği temel politika, İslam dünyasındaki gelenekçi-tutucu unsurları dinin birinci dereceden temsilcisi gibi öne çıkarıp onları desteklemesi ve rasyonel-tecditçi unsurları etkisiz kılmasıdır. Müslüman dünyadaki aktif-devrimci unsurlar, Batı’nın bu politikaları yüzünden çok yıkıcı bir ‘pusula sapması’na uğramakta, şaşılaşmakta, şapla şekeri birbirine karıştırır hale gelmekteler. Batı, Müslümanların efor ve enerjilerini yanlış yönlere kanalize etmeyi başarmış bulunuyor.
Din­de ye­ni­den ya­pı­lan­ma­nın zorunlu ilk adımı, dine sokulmuş yalanların ve dinleştirilmiş örflerin din bünyesinden temizlenmesidir. Bu temizleme gerçekleştirilmeden işe yarar bir içtihat veya tecdit mümkün değildir. Çünkü geniş anlamlarıyla içtihat da tecdit de dinsel vahiylerin yorumundan ibarettir. Bu yorumun hayır getirmesi için öncelikle din adı verilecek temel verilerin ortaya çıkarılması gerekir. Din patenti yapıştırılmış ama aslında din olmayan kabullerin din diye yorumlanmasının götüreceği sonuç ağır bir aldanıştan başka ne olabilir?
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Müslümanların, İslam’a sokulmuş yalan ve uydurmaları dinlerinden temizlemeleri (sadece bu bile) başlı başına bir yeniden yapılanma ve diriliş getirir.
Bugünkü Müslüman dünyayı tökezleten çarpıklıklar, yeni yorumların yapılmamasından çok, geleneğin dinleştirdiği uydurma ve yalanlardan kaynaklanmaktadır.
Ne ilginçtir ki, İslam Peygamberi, tecdidi bir görev olarak ümmetinin aydınlarına yüklerken şunun altını da çizmektedir:
“Allah, her yüzyıl başında, insanlara, kendilerine sünnetleri (yöntemleri) öğreten ve Allah Elçisi’ne isnat edilen yalanları ondan uzaklaştıran birini/birilerini ortaya çıkarır.” (Elbanî; el-Ahâdîs es-Sahîha, 2/148)
O halde, bugün Müslümanların gerçekleştirmek zorunda oldukları yenilenme (değişim veya rönesans) hareketinin temel başlıkları (veya aşamaları) şunlar olacaktır:

1. Eski mirası sorgulamak,

2. Eski mirasın otantik din olduğu kesinleşen verilerini yeniden yorumlayarak dini yeniden yapılandırmak.

Tecdidin amaçladığı yeniden yapılanma, es­ki de­yim­le, bir telfîk-i mezâhip (mez­hep­le­ri bir­leş­tir­me) de­ğil­dir. Amaç, geleneği okşayan bir eklektisizm aktörlüğüyle herkesin nabzına şerbet verip halkı kandırmak olmamalıdır. Mez­hep­ler üs­tü İs­lam'ı ya­ni vah­ye da­ya­lı özgün di­ni or­ta­ya çı­kar­mak­ kaçınılmazdır. Bu­na, ‘Ortadoğu örflerinden oluşan geleneksel din’den özgün İslam’a/vahyin dinine/Kur’an’daki İslam’a  ge­çiş di­ye­bi­li­riz.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget