Hiçbir şey rahatsız etmese, söylediğin yalanlar rahatsız etmeli seni hacı…
Yalanla yatıp yalanla kalkıyorsun.
Ben senin kadar yalan söyleyen bir adam görmedim bu dünyada…
Gece “ak” dediğine, gündüz “kara” diyorsun.
Bir saat önce “iyi” dediğine, bir saat sonra “kötü” diyorsun…
Dünün terörist başı, bebek katili APO bir anda kahraman oluyor, “Özgürlük Savaşçısı” oluyor.
Türkiye Cumhuriyetine küfredenler, “H’astir” çekenler can dostu kesiliyor…
Ona gülücükler gönderiyorsun.
Elinden çiçekler alıyorsun…
40 bin şehidin kanlı bakışı, 40 bin şehit anasının gözyaşı seni rahatsız etmiyor mu hacı?
Ya o bebeler…
Ya o bebeler… Vücudu delik deşik olmuş, mermilerle kafası parçalanmış
bebeler… Günü, güneşi tanımamış, gelinliğini giymemiş, damatlığı
bilmemiş, gençliğini yaşamamış bebeler, sana bir şey söylemiyor mu hacı?
Bunların hiç değeri yok mu?
Neden toprağa düştü bunca fidan?
Neden?
Vatan, ya vatan…
Hiçbir kıymeti harbiyesi yok mu vatanın?
Rant uğruna ormanları yok ediyorsun, kentleri yıkıyorsun,
yağmalıyorsun, nazlı bir gelin gibi salınan ırmakları kurutuyorsun,
börtü böceğin yaşantısına son veriyorsun…
Tek karış toprağı düşmana kaptırmamak için, sadece Çanakkale savaşında binlerce şehit, yaralı vermiş bu yüce millet…
Hiçbir şey söylemiyor mu bunlar sana?
Hiçbir şey anlatmıyor mu?
Şehit çıkmayan tek kentimiz yok… Taa Avustralya’lardan memleketimize
gelip, toprağımızda can veren askerlere bile bağrını açmış bu yüce ulus,
onların adına şehitlikler kurmuş, “unutulmasınlar, yakınları ziyaret etsinler” diye…
Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te bir karış vatan toprağı uğruna canlar verilmiş, şehitler verilmiş…
Antep 11 ay direnmiş Fransız’ı yurduna, ocağına sokmamak için… Gazi olmuş.
Babalarımız, dedelerimiz nasıl yokluk, yoksulluk çektiklerini anlatırlardı, nasıl kayısı çekirdeğinden ekmek yapıp yediklerini…
Sen şimdi koskoca Güneydoğu’yu teslim ediyorsun teröriste hacı…
Sen şimdi tek kurşun atmadan hile ile, desise ile, tertiplerle, düzmece belgelerle teslim aldın koskoca bir orduyu…
Sen şimdi zindanlara doldurdun şanlı komutanlarımızı…
Ve milyonlarca oy alıp seçilen milletvekillerimizi
hâlâ hapislerde tutuyorsun… Ama vatan düşmanı, Türk, Türklük düşmanı
KCK’lıları her gün onar, yirmişer gruplar halinde serbest bırakıyorsun…
Halkalı Bombacılarını bile serbest bıraktın…
Daha önce de insanları domuz bağı ile boğup öldüren,
insanlıktan nasibini almamış Hizbullahçıları serbest bırakmıştın, hem de
davulla zurnayla…
Şimdi de milletvekili çocuklarının geleceği ile oynuyorsun?
Okuldan atıyorsun?
Babalarına duyduğun öfke, kin yetmedi mi hacı?
Çocuklarından ne istiyorsun?
Sen günde 5 kez değil, 10 kez değil, 100 kez yatıp kalksan, 100 kez hacca gitsen bu günahlarından kurtulabilir misin?
Arınabilir misin hacı?
Sen komutan eşlerinin, komutan çocuklarının gözündeki hüznü, acıyı, mutsuzluğu görmüyor musun?
Haksızlığa, hukuksuzluğa duyduğu öfkeyi görmüyor musun?
Sayende ben de sulu gözlü bir adam olup çıktım hacı…
Yılmaz Özdil’e gelen mektubu okuyup, ağlıyorum…
Uğur Dündar’ın anlattığı komutan çocuğunun, eşinin öyküsünü okuyup, ağlıyorum…
Sen, çocuğunun tırnağına zarar gelse dünyayı yakarsın…
Senin çocuğun çocuk da başkalarınınki ayrık otu mu hacı?
Sen hiç ağlamaz mısın?
Sen hiç ayrılık nedir, hüzün nedir, bilmez misin?
Sen sabahlara dek nasıl uyuyabiliyorsun?
Kuddusi Okkır’ın bir deri bir kemik kalmış gövdesi,
hastalıktan, kafatasına dönüşmüş yüzündeki kocaman gözleri hiç kâbus
olup rüyalarına girmiyor mu?
“Benim suçum ne, niçin beni yıllardan beri dört duvar arasında tutuyorsun” diye soran, feryat eden Ergenekon tutuklularına yanıt vermemesi, verememesi yargıçların, seni hiç mi tedirgin etmiyor hacı?
Sahi, sen başını yastığa koyduğunda nasıl rahat uyuyorsun geceleri?
Daha doğrusu başını yastığa koyduğunda rahat uyuyabiliyor musun hacı?
Yorum Gönder