Yıllardır televizyonlarda açık oturumlar
izliyoruz. Bu tartışmalardaki başlıca konu, askeri darbeler oluyor.
Adeta darbe ile kalkıp darbe ile yattık. Son aylarda 28 Şubat gündemde.
Tutuklamalar birbirini izliyor. Aczmendiler, Şevki Yılmaz, Halil İbrahim Çelik, Hasan Mezarcı, Şükrü Karatepe, İskilipli Hoca, Cüppeli Coca gibi tüm laiklik, aydınlanma karşıtları mağdur!
Türk
vatandaşları meydanda ve gündemdeler. Yakın tarihimizi yeterince
bilmeyen, okumayan, öğrenmeyen insanlarımızın eğer izliyorlarsa bu
programlardan çıkarabilecekleri sonuç ne olabilir? Eğer darbeler
olmasaydı yurdumuzda tıkır tıkır işleyen bir demokrasi olacaktı, işte
bugün de öyle oluyor, kanısını edineceklerdir. Bunun çok yanıltıcı, son
derece aldatıcı bir algılama olduğuna kuşku yoktur. Bu tartışmalarda, 60
yıldan beri siyasetçilerin, çağdaş, bilimsel eğitime, laikliğe, eğitim
birliğine darbe üstüne darbe vuran, emperyalistlerin dümen suyunda yol
alan, halkın birey olmasına, bilinçlenmesine olanak tanımayan, halk,
emek, aydınlanma karşıtı politikaların sahibi iktidarların rolü tümü ile
göz ardı ediliyor, gizleniyor.
Askeri darbeler elbette yıkıcıdır
ama hiçbiri bir eğitim devrimi olan Köy Enstitülerinin yok edilişi
ardından Halkevlerinin kapatılması kadar tahripkâr olmamıştır.
Cumhuriyet yönetimine vurulan en büyük darbelerdir bunlar. “Hiçbir okul kapatılan Köy Enstitüleri mezunları kadar yurtsever, özverili, ilkeli, hümanist insan yetiştirmemiştir.”
12 Eylül perişan etti bu toplumu. Ama neden bu ülkede sık sık darbe
teşebbüsü olmuştur? Hangi koşullar bu yasadışı girişimleri
tetiklemiştir? Bu hiç sorgulanmıyor. Neden ordu irticaya karşı bir eylem
planı hazırlamak ihtiyacı duyuyor? Nasıl oluyor da bir iktidar Anayasa
Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı eylemlerin odağı olarak hüküm
giyiyor. Bunlar hiç soruşturulmadan yaygınlaştırılan inanç şudur:
Ordumuzda bir darbe geleneği yer etmiştir ve zaman zaman bu gelenek ve
bu potansiyel keyfi bir şekilde harekete geçmekte ve demokrasinin önünü
kesen darbeler gerçekleşmektedir. Yoksa gül gibi giden halkçı bir
yönetim ve halk iradesi mi söz konusudur. Bu ahlaksızca bir
aldatmacadır. Yineliyorum, bu, siyasetçinin ağır iktidar ve yönetim
kusurlarını halkın gözünden saklamak amaçlıdır.
Kadın cinayetleri darbeler yüzünden midir?
Dürüstçe,
tarafsızca soralım. Geri kalmışlığımız, basın özgürlüğünde, insan
haklarında, kadın erkek ve gelir dağılımı eşitsizliğinde, dünya ülkeleri
arasında en gerilerde yer alışımız, çocuk gelinlerde dünya üçüncüsü
oluşumuz, kadın cinayetleri bu darbeler yüzünden midir? Yineleyeceğim
bir büyük eğitim ve “aydınlanma devrimi” olan Köy Enstitülerini yıkanlar, yine bir aydınlanma odağı olan Halkevlerini yok edenler bu darbeler midir? Benim kuşağıma “Vatan Cephesine gireceksiniz” diye
baskı yapan, insanları bu onursuzluğa zorlayanlar, Meclis’te tahkikat
komisyonu kuranlar askerler midir? Sağcı ve solcu gençler aynı
kaynaklardan gelen silahlarla birbirini vururken bu şiddete karşı
çıkması istenen ve buna karşılık “Bana sağcılara suç işliyor dedirtemezsiniz” diyenler politikacılar mı, askerler mi olmuştur?
Cumhuriyetin miadı dolmuştur diyenler
Ülkedeki
kirlenmeyi, sosyal adaletsizliği, bağımsızlığın zedelendiğini,
emperyalizmin oyunlarını görerek yurtseverlik duyguları ile harekete
geçen genç çocukların idamını alkışlayarak onaylayanlar politikacılar
değil midir? Toplu taşımacılık için “O bir komünistliktir”, “Anayasa bir kez delinmekle bir şey olmaz”, “Benim memurum işini bilir” diyen
yolsuzluklara yol açan asker midir? Bugün basın üzerinde ağır bir baskı
uygulayan, 600 üniversite gencini yüze yakın gazeteciyi, 365 ordu
mensubunu hapiste tutan, uygar, çağdaş değil dindar ve kindar gençler
yetiştirmek isteyen, Cumhuriyetin miadı dolmuştur diyenlerin kimlerdir? “Bu
ülkenin yetiştirdiği en büyük asker, en büyük devrimciyi bunca yıldır
karalayan, eğitim ve aydınlanma yoksunu bıraktıkları halkın gözünden
düşürmek isteyenler de politikacılar değil mi?” 12 Eylül’den,
Ergenekon’dan, Balyoz’dan, şimdi de 28 Şubat’tan başımızı kaldırıp yakın
tarihimize ve şu ülke gerçeklerine bakabilsek ve “politikacının sicilini çıkarabilsek diyorum” diye bitirmiştim yazımı. Ergenekon savcısının esas hakkındaki mütalaası geldi.
“Darbe
mi diyordunuz? İşte size o yazımın başında saydıklarım kadar hatta
onları aşan utanç verici bir hukuksuzluk darbesi. Ekranlarda ilk
örneklerini gördük. Hazır olun, şimdi ve bugünlerde bu hukuksuzluğun
savunmasını yapacak utanmazlar resmi geçidini izleyeceksiniz.”
Yorum Gönder