Baba hasretiyle büyüyen küçük dev adamlar!..

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çözüm (!) sürecine bakışını eleştirirken; ''Bahçeli'nin çocuğu yoktur, evlat acısının ne demek olduğunu bilemez!'' demiş.
Çelik bu sözleriyle kaba, yakışıksız, hatta belden aşağı bir yaklaşım sergilemiş.
Allah'ın takdirindeki bir konuyu, hiç çekinmeden ucuz siyasetin malzemesi yapmış!

***

Madem sözü çocuktan açtık, o halde devam edelim.
Çocukları çok sevdiği anlaşılan AKP Genel Başkan Yardımcısı'na günümüzden bir çocuğun öyküsünü anlatalım.
Dikkatini baba hasretiyle büyüyen çocuklara çekmeye çalışalım.
Onu bu çocuklarla empati yapmaya çağıralım!

***
O çocuğun görüntüleri internette dolaşıyor.
Adı Çağatay Yürekli.
Poyrazköy, Askeri Casusluk ve Balyoz davalarından tutuklu Tuğamiral Şafak Yürekli'nin oğlu.
Marmaris Televizyonu'ndan bir ekip sokak röportajları yapıyor, 7. sınıf öğrencisi Çağatay ve arkadaşları da onları seyrediyor.
Televizyoncular tesadüfen karşılaştıkları AKP yöneticisi bir kadına Silivri davalarını soruyor.
Kadının kem küm edişinden bu davaları hiç takip etmediği anlaşılıyor!
“Pek bilgim yok ama, tutuklu olduklarına göre, vardır bir suçları!'' demeye getirince, sırtında taşıdığı okul çantası neredeyse kendisinden büyük olan Çağatay, dayanamayıp atılıyor:
“Onların suçu Atatürk'ün askerleri olmak!'' diyor.
Çocuk o anda “küçük bir dev adam'' haline geliyor!

***

Annesi Müge öğretmenden dinledim.
Siz bakmayın Çağatay'ın kameralar önünde dimdik duruşuna, yürekli çıkışına!
Babasına hasret büyüyen bu küçük dev adamın o minicik yüreği kan ağlıyor.
Henüz 8 yaşındayken yaşamaya başladığı travmalar, adeta gölgesi gibi onu kovalıyor!
Ne zaman bir gemi geçse, amiral babasını güvertede görür gibi oluyor!
Yaşıtlarının toz pembe rüyalara daldıkları saatlerde o hep, babasının gözaltına alındığı 2 yıl önceki anları görüyor.
Rüyasında polisler evlerine geliyor, sevgili babasıyla birlikte çok sevdiği oyun CD'lerini bile alıp götürüyor.
Giden babasının ve oyun CD'lerinin ardından bakakalan minik Çağatay, kendisini yerden yere atıyor.
Karabasanlardan “babacığım seni çok seviyorum'' çığlıklarıyla uyanıyor.

***

Babalarına hasret büyüyen çocukları artık buğulu bakışlarından tanıyorum.
Onlardan biri, kitap imza günlerinde annesiyle birlikte yanıma geldiğinde elimi omzuna koyup soruyorum “Baban tutuklu subay mı yavrum?..''
Islak gözlerini başka tarafa kaçırıp, “Evet ama nereden anladınız?'' diye soruyor.
“Hiç!'' diyorum “Benimki sadece bir tahmindi!''
İmzamın üzerine birkaç damla gözyaşı düşüyor.
Sonra bu damlalar çoğalıyor...
Ona fark ettirmemeye çalışıyorum ama, benimkiler de küçük dev adamın gözyaşlarına karışıyor...

***
Bilmem anlatabildim mi Hüseyin Bey?
Allah hiçbir babaya evlat acısı vermesin.
Ama hiçbir çocuğu da baba hasretiyle büyütmesin...
Not: Dünkü köşemde 2023 olması gereken tarih, sehven 1923 olarak yazılmış. Düzeltir, siz sevgili okurlarımdan özür dilerim.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget