"Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa/ Eğlenecek yer bulamam
/ Gönlümdeki köşk olmasa // Senden aldım bu feryadı / Bu imiş dünyanın
tadı / Anılmazdı Veysel adı / O sana âşık olmasa." Canana duyulan aşk
bundan daha yalın ve etkili nasıl anlatılabilir ki?
Ölümünden önce yazdığı “Dostlar beni
hatırlasın” şiirindeki temennisi gerçekleşti Veysel’in. Kaygılanmasına
hiç gerek yokmuş büyük ozanın. 21 Mart 1973’te yitirdiğimiz Âşık Veysel,
bu kırk yıl süresince unutulmadıysa daha nice kırk yıllar devrilse de
hatırlanır.
Bundan önceki ölüm yıldönümlerinde de dostları tarafından
unutulmadı ama 40. yılı moda deyimle daha bir farkındalık yarattı.
Yurdun dört bir yanında düzenlenen etkinlikler, radyo ve televizyonlarda
özel programlarla anılıyor Âşık Veysel.
Oysa onu yitirdiğimiz
yıllarda arkasından övücü sözler edilmesi, büyük bir törenle uğurlanması
kimilerini rahatsız etmişti. Veysel’e hak etmediği bir paye verildiği,
sanat yönünün zayıf olduğu, sazının bir değer taşımadığı ve kurulu
düzenin savunucusu ve egemen sınıfların ozanı olduğu, mensup olduğu
inancı bile gizlediği söylendi. Bu iddiaları dile getirenlerin başında
da Cahit Öztelli ile zamanın ruhu gereği toplumcu eserler veren bazı
ozanlar geliyordu.
Yine dillerde
Bu haksız
ve insafsız eleştirilere, artık hayatta olmadığı için kendisinin yanıt
verme şansı yoktu. Ancak adına “zaman” dediğimiz kavram, bu iddiaların
doğru ya da yanlışlığını er geç ortaya koyacaktı. Nitekim koydu da...
Aradan tam kırk yıl geçti. Veysel’in adı ve eserleri hâlâ yaşıyor. Hem
de eskisine oranla daha da güçlü bir şekilde. Eserleri yine dillerde.
Her gün onlarca sanatçı tarafından seslendiriliyor. Hatta Veysel’in
eserlerinin külliyatı sayılabilecek albümler çıkarılıyor ve
dinleyicilerden büyük ilgi görüyor. Artık onu himaye eden düzenin etkili
ve yetkili adamları ile aydınlar da olmadığına ve onu tanımayan yeni
bir nesil yetiştiğine göre, Veysel’e gösterilen bu ilgi boşa olmasa
gerek.
Aslında bu ilginin nedenleri son derece açık. Bir kere Veysel,
şiirlerinde kullandığı yalın dili ile Yunus gibi çağları delip geçecek
bir etkiye sahip. İkinci ve en önemli nedeni, şiirlerindeki güçlü ve
etkileyici örgü. Tamamını 11’li ve 8’li hece vezniyle yazdığı
şiirlerinin sanat yönü Cahit Öztelli’nin savının aksine oldukça
güçlüdür. Şiirlerinde dolgu malzemesi olarak görülecek ya da olmasa da
olur denilecek tek bir mısraya rastlamak mümkün değildir.
Yalın ve etkili
“Güzelliğin
on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa/ Eğlenecek yer bulamam /
Gönlümdeki köşk olmasa // Senden aldım bu feryadı / Bu imiş dünyanın
tadı / Anılmazdı Veysel adı / O sana âşık olmasa.”
Canana duyulan aşk bundan daha yalın ve etkili nasıl anlatılabilir ki?..
Veysel,
repertuvarımıza birbirinden değerli birçok eser kazandırmıştır. Bu
eserlerin birçoğu da o göçtükten sonra dillere düşmüştür. Dillere düşen
eserlerinden “Güzelliğin on para etmez”, “Sen bir ceylan olsan”, “Uzun
ince bir yoldayım”, “Ben hor görme”, “Bir kökte uzamış sarmaşık gibi”,
“Derdimi dökersem derin dereye”, “Çırpınıp içinde döndüğüm deniz”, “Bir
seher vaktinde gençlik çağımda”, “Dünyada tükenmez murat var imiş”,
“Mecnunum Leylamı gördüm”, “Kükredi çimenler” ve “Saklarım gözümde
güzelliğini” ilk akla gelenler.
Sazının kendine özgü bir tınısı
vardı. Bugün o lezzeti Veysel’in eserlerini büyük bir ustalıkla
seslendiren Cengiz Özkan vermeye çalışıyor ve çok da beğeniliyor.
Âşık
Veysel, ozanların harman olduğu bir yörede yeşerdi ve kök saldı.
Alevi-Bektaşi geleneğindeki muhabbet sofralarındaki ozanlardan,
zakirlerden ilk eğitimini aldı. Başlangıçta kendi ürünlerini vermek
yerine usta malı satıyordu. Kendi şiirlerini seslendirmeye “beğenilmez”
kaygısıyla çekiniyordu. Zamanla özellikle de Sivas’ta edebiyat
öğretmenliği yapan Ahmet Kutsi Tecer’in teşvikiyle kendi eserlerini
seslendirmeye başladı. Sazıyla Anadolu’yu bir baştan bir başa
dolaşmıştır.
Gönül gözü açıktı
Yedi
yaşındayken çiçek hastalığına yakalanan Veysel önce bir gözünü, birkaç
yıl sonra da geçirdiği bir kaza sonucu diğer gözünü kaybetmişti. İki
gözü de görmeyen Veysel’in neyse ki gönül gözü açıktı. Şiirlerindeki
tanımlamalar müthiştir. Eserlerinin ezgi yapısı da şiirleri kadar güçlü
olduğundan hâlâ ilgi görebiliyor.
Ozanın mizah yönünün de güçlü
olduğu söylenirdi. Şiirlerinde pek rastlanmasa da bu yönüne ancak
sohbetlerinde tanık olunurdu. Âşık Mahzuni’den dinlediğim Veysel
esprisi:
Birçok ozanın katıldığı uzun bir turnede son konserlerini
vermiş otele dönmüşlerdir. Paralarını almak için organizatörün yolunu
gözleyen ozanlar bütün aramalarına rağmen organizatöre ulaşamamışlardır.
Çünkü organizatör paraları toplayıp kaçmıştır. Bu durum haber alınınca
otelin lobisinde bir vaveyla kopar. Zira otelin borcunu kapatacak para
da kimsede yoktur. Herkes birbirini suçlamaktan, her kafadan bir ses
çıkmaktadır. Tek sesini çıkarmayan Veysel’dir. O, çilingir sofrasını
kurmuş demlenmekte, konuşulanları dinlemektedir. Sonunda içlerinden
birisi patlar:
-Ya Veysel Baba, bizim halimize senin keyfine bak. Sen de bir şey söylesene. Ne diyorsun bu duruma?
Veysel rakı kadehini kaldırarak şöyle yanıt verir:
-Şerefinize diyorum.
Cumhuriyet
Yorum Gönder