Silivri’de savcı “Esas hakkındaki mütaalası”nı okudu.
Ne zaman okudu?
18 Mart 2013 günü. Yani Çanakkale Zaferinin yıldönümünde.
18 Mart Çanakkale Zaferi, yokluk, yoksulluk, imkânsızlıklar içerisinde yedi düvele karşı kazanılmış bir zaferdir.
18 Mart Çanakkale Zaferi, gözü dönmüş, saldırgan emperyalist güçlerin Çanakkale önlerinde durdurulduğu yerdir.
Yani Mustafa Kemal’in tek dişi kalmış canavarlara
haddini bildirdiği ve bir önder, bir öncü, bir kurtarıcı olarak tüm
Türkiye’nin yüreğine yerleştiği gündür.
18 Mart 2013 ise ulusalcılara, Atatürkçülere gözdağı vermek,
mağlup emperyalistlerin ve o yıllarda, onları destekleyen şeriatçı
atalarının öcünü almak için, AKP iktidarı tarafından bir “Hesaplaşma Günü” olarak planlanmış, düzenlenmiş bir gündür.
AKP, günümüzde de emperyalizmin hizmetinde, geleneksel görevini
sürdürmektedir ve hedefinde Cumhuriyet rejimi, Atatürk devrimleri
vardır.
Ve BOP planı çerçevesinde Türkiye’nin bölünmesi, eyaletlere
ayrılması, Türk adının, Türklüğün tarihten silinmesi misyonunu
üstlenmiştir.
Bu nedenle, bir yandan Türk ordusunun şanlı komutanlarına,
aydınlarına, yurtseverlerine yağmur gibi müebbet hapisler yağdırılırken,
bir yandan da Bebek Katili APO’nun ayağına 3. Heyet gönderilmiş, ondan
gelen emirler ve direktifler okunmuştur…
Yani kısaca, 18 Mart Çanakkale zaferinin yıldönümünde, İMRALI’DA PKK BAŞKANINA MUHABBET, SİLİVRİ’DE GENELKURMAY BAŞKANINA MÜEBBET vardı…
Bir zamanlar, Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere 19 Mayıs, 1919’da
Samsun’a geldiğinde Mustafa Kemal Atatürk’e de idam fermanı
çıkarılmıştı. Altında Vahdettin’in ve Damat Ferit’in imzası bulunuyordu.
Bu ferman karşısında o yüce adam “Artık asi olduk” dedi ve yoluna devam etti.
Vahdettin döneminde de bugünkü gibi komutanlar hedef alınmış, ordu “Serseri sürüsü” olarak nitelendirilmişti.
Bu konuda Yüce Önder, Mart 1923 günü, Konya Türk Ocağı’nda şunları söylemişti:
“Vahdettin’in emriyledir ki, bile bile ölüme götürülen milleti
kurtarmak isteyenler asi ilan edildi. Onun emriyle millet ve vatanı
kurtarmak için kan döken aziz ordumuzun ‘serseriler sürüsü’ olduğuna
dair fetvalar veren ulema kıyafetli kimseler çıktı…(ATABE, C. 15. s.242)
2013’ün Mart ayının 18’inde sevgili yurdumuz yine bir mütareke dönemi
yaşamakta, Adana’da, İzmir’de, Gaziantep’te, Kahramanmaraş’ta,
Malatya’da düşmanlar kol gezmekte, aziz vatanımız yine düşman çizmeleri
altında ezilmektedir.
Vahdettin’ler, Damat Ferit’ler yine işbaşındadırlar.
21. yüzyılın Kürt Nemrut Mustafaları bu kez idam fermanı yerine “Müebbet hapis cezaları” yağdırdılar.
Ama o zamanki fermanlar nasıl geçersizse, bugünkü müebbetler de öyle
geçersizdir. Günü geldiğinde tarihin tozlu yapraklarında yerini alacak,
çocuklara ders olarak okutulacaktır.
Çünkü Silivri’de bir yargılama yapılmamış, orta oyunu
oynanmıştır. Bir oyun sahneye konmuştur. Bu oyunun senaryosu ABD devlet
Başkanı Bush ve BOP Eşbaşkanı tarafından yıllar önce Beyaz Saray’da
yazılmıştı.
18 Mart 2013 tarihinde Silivri’de okunan mütalaa işte Amerika’da yazılan bu mütalaadır. Ardından da yine orada yazılan, “Karar” gelecek ve okunacaktır…
AKP iktidarının acelesi vardır.
Çünkü o bir an önce mahkûmiyetleri ilan ederek “genel bir af” çıkarmak suretiyle terörist başını özgürlüğüne kavuşturma planları yapmaktadır.
“Kamu görevlileri” diye adlandırdıkları kişilerin KCK’lılarla takas işlemine böylece bebek katillerinin affıyla devam etmiş olacaktır.
İki bin küsur sayfa tutan “esas hakkında mütalaa”nın bu kadar kısa zamanda hazırlanmasının nedeni budur.
Aslında ortada ne örgüt vardır, ne örgüt yöneticisi vardır. Başsız,
başkansız bir örgüt darbe teşebbüsüne girişmiş, birbirinden haberi bile
olmayan örgüt üyeleri hükümet devirmeye kalkmıştır. Hem de bu örgütün
içerisinde 700 bin kişilik bir ordunun Genelkurmay Başkanı da
bulunmaktadır.
ABD’nin ve AB’nin isteği doğrultusunda PKK’ya meşruiyet kazandırıp,
terörist başını özgürlüğüne kavuşturabilmek için, Genelkurmaydan,
emniyetten, MİT’ten gelen “Ergenekon diye bir örgüt yoktur”
belgeleri bile dikkate alınmamış, yasa gereği dinlenmesi zorunlu olan
komutanlar, başbakanlık müsteşarları dinlenmeden, PKK’lı katillerin,
kadın satıcılarının, Hizbullahçıların tanıklığı ile yargılama
sonlandırılmıştır.
Öz ablasını öldürüp, öz yeğenini fuhşa zorlayan, defalarca hapse girip çıkan, Danıştay saldırısını azmettiren ve “Cumhuriyet gazetesini ben bombalattım” diyen Osman Yıldırım, nam-ı diğer “Osman’ım” hakkında savcının mütalaasında, beraat istemesi de sanırım yargılamanın niteliği hakkında bir ipucu vermektedir.
Bu nedenle ortaya sürülen kanıtların ve tanıkların hiçbir değeri, kıymet-i harbiyesi yoktur.
Bugün Türkiye, Amerika’da hazırlanan bir operasyonla, bir sivil darbe planı ile karşı karşıyadır. “Türk Ordusu hizadan çıktı” diyen ABD politikacıları “orduyu hizaya sokmak”
için uğraşmaktadırlar. Hedef BOP planı çerçevesinde Kürdistan’ın
kurulması, Kemalist rejimin sona erdirilmesi, Türkiye’nin parçalanarak
kolay yutulur lokma haline getirilmesidir.
Bugün Silivri’de Mustafa Kemal’ler, Nene Hatun’lar, Kubilay’lar “Ağırlaştırılmış müebbet hapis”le cezalandırılmak istenmektedir.
Bu ağır adaletsizliği Türk halkı kaldıramaz.
Kaldırmamalıdır.
Bundan böyle herkes vatan savunmasında elini taşın altına koymalı, kendisine düşen görevi yerine getirmelidir.
Meydanlar, sokaklar, caddeler, köyler, kentler direniş alanı
olmalıdır. Ülkesinin parçalanması, katillerin işbaşına gelmesi, Kemalist
rejimin yıkılması karşısında susup oturmak ihanete, vatan hainliğine
ortak olmak demektir.
PKK’lı teröristlerin devlet korumasında gösteriler yaptığı bir
ortamda, Türk Bayrağı açanlar gözaltına alınmış, üzerlerine biber gazı
sıkılmış, yerlerde sürüklenmiştir.
Ey ehli vatan gör bunları… Uyan, uyan, uyan artık…
Ayağa kalk.
Sağ demeden, sol demeden, her kesimden yurtseverlerin bir araya geldiği, partiler üstü bir oluşuma gidelim.
Böyle bir yapılanmaya gitmezsek, vatan elden gidecek…
Bu böyle biline…
Yorum Gönder