Genç bilim insanı Mehmet Perinçek’in soykırım iddiaları üzerine çalışmalarını Ergenekon ididanamesinde suç delili olarak gösteren savcı, hangi akla ve kime hizmet ediyor? Perinçek’in gönderdiği mektubu yayınlıyoruz…
Mehmet Perinçek, Silivri 1 Nolu Cezaevi B-2pperin
Sayın Orhan Bursalı,
Yaklaşık 15 senedir Rus devlet arşivlerinde Ermeni meselesi üzerine çalışmalar yürütüyorum.
Rusya’da şimdiye kadar kişisel arşivler ve kütüphaneler hariç yedi farklı devlet arşivinde araştırmalar yaptım. Konuya dair on binlerce sayfa belge ve kaynak topladım. Konu hakkında birçok kitap yazdım ve yayına hazırladım. Bunlardan en son çıkanına kısa bir süre önce köşemizde değinmiştik.
(Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi, Kırmızı Kedi Yayınevi, Şubat 2013)
Bu kitap, ülkelerin önde gelen yayınevleri tarafından Rusya’da 120 belge olarak Rusça, İran’da da 100 belge olarak Farsça yayımlandı. Kitaplar, yayımlandıkları ülkelerin kamuoylarında ciddi etkiler yarattı. Kitabımızın özellikle Rusça baskısı, sadece Rusya’da değil, başta Ermenistan ve Azerbaycan olmak üzere bölge ülkelerinde de önemli tartışmalar açtı.
20 Nisan 2011 tarihinde Moskova’da ülkenin en büyük kitapevinde kitabın tanıtım etkinliği yapıldı. Ruslar, Ermeniler, Azeri Türkleri; akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, diplomatlar, siyasi parti temsilcileri, Taşnaklar da dâhil, geniş kesimler katıldı. Ermeni tarafı, devamlı uzak durdukları tartışma ortamına çekilmiş oldu. Birkaç gün sonra 24 Nisan’da Moskova’daki en büyük sözde soykırımı anma toplantısında kürsüye çıkıp “Mehmet Perinçek’in bulduğu belgelerden daha fazlasını bulacağız, söz veriyoruz” diye konuşmalar yapıldı. Ermeni basınında bu ifadeler yer aldı. Bu sözler anlamlıydı, çünkü geri mevziye düşmüşlerdi.
Ayrıca Ermeni meselesi üzerine Türkiye’nin birçok şehrinde ve birçok farklı ülkede konferanslar verdim, devlet kanalları da dâhil olmak üzere Rusya’dan İspanya’ya, İran’dan Azerbaycan’a ve Ermenistan’a kadar farklı ülkelerin televizyon programlarına katıldım. Amerika’dan Rusya’ya kadar çeşitli ülkelerde bilimsel makalelerim ve sempozyumlara sunduğum tebliğler yayımlandı.
Bütün bu çalışmalarım, Türkiye’ye yöneltilen haksız “Ermeni soykırımı” iddialarının sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da çürütülmesine katkı sağladı.
15 YILLIK EMEĞE 15 YIL HAPİS!
Size özellikle son kitabımı göndermemin sebebine gelince...
Yukarıda ifade ettiğim ve son kitabımda özetlenen çalışmalarım 18 aydır tutuklu bulunmama yol açan ve hâlâ yargılanmakta olduğum Ergenekon davası iddianamesinde suç olarak görülmektedir. İddianamede Ermeni meselesiyle ilgili çalışmalarım bu konudaki millî hassasiyetleri kullanmak suretiyle “Ergenekon Terör Örgütü” adına faaliyet yürütmek ve propagandas ını yapmak şeklinde değerlendirilmektedir.
İddia makamı tarafından arşivlerdeki 15 yıllık çalışmama karşılık 15 yıl hapis cezası istenmektedir :
“Milli bir meseleyi sahiplenme görüntüsü altında insanların milli duygularını istismar ettikleri, bu sayede toplumun çok farklı kesimlerine hitap edebildikleri, güvenlerini kazandıkları bu topluluğu Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’nün amaçları doğrultusunda yönlendirmeyi amaçladıkları anlaşılmıştır.” (iddianame,s,35)
Oysa bu konu üzerine Dışişleri Bakanlığı’nın, Türk Tarih Kurumu’nun, şuan görev yaptığım İstanbul Üniversitesi’nin projelerinde yer aldım, Rus hükümetinin Türk Millî Eğitim Bakanlığı’nın emrine verdiği bursa hak kazandım ve ilgili kurumların konuyla ilgili kurdukları komitelerde çalışma yürüttüm. Dışişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilmem şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün döneminde olmuştur.
Çarpıcıdır. Ermeni meselesiyle ilgili bilimsel çalışmalar üzerine Dışişleri Bakanlığı ile yaptığım telefon görüşmeleri iddianamenin ek klasörlerine suç delili olarak konmuştur. Ayrıca çeşitli sempozyumlarda sunduğum tebliğlerde ek klasörlerde suç delilleri arasında yer almaktadır. (Ek Klasör 4,s.40,83)
TANIKLARA REDDİYE
Bütün bunlarla birlikte konunun açıklığa kavuşturulması için talep ettiğim tanıklardan hiçbiri de kabul edilmemiştir. Ermeni meselesiyle ilgili yaptığım çalışmaların iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’yle bağlantılı olduğu iddialarının aydınlatılmasıyla ilgili olarak bu faaliyetlerimden doğrudan bilgi sahibi bulunan dönemin Moskova Büyükelçilerinden Kurtuluş Taşkent’in, dönemin Dışişleri Müsteşarı Ertuğrul Apakan’ın, dönemin Güvenlik İşleri Genel Müdürü Hayati Güven’in, dönemin Moskova Büyükelçilerinden Halil Akıncı’nın (şu an Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin Genel Sekreteri) ve dönemin Güvenlik İşleri Genel Müdürleri’nden ve hâlâ Moskova Büyükelçisi olan Aydın Sezgin’in huzurda tanık olarak dinlenmesini talep ettim. Ancak hepsi reddedildi.
Şemdin Sakık’tan oto hırsızlarına kadar geniş bir tanık yelpazesini dinleyen mahkeme, suç isnat edilen eylemin doğrudan şahitlerine itibar etmemiştir. Ayrıca bu isimlerle kişisel bir ilişkimin olmaması ve bu diplomatlarımızın hükümetle uyumlu bir şekilde çalışmaları tanıklıklarının nesnelliği konusunda da bir fikir vermektedir.
Bu konuyu daha önce kamuoyuyla paylaşmadım, paylaşmazdım da.Tutukluluğumun hiçbir somut delile dayandırılmadan sürdürülmesi ve bilimsel çalışmalarımın ısrarla suç olarak gösterilmesi bunu gerekli kılmıştır.
Tutukluluğumun hiçbir somut delile dayandırılmadığını da birkaç noktayı belirterek açmak isterim. Soruşturma safhasında dosyadan anlaşıldığı üzere 2008 yılından itibaren telefonlarım devamlı olarak dinlenmiştir. Hatta Rusya’da bulunduğum zaman da Rus telefon hattım resmî olarak dinlemeye alınmıştır. Ergenekon savcıları tarafından gizli kasamın olup olmadığı dahi araştırılmıştır. (Hürriyet, 27 Mart 2009)
İkametgâh ımın yanında ara sıra kaldığım evde dahi arama yapılmıştır. Bundan bana yönelik teknik takiple birlikte fiziki takibin de yapıldığı anlaşılmaktadır. Bana ait olan olmayan bilgisayarlar, harici hard diskler, CD’ler vs. incelenmiştir. Birkaç örnek verdiğim yıllar boyunca devam eden bu kadar araştırmaya rağmen tek bir suç unsuru bulunamamıştır.
NE KANIT VAR NE TANIK
Kovuşturma safhasında normal bir ceza yargılamasına göre birkaç on yıllık duruşma yapıldı. Hakkımda tek bir tanık beyanı olmamakla birlikte heyet ve savcılar tarafından tanıklara hakkımda tek bir soru da sorulmamıştır. Aylarca süren duruşmalarda adım bile anılmamaktadır. Dava süreciyle tek alâkam tutukluluğumdur.
Sadece mahkeme benimle ilgili re’sen bazı ara kararlar almıştır. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bana yakın koruma verilmesinin gerekçesi sorulmuş, gelen cevabi yazıda Ermeni meselesiyle ilgili çalışmalara işaret edilmiştir. Devlet bir taraftan bu konuyla ilgili koruma verirken, diğer taraftan iddianame bu çalışmaları suç saymaktadır.
Resen alınan diğer başka bir ara karar gereğince de telefon tapeleri hazırlanırken bir konuşmadaki “Doğu [Doğu Perinçek] Amca” ifadesinin “Tolon Amca” yapıldığı, böylece benim emekli Org. Hurşit Tolon’u hapishanede ziyarete gitmişim gibi gösterilmek istendiği bilirkişi incelemesiyle ortaya çıkmıştır. Hiçbir delil bulamayanlar, bu tür numaralarla sözde örgütün sözde üyeleri arasında irtibat kurmaya çalışmışlardır.
Bütün bunlara rağmen kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle ve ayrıca tutuklanmamdan beş gün önce bir senedir bulunduğum Rusya’dan kendi ayağımla gelmiş olamama, Ergenekon davaları sırasında onlarca kez yurtdışına girip çıkmama rağmen kaçma şüphesi gerekçesiyle her seferinde tutukluluğumun devamına karar verilmektedir.
İşte geçtiğimiz günlşerde çıkan elinizde tuttuğunuz kitaptaki çalışmalarımın Ergenokon davalarındaki hikayesi budur. Özgürlüğümün gasp edilmesinden öte sözde soykırımın 100. yıldönümü olarak kabul edilen 2015 yaklaşırken bu konudaki araştırmalarım ve çalışmam sekteye uğratılmıştır. Daha da ötesinde suç kapsamına alınmıştır.
Cumhuriyet/Bilim Teknik
Yorum Gönder