MC iktidarında solun önünü kesmek ve 12 Eylül darbesine giden yolun
parke taşlarını döşemek için kontrgerilla mesaiye çıkmıştı. Önce 1
Mayıs katliamı sahneye kondu. Yirmi sekiz gün sonra Ecevit'i hedef alan
Çiğli suikastı yapıldı. Bu kez hedef şaşmıştı ama sola geçit vermek
istemeyen iç ve dış güç odakları da pes etmek niyetinde değildi. 6
Haziran 77 seçimleri öncesinde Ecevit'in Taksim mitinginde suikast
hazırlıkları yapıldı. Ancak MİT'in Demirel'e, Demirel'in Ecevit'e,
Ecevit'in de kamuoyuna açıklamasıyla iş bozuldu.
Terörün yanında işçi hareketleri de tırmanışa geçmiş, özellikle
Anayasa Mahkemesi’nin DGM’lerin kuruluş yasasını iptal etmesine karşın
Başbakan Demirel’in “DGM’leri derhal ve yeniden kurmak için teşebbüse
geçeriz” demesi ve bu konuda yasa tasarısı hazırlaması DİSK’i
öfkelendirmişti. DİSK, 16 Eylül 1976’da “DGM’ye Hayır” eylemini
başlatarak ülke çapında genel greve gitti. Hükümet de bu eyleme kayıtsız
kalmayıp karşı atağa geçti. Genel grev çağrısından beş gün sonra polis
DİSK’i bastı, Genel Sekreter Mehmet Karaca’yı tutukladı. Genel Başkan
Kemal Türkler ile 4 yönetici hakkında da gıyabi tutuklama kararı
verildi.
Bu dönemin en kanlı olayı hiç kuşkusuz
1977’nin 1 Mayısı’nda Taksim meydanında yaşanan katliamdır. DİSK’in
düzenlediği işçi bayramına yüz binin üzerinde katılım olmuş, coşku ile
kutlanan işçi bayramı dağılmaya yakın kana bulanmıştı. Meydanı dolduran
kalabalığın üzerine Sular İdaresi ve bugünkü The Marmara, o zamanki
adıyla Intercontinental Oteli’nin 5. katından ateş açılmıştı. Silah ve
ezilme sonucu 34 kişi yaşamını yitirdi. Kontrgerillanın ilk kitlesel
eylemi olarak anılan 1 Mayıs katliamı bugüne kadar aydınlatılamadı. Ne o
gün otelden dışarıya ateş edenlerin ne o gün otelin o katında kalan
ABD’lilerin kimliği ne de kazancı yokuşunda bulunan bombaların sahibi
bulunabildi. Intercontinental Oteli Amerikan ITT şirketine aitti. Hani
şu Şili Devlet Başkanı Allende’ye karşı yapılan darbeye adı karışan
şirket. İçeriden dışarıya doğru atılan kurşun izlerinin bulunduğu
pencere camları bile alelacele değiştirilivermişti.
Ecevit’e Çiğli’de suikast girişimi
1
Mayıs katliamından 18 sonra kontrgerillanın ikinci operasyonu sahneye
kondu. Bu kez hedefte ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Bülent
Ecevit vardı. Aslında MC’nin işbaşına gelmesi ile birlikte Ecevit ve
CHP’liler yurtiçi gezileri sırasında pek çok kez saldırıya maruz kaldı.
Önce Gerede, ardından Elazığ, Niksar ve Gaziantep gezilerinde taşlı ve
silahlı saldırıya uğrayan CHP’lilerin üzerine, 23 Ağustos 1975
tarihinde Ankara Tandoğan’da gerçekleştirdikleri “Bağımsızlık” mitingi
dönüşünde yaylım ateşi açıldı.
Ecevit’in 29 Mayıs
1977 günü İzmir gezisi sırasında Çiğli Havalimanı’nda bir polisin
silahından çıkan bir kurşun Ecevit’in hemen yanı başındaki Mehmet
İsvan’ın bacağına saplanmıştı. Saldırgan Altındağ Karakolu’nda görevli
polis memuru İsmet Çetin’di. Polisin suikastta kullandığı silah
güvenlik güçlerinin daha önce hiç görmediği Amerikan yapımı “Tengas”
adlı bir silahtı ve Türkiye’de sadece üç adet bulunuyordu. Üstelik
dünyada ilk kez bir insan üzerinde kullanılmıştı. Silah, Genelkurmay’a
bağlı Özel Harp Dairesi’ne zimmetliydi ve depodan izinsiz olarak
çıkarılmıştı. Bu silahın nasıl olup da İzmir’de bir karakol polisinin
eline geçtiğini kimse açıklayamadı. Olay önce kaza sanıldı ancak daha
sonra suikast girişimi olduğu anlaşıldı. Mehmet İsvan’ın dizkapağının
içinde parçalanan mermi vücudu zehirliyordu. Silahı üreten firma,
Mehmet İsvan’ın bacağındaki yaranın seyrini 10 yılı aşkın süre izledi
ve İsviçre’de tedavi ettirdi.
Polis memuruna
gelince... Yargılaması 6 Mayıs 1980’de sonuçlandı. Dikkatsizlik sonucu
yaralamaya sebebiyet vermekten üç ay hapis 500 lira para cezasına
çarptırıldı. İşin ilginç olan bir diğer yönü ise tutuklandığında
Pol-Der üyesi olan polis memuru İsmet Çetin’in, olaydan kısa bir süre
sonra ülkücü polislerin kurmuş olduğu Pol-Bir derneğine üye olmasıydı.
Bir
yandan artan terör olayları bir yandan döviz sıkıntısı nedeniyle duran
ithalat ve bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak temel tüketim
mallarının sınırlı üretiminden kaynaklanan karaborsa, kuyruklar
Başbakan Demirel’i yıpratıyordu. Bu olumsuzluklara bir de koalisyon
ortaklarının birbiriyle yaşadıkları sorunlar eklenince erken seçim
Demirel için bir kurtuluştu. Demirel erken seçim çağrısında bulundu ve
Ecevit de bu öneriye olumlu yanıt verince Haziran 1977 günü seçime
gidilmesi Meclis’te onaylandı.
CHP’nin mitingleri
oldukça görkemli geçiyor ve tek başına iktidara gelme ihtimali bütün
kesimlerde ortak fikir olarak konuşuluyordu. Ecevit en görkemli
mitingini İstanbul'da yapmayı planlıyordu. Bu son miting olacaktı. 3
Haziran günü Taksim meydanında yapılacak miting için bütün hazırlıklar
tamamdı. 2 Haziran akşamı CHP lideri Ecevit’in TRT’nin ana haber
bültenlerinde önemli bir açıklama yapacağı duyuruldu. Akşam saat 19.00
bültenlerinde Ecevit şu açıklamayı yaptı:
“Bugün
Başbakan Demirel bana telefon ederek yarınki Taksim mitingimizi iptal
etmemizi istedi. Çünkü aldığı istihbarata göre miting sırasında bana
Sheraton Oteli üzerinden uzun namlulu silahla ateş edileceğini
öğrendiğini söyledi. Bu koşullarda hiç kimseden yarınki mitingimize
gelmesini isteyemem. Ancak eşim ve ben yarın miting saatinde Taksim
meydanında olacağız.”
O gün Taksim’de bir suikast
girişimi olmadı. CHP kurulduğu günden bugüne kadar gerçekleştirdiği
mitinglerin en görkemlisini o gün yaptı. Ancak 5 Haziran 1977
seçimlerinin sonucu CHP için Taksim mitingi kadar görkemli değildi.
Evet, yüzde 42’lik oy oranıyla tarihindeki en yüksek oyu almıştı ama
213 milletvekili tek başına iktidar olmaya yetmiyordu.
Ecevit
yine hayal dünyasına dalmış, dışarıdan destek alacağını umarak bir
azınlık hükümeti kurmuştu. Meclis’teki diğer partilerin hiçbiri destek
vaat etmezken Ecevit, ısrarla güvenoyu alabileceğini söylüyordu.
Sonuçta CHP azınlık hükümeti 3 Temmuz’da yapılan güvenoylamasında 226
oyu bulamayarak düştü. Hükümeti kurma görevini alan Demirel 22 Temmuz
1977’de II. MC’nin kuruluşunu açıkladı.
II. MC’nin
ömrü ilki kadar uzun olamadı. Zira yılbaşı gecesi, yani 31 Aralık 1977
gecesi AP’den kopan 11 milletvekilinin desteğiyle hükümet hakkında
Meclis’te güvensizlik önergesi verildi ve hükümet düşürüldü.
YAŞAR OKUYAN
Terör olaylarında ABD’nin izi var
- MC’nin kurulması sağ ve sol arasında keskin bir kamplaşmaya neden oldu diyebilir miyiz?
-
MC’nin kurulmasının sağ ve sol arasında kamplaşmayı daha da
artırdığını söylemek ne kadar gerçekçi olur bilemiyorum çünkü o sürecin
içindeki iç ve dış faktörleri ve gelişmeleri göz ardı etmemek gerekir.
Özellikle, 12 Mart sonrasındaki siyasi gelişmeleri iyi tahlil etmek
lazım.
- O günkü süreçte parlamentoda başka bir alternatif mümkün olabilir miydi?
-
1974 yılında bilindiği gibi 37. hükümeti CHP ve MSP birlikte
kurmuşlardı ancak bu hükümet 11 ay sürdü. Daha sonra gelen Sadi Irmak’ın
kurduğu hükümet de güvenoyu alamadı. Aslında CHP ve AP bir araya gelip
daha büyük Meclis desteğine sahip bir hükümet kurabilirlerdi ama o
gününün şartlarında her iki parti genel başkanından kaynaklanan yanlış
değerlendirmelerle bu mümkün olmadı. Dolayısıyla da Milliyetçi Cephe
diye adlandırılan Sayın Demirel'in başbakanlığında AP, MSP, MHP ve
CGP'nin iştirakiyle bir yeni hükümet kuruldu ve Haziran 1977 tarihine
kadar da bu hükümet devam etti.
- MC iktidarında terörün tırmanmasını neye bağlamak gerekir ve ABD bu işin neresinde?
-
MC iktidarında terörün tırmanmasını 12 Mart ve 12 Eylül arasındaki iç
ve dış bazı merkezlerin kışkırtmalarının, ajitasyonların ve tertiplerin
etkili olduğunu da düşünebiliriz. O sürecin içerisinde birçok önemli
terör olaylarının perde arkası hâlâ aydınlatılamamıştır. Örneğin; 1
Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleşen katliam acaba neden? 12 Eylül 1980
öncesindeki önemli terör olaylarının birçoğu da ABD izine rastlamak
mümkündür. Kahramanmaraş'taki ve Çorum’daki katliamlardan birkaç gün
önce ABD’nin Adana konsolosunun ve bazı ABD’li istihbarat elemanlarının
bu şehirlerde gözükmeleri herhalde bir tesadüf olarak yorumlanamaz.
Bana göre 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan darbe ve
muhtıralarında ve günümüzdeki AKP sivil darbe sürecinde hep ABD’nin
izine rastlamak mümkündür.
ALİ TOPUZ
MC’nin kuruluşunu biz zorladık
- CHP-MSP koalisyonunu bozmakla MC’nin kuruluşuna katkı sunduğunuzu düşünüyor musunuz?
-
Kesinlikle. MC’yi aslında biz kurduk. Zorladık resmen. Biz düşman
kardeşleri bir araya gelmeye ikna ettik. Dedik ki onlara, “Siz biraraya
gelmezseniz biz erken seçim kararı alır ve seçime gidersek hepinizin
köküne kibrit suyu ekeceğiz; o yüzden bir araya gelin.” Ortadoğu
dergisinin yazıhanesinde düşman kardeşler Demirel, Erbakan ve Türkeş
buluşup anlaştı. Sonra tabii hükümet kuruluşlarında geçen yedi aylık
süreçte Demirel bu işi pekiştirdi. Çelişkileri azalttı ve Milliyetçi
Cephe kuruldu.
- 12 Eylül darbesinin giden parke taşlar da döşenmiş oldu böylece.
-
12 Eylül planlı bir hareket zaten. MC bu sürece katkı vermiştir. Her
biri tek başına bu işi gerçekleştirmeye yaramıştır denemez ama bütün
bunların hepsi bu süreci kolaylaştırmıştır. 12 Eylül zaten dış destekli
bir hareketti. Türkiye’de giderek gelişmekte olan sol hareketi kesmeye
yönelik bir darbedir 12 Eylül. Kontrgerilla devreye sokularak sol
hareketin önü kesilmek istenmiştir. Hâlâ devam ediyor bu süreç.
- Terör olayları, devlette kadrolaşma, CHP’nin 11’lerle hükümet kurmasını dayattı diyebilir miyiz?
-
Bu 11 kişiye de haksızlık etmek istemem. Onlar hükümetteydi diye biz
başarısız olduk diyemeyiz. Yok öyle bir şey. Baksınlar bizim
hükümetteki bakanlarımızın haline. Yağ sıkıntısı var. Ticaret Bakanımız
Teoman Köprülüler hâlâ yağdaki narhı koruyor. Bizim hükümetimizi Ecevit
yönetemedi. Bizim bakanlarımız zayıftı. Bizim ekonomi bürokratımız
yoktu. Planlamacılarımızın hepsi akademisyendi. İyi solculardı ama reel
ekonomiyi değiştirme konusunda hazırlıkları yoktu. Sorunu biz
kendimizde aramalıyız. Yanlış toplum mühendisliği sonucu MC’ler geldi.
Tabii MC’den ve onun yarattığı ortamdan kurtulabilmek için iktidar
erkini ele geçirmek gerekiyordu. Aslında Ecevit, erken seçime biraz da
“her gün sokakta beş on kişi ölüyor” diyerek ülkenin içinde bulunduğu
durumu da göz önüne alıp “evet” demişti. Ben de ona demiştim ki, “sen
kumandansın muharebeyi kazanacaksan sokakta istemeye istemeye birtakım
insanların ölmesine razı olacaksın. Erken seçimden istediğimiz sonucu
alamazsak şimdi beş kişi ölüyorsa o zaman on kişi ölebilir. Bizim
iktidara gelmemiz lazım.” Bizim erken seçime evet dememizin bir siyasi
stratejik hata olduğunu kabul etmemiz lazım.
Yorum Gönder