Karanlık tecrit hücrelerinde, milyonlarca tonluk beton ve çelik kuşatmasında bu ülkenin geleceğini omuzlayanlar...
Bu vahşi süreçte, bir milim bile eğilmeden, şehitler vererek, onulmaz hastalıklara göğüs gererek ve her daim insan olmanın erdemini, yurtsever olmanın değerini, adeta ders verircesine anlatarak sırat köprüsünden geçenler...
Yüzlerine karşı, üç özel savcının 5 saatte okuduğu “müebbetlik mütalaa” karşısında zerre kadar kılı kıpırdamayan, en gür sesleriyle “Bu mütalaa yırtılacak, Silivri yıkılacak” diye haykıran yurtseverler...
- Sizler, bağımsız Türkiye’nin mimarları, aydınlık Türkiye’nin önderlerisiniz...
Aslında, çok iyi biliyorsunuz; size reva görülenler ilk değil...
Geçen yüzyılın başında, İngilizler ve onların yerli işbirlikçileri tarafından önce Bekirağa zindanına kapatılıp, ardından Malta’ya sürülen kahramanlar, atalarınızdı... Düzmece belgelerle sözde Ermeni katliamı üzerlerine yıkılmaya kalkışılmış, Londra’daki hâkimler bile yardıma çağrılmıştı. Ancak tüm Osmanlı arşivi ellerinde olmasına, Damat Ferit Hükümeti’nin, yurtseverleri mahkûm etmek için kurulan Nemrut Mustafa Divanı’nın büyük bir hevesle yardımcı olmasına karşın tek bir belge bile bulamadılar. Londra’daki hâkimler, “ortada suç yoktur” kararını işgalci İngiliz yönetimine bildirdiler. Ama Malta’daki yurtseverler, Kurtuluş Savaşı sürecindeki “Büyük Takasa” kadar bekleyecek, sonra da savaşa katılmak üzere Ankara’ya koşacaklardı...
Sonra sahneye Çanakkale kahramanı, gencecik bir general çıktı. Henüz 38 yaşındaydı. Yıldırım Orduları Komutanlığı görevinden istifa edip, Adana’daki şerefli Türk askerlerine, “Silahlarınızı iyi saklayın, çok lazım olacak” dedikten sonra, trenle 1918’in bir kasım günü İstanbul Haydarpaşa’ya gelip, Boğaz’daki işgal zırhlılarını gördüğünde yaverine dönüp şu tarihi sözleri söylemişti:
- Geldikleri gibi giderler!..
Mustafa Kemal’di adı ve dediğini yaptı. Akıllara durgunluk veren bir savaş sonrasında emperyalist efendiler, arkalarına baka baka defolup gittiler, gitmek zorunda kaldılar... O Kurtuluş Savaşı ki; düşmanla olduğu kadar içerdeki işbirlikçilerle de neredeyse aynı ölçüde uğraşıldı. Padişah sıfatlı soysuz, Kuvayı Milliyecilere karşı Ege’yi işgal eden Yunan ordusunu “Hilafet Ordusu” olarak ilan etti, Şeyhülislam sıfatlı hain fetva verdi ve İngiliz uçakları bu fetvaları Batı Anadolu’nun her yanına havadan dağıttı. Aynı işlem Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında verilen idam kararlarında da uygulandı. Padişah emretti, Şeyhülislam fetvayı verdi, İngiliz uçakları da dağıttı... Ama yapılan hiçbir alçaklık, Cumhuriyete giden yolu kapatamadı. İsyanlar, Türk ordusunu arkadan vurmak için “Kuvayı İnzibatiye”yi kuran Anzavur Ahmet, İşgalcilere destek olmak üzere İslam Teali Cemiyeti’ni kuran Mustafa Sabri, başta padişah olmak üzere Damat Ferit’lerin, Ali Kemal’lerin güle oynaya üye olduğu İngiliz Muhipleri Derneği ve daha nice alçaklıklar, dünya tarihinin emperyalizme karşı ilk büyük zaferini önlemeye yetmedi. Nâzım’ın o müthiş, Homeros’un “İlyada”sına rakip “Kuvayı Milliye Destanı” işte bu müthiş serüveni anlatır...
- Ama onlar hiç vazgeçmediler!..
Bir yüzyıl sonra, yine aynı cendereden geçiyor, geçiriliyoruz...
Ne demişti İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Lozan’da İsmet Paşa’ya?..
- Bu antlaşmadan hiç memnun değiliz. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Reddettiklerinizin hepsini cebimize atıyoruz. Ülkenizi kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız var. Ve bize gelecek, önümüzde diz çökeceksiniz. Cebime attıklarımın hepsini çıkaracağım size, hepsini vereceğim size...
Curzon’un cebindekilerden yalnızca ikisini söyleyelim: Ermeni meselesi ve Kapitülasyonlar!.. İsmet Paşa, “Gelirsek verirsiniz” yanıtını verdi. Cumhuriyeti kuranlar, 1950’ye kadar Lord Curzon’ların ayağına hiç gitmedi!..
İşte bugün, Lord Curzon’un sözlerinin gerçeklik kazandığı süreçten geçiyoruz. Ve bir yüzyıl sonra sizin de sıfatlarınız açıktır:
- Siz yeni “Bekirağa Zindanı mahkûmları” yeni “İdamlık Kuvvacılarsınız...”
Böyle biline...
__________________________________
Not: Geçen hafta yazdığım “Başörtülü Penguen” kitabı için Timaş Yayınları “İngilizce orijinalinden aynen çevrilmiştir” açıklaması yaptı. Paylaşıyorum.
Yorum Gönder