Emekçilerin ve ezilenlerin sesi her geçen gün yükseliyor ve amansız bir çığlığa dönüşüyor. Küresel kriz, belki Başbakan Erdoğan’ın deyimiyle cebi doluları “teğet” geçmiş olabilir ama ezilen, emekçi ve yoksul kesimin sofrasının tam ortasından geçerken onları nefes alamayacak hale bürüdü.
“Yeni dünya kuruluyor”
 söylemleri de gasp edilen haklara karşı yükselen çığlıkla birlikte 
yükseliyor. Evet, yeni dünya kuruluyor, kapitalizmin iştahı gitgide 
kabarıyor ve çok geniş bir kesimin yaşam alanını daraltıyor.
Bu 
düzenin yıkılması ve insanlığın her şeye rağmen hayat bulması, 
düşünenleri yeni arayışlara ve ihtiyaçlara yöneltiyor. Sol, bu zamana 
dek beklenen etkiyi gösteremedi. Çaresizlerin çaresi olacak bir 
anlayışın egemen olduğu bir yapıyla hayat bulmadı veya buldurtmadılar. 
Yaşanan sadece ekonomik kriz değil. Dünyanın her yeri şiddet sarmalına 
dönüşmüş emperyalizmin çökerttiği yuvalarda bir daha anılmamak üzere 
insanlığa çoktan kefen giydirilmiş durumda…
Yaşananlar, solun 
temsilcisi olarak gösterilen Sosyalist Enternasyonal’den olan beklentiyi
 artırıyor. Ama ne yazık ki mevcut yapı, beklentilerin çok uzağında. 
Sanayi Devrimi sonrası kapitalizmin dişlilerinin her geçen gün 
keskinleşmeye başladığı dönemlerde birçok girişim gerçekleşti. Fakat bu 
girişimler genelde başarısızlıkla sonuçlandı ve tarih sayfasında sadece 
bir başlık olarak yer aldı. Hatta SE, kuruluş felsefesinden öyle 
uzaklaştı ki, ülkemizin de yer aldığı 1. Dünya Savaşı sonrası birçok 
ülkenin işgal yoluyla parçalanması ve sömürülmesine sadece izleyici 
kaldı, yeri geldi emperyal çizginin koruyucusu oldu.
Şu anki 
SE’nin genel yapısı 1. Dünya Savaşı’ndaki iradesine sahip çıkıyor. 
Özellikle Batılı ülkelerin sosyal demokrat partilerinin sürükleyicisi 
olduğu Enternasyonal bileşenlerinin büyük kısmı emperyalist 
saldırganlığı destekliyor ve bunu reform olarak savunuyor. Ortadoğu 
yanıyor ama Sosyalist Enternasyonal sadece izliyor. İyi bir sinema veya 
tiyatro izleyicisi gibi, oyunun sonunda da alkışını esirgemiyor…
İnsanlık onuruyla örtüşmeyen partiler
Sol
 temsilcilerin; işgal edilen, sömürülen Afrika ve Ortadoğu’da 
emperyalist dilin temsilciliğini üstlenmesi, gerçek anlamda sol, 
özgürlük ve insan haklarını savunan hareketler için önemli bir engeldir.
 Mevcut yapının içerisinde ayrıca, demokrasi ve özgürlüklere bakış 
açılarının insanlık onuruyla örtüşmesi mümkün olmayan partiler de yer 
alıyor. Kendi ülkelerinde dikta anlayışı denilen rejimi temsil eden bu 
partilerin çoğunluğu, maalesef bu yapıda söz sahibi oluyor.
Bu 
engelin kaldırılması ve tek kutuplu dünyanın destekçisi kurumlara mahkûm
 halkları kurtaracak yeni organizasyona ihtiyaç duyulduğuna yönelik ilk 
çağrı 2009 yılında, geçen günlerde kaybettiğimiz Hugo Chavez’den gelmişti. “Kaybedecek zaman yok” sloganıyla
 40 ülkeden 150 delege bir araya gelmiş, yeni bir organizasyona ihtiyaç 
duyulduğuna ne kadar karar verilmiş olsa da bu yönde somut bir adım 
atılamamıştır. Halkıyla birlikte emperyalizme karşı mücadele vererek 
önemli bir eseri tarihe kazandıran Chavez’in bu çağrısı, elbette dikkate
 alınmalıdır. Çünkü sol kaybettikçe, insanlık kaybetmeye mahkûm 
olacaktır.
Bu anlamda geçen hafta çok önemli bir buluşmaya tanık 
olduk. SE’nin iki temsilcisi SPD ve CHP liderleri, ülkelerinde yaşanan 
güncel siyasi gelişmelerle birlikte uluslararası gelişmeleri de 
değerlendirdi. Tarihi mirasıyla emperyalizme karşı verilecek mücadelede 
kılavuz olacak CHP’nin, her türlü sol hareketin olmazsa olmazı olduğu bu
 görüşmede de net bir şekilde ortaya çıktı. Bu anlamda SE’nin bu 
yapısının yıkılması adına Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Erdal İnönü ve Deniz Baykal’dan sonra Kemal Kılıçdaroğlu döneminde de aktif görev alması ve yönetici konumuna erişmesi elbette olumlu bir gelişmeydi.
150 yıllık tarihi olan SPD lideri Sigmar Gabriel de 2009 yılında Chavez’in “Kaybedecek zaman yok”
 ve son olarak Portekiz’de düzenlenen toplantıya haykırışlarıyla damga 
vuran Uluslararası Sosyalist Gençlik Birliği Genel Sekreteri Beatriz Talegon’un
 mesajını iyi okumuş olmalı ki, yüzyıla yakın geçmişi olan CHP’nin, 5. 
Enternasyonal’e büyük katkıları olacağından kuşku duymadığını ifade 
etti.
Gabriel, CHP Yurtdışı Örgütlenme çalışmaları bünyesinde 19 Mayıs’ta Almanya’da düzenlenecek ve tüm dünyada yankı bulacak “CHP İnternational Festivali”ne
 katılacak olan Kılıçdaroğlu ile, bu kez ev sahibi olarak bir araya 
gelecek. Dünya yeniden şekillenecekse, insan hak ve özgürlüklerini en ön
 planda tutan sosyal demokratların söyleyecek sözü mutlaka olacaktır!
Bu zamana dek “Enternasyonal” sözcüğü
 lafta kalmış, büyük tekellerin uluslararası örgütleri arasında önemli 
bir işlev gören kurumu olarak kullanılmıştı. Bu kez, emperyalizme diz 
çöktüren CHP’nin mücadelenin kaçınılmaz olduğu bu dönemde mindere 
tekrardan çıkacak olması; “Yeni Dünya”ya doğacak güneş ışıltısıyla birlikte alın terine, emeğe ve halkların kardeşliğine açılacak yolun aydınlığını müjdeliyor. 
Ali Kılıç CHP Yurtdışı Örgütlenme Koordinatörü

Yorum Gönder