(Sevgili okurlar, Gülşah Balbay’ın konuşması, Nilgün Cerrahoğlu’nun bıraktığı yerden devam ediyor.) “Değerli
dinleyiciler, geçen 11 Mart’ta Ergenekon duruşmalarının 277’ncisi
yapıldı. 4 yıldır süren yargılamalar boyunca yaklaşık 3000 saati yargıç
karşısında geçti. Hem de aç ve susuz. Hem de iddianameyle ilgisiz
sorulara maruz kalarak. Eminim tiyatro yazarı Henrik İbsen yaşasaydı
ve Silivri Cezaevi’nin içinde yapılan duruşma salonunda bir gün
bulunsaydı yeni bir oyun yaratmak için ilham konusunda zorlanmazdı.
İnsan
ömrünün okumaya yetmeyeceği kadar klasörlerin yer aldığı, sanıkların
savunma haklarının gasp edildiği bir davadan ne kadar adil bir karar
çıkacağı meçhul. Davanın tam gaz başlamasında sireni çaldıran Tuncay Güney denen şahsın ‘Ergenekon bir projeydi’ açıklamasından sonra Silivri’nin kapılarını açmak için nedir beklenen bilemiyorum.
Adaletin,
hukukun olmadığı bir ülkede dışarıda olan bizler bile kendimizi özgür
hissedemiyoruz. Adaletin olmadığı yerde tiranlık başlar. Biz bu
tiranlığa karşı tüm gücümüzle direniyoruz.
O bir gazetecidir
Basın özgürlüğü diğer özgürlüklerin emniyet supabıdır. AKP
hükümeti bizzat kendi eliyle onu kısmıştır. Bu, diktatörlükten başka bir
şey değildir. Şu anda 100’e yakın gazeteci içerde. İktidarın gözünde
hepsi terörist.
77 masumu gözünü kırpmadan öldüren faşist katil Breivik bile
yargılanırken bizim ülkemizdeki tutuklu gazetecilerden çok daha fazla
hakka sahipti. Bunları dile getirirken ülkem için acı ve utanç
duyumsamasının içinde boğuluyorum.
Eşim hukuk arayışını ve
mücadelesini, kalemini elden bırakmadan siyasal alanda verme kararı
aldı. Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt Cumhuriyet Halk Partisi’nden iki
sene önce seçime girdi ve İzmir milletvekili oldu.
Balbay bu yolla Türk kamuoyunun vicdanında çoktan beraat etmiştir.
Eşim
suçsuzdur. O bir gazetecidir. Onun gönlünde çok sevdiği mesleği ve
gazetesi Cumhuriyet yatmaktadır. Mesleğini özgürce yapabileceği günleri
özlemle beklemektedir.
Yitik bir toplum olduk
Benim ülkemde faili meçhul cinayetlere kurban giden gazeteciler
oldu. Ancak şimdi gazeteciler mermiyle, bombayla değil hukuk yoluyla
katlediliyor.
Yahudilerin Nazi döneminde toplama kamplarına gidecek
olan trene sessiz sedasız binişi gibi aydınlarımızda kaderine boyun
eğmenin verdiği suskunluk var. Edilgen, yabancılaşmış, yitik bir toplum
olduk. Herkes sıra bana ne zaman gelecek kaygısında.
Yıllar önce ülkemde komünizm düşmanlığı yaratılmıştı. Muhalif yazarlara, sanatçılara ‘Sen komünistsin, içeri!’ denilirdi. Şimdiyse iktidarı eleştiren gazetecilere, öğrencilere, avukatlara, akademisyenlere ‘Sen teröristsin, haydi Silivri’ye!’ deniliyor.
(Devamı Işıl Özgentürk’ün köşesinde...)
Yorum Gönder