Geçenlerde (3 Mart) Hürriyet gazetesi
yazarlarından Ahmet Hakan Coşkun Bey, bana hitaben bir yazı yayımladı.
Aşağıya aynen alıyorum:
“Antropoloji bilimdir, Atatürk zamanında kafatasları o yüzden
ölçülmüştür’” diyen ünlü bilim adamı Celal Şengör’e sesleniyorum: Madem
öyledir hocam... Sizin kafatasını şöyle bir ölçsek... Ardından da
bilimsel bir toplantıda sizi örnek olarak gösterip “İşte Celal... Tipik
bir Türk... Kafatası ölçüsü şudur, aslan gibidir, beyaz ırktandır” falan
diye teşhir etsek? Ne dersiniz? Bir şey daha söyleyeceğim Celal Şengör
Hocam... Antropoloji tabii ki bilimdir... Ama bir zamanlar ırkçılığın
hizmetine girmiştir... Aksi takdirde ‘ırkçı antropoloji’ diye bir kavram
neden ortaya çıksın ki?”
Ben de bir konferans için gittiğim Gümüldür’den döner dönmez
kendisine aşağıdaki cevabımı yayımlanması istirhamı ile yolladım. Ancak
cevabım Ahmet Bey’in köşesinde yer bulamadı. Belki de Milliyet’te
olanlara bakıp, patronunu ve genel yayın müdürünü düşünerek yazımı
köşesine almamıştır. Ama bana sorduğu önemli sorunun cevapsız kalmasını
istemem. Onun için cevabımı burada (bana sürekli açık olan yegâne köşe
olan kendi köşemde) aynen Ahmet Bey’e yolladığım şekliyle yayımlıyorum.
“Muhterem Ahmet Bey, Antropoloji konusundaki yazınızı cevapsız
bırakmak istemedim: Benim kafatasımı istediğiniz gün gelip ölçüp bir
toplantıda teşhir edebilirsiniz, ama bu bir Türk’ün kafatasıdır
diyemezsiniz, zira antropoloji buna izin vermez. Kabaca hangi ırktan
olduğumu ise söyleyebilirsiniz ve bu ırkın pek uzun zamandan beri
Anadolu topraklarında yaşadığını belirtebilirsiniz. Atatürk döneminde
yapılan işte bundan ibarettir. Ama benim Türk olduğumu (veya olmadığımı)
söylemenin başka antropolojik yolları vardır. DNA’ma bakarsınız ve
Türkiye’deki DNA bankası ile karşılaştırabilirsiniz. O zaman teşhis daha
doğru olur. Kan grubum da size hangi insan grubu içinde olduğumu
söyleyebilir. Bugün antropolji kan gruplarını kullanarak insan
gruplarının eski göç yollarını çıkarmaktadır.
Antropoloj bir zamanlar ırkçılığın hizmetindeydi demek (ırklar
arasındaki farklılıkların incelenmesi bugün dahî antropolojinin konusu
dahilinde olmasına rağmen), fizik bir zamanlar toplu katliamların
hizmetindeydi veya kimya gaz odalarındaki ölümlerden sorumluydu demeye
benziyor. Bu muhakeme tarzını ve sayın başbakanın saldırgan
bilgisizliğini desteklemeyi size yakıştıramadım. Unutmayınız her tabii
nesne tabiat bilimlerinin konusudur. İnsan dahil. Sanırım antropoloji
bilimine bir özür dileme borçlusunuz. Bir İzmir seyahati nedeniyle
geciken bu notumu köşenizde yayımlanması istirhamı ile yolluyorum. Her
zamanki gibi sevgi ve selamlarla.
Celal Şengör”
Geçen haftamki yazım da aslında bu konudaydı. Ahmet Bey’e cevaben
devam edersem, “ırkçı antropoloji” diye bir kavram yoktur;
antropolojinin ırkçılığın hizmetinde kullanılması konusu vardır.
Biyoloji de aynı maksada hizmeten kullanılabilir ve kullanılmıştır da.
Keza paleontoloji de aynı amaca hizmet için kullanılabilir. Hatta benim
Cuvier (1769-1832) hayranlığım, inançlı bir Katolik olan sevgili dostum
Prof. Xavir Le Pichon’un protestosuna sebep olmuştu. O kadar ki, Xavier
bu tartışmamızı, din hakkında yazdığı bir kitaba (Aux Racines de
l’Homme: De la Mort à l’Amour: Presses de la Renaissance, Paris, 1997)
dahî taşıdı. Xavier’nin itirazı, Cuvier’nin yaptığı hayvanlar
sınıflamasında zencileri, beyazlardan bir kademe aşağıda gösteriyor
olmasıydı. Kendisine tenkit ettiği bilimin 18. yüzyıldaki bilim olduğunu
söylemem de fayda etmedi, zira, kuşkusuz sevgili dostumun aklında Aziz
Augustinus’un, tüm ırkların Âdem ile Havva’nın çocukları olduğu,
dolayısıyla aralarında kademe farkı aramanın bizlerin işi olmaması
gerektiği telkini vardı. Yıllar sonra ben Collège de France’ta
profesörken, Xavier’ye Cuvier’nin mezarının Panthéon’a nakledilmesi
gerektiğini, bu konuda başlatılacak bir projeye destek verip
vermeyeceğini sormuştum. Yukarıdaki nedenle destek vermeyeceğini
söylemesi beni gerçekten çok şaşırtmıştı.
Ancak Xavier’ye en güzel cevabı, Prof. Richard Dawkins’in kendimizden
daha az marifetli olan canlılara karşı birbirimize olandan daha çok
sorumluluklarımız olduğu, onların yaşamına ve mutluluklarına katkı
yapmanın ahlakî bir görev olduğu sözleri oluşturur. Ben Xavier’nin dini
inançları nedeniyle Cuvier’yi tenkit etmesini doğru bulmuyorum. Doğru
olan Dawkins gibi “insancıl” bir şekilde düşünmektir.
Bilim bize herhangi bir zamanda, verilerin sağladığı en doğruyu
bildirir. Bu hakikaten doğru demek değildir. İşte onun için “altın
kural”a ihtiyacımız vardır: Kendine yapılmasını istemediğini başkasına
yapma. Bu kural, tüm dinlerin ahlak öğretilerinden daha güçlü ve daha
insancıldır. Bu yazımı, Atatürk’ün 1924’te Samsun’da söylediği şu çok
önemli sözlerle bitireyim: «Bilhassa nazarı dikkatinizi celbederim.
Tehdit esasına dayanan ahlak, bir fazilet olmadıktan başka itimada da
şâyan değildir.»
İşte bu yüzden, dinlerin toplum yaşamına en çok egemen olduğu dönemlerde ahlak zafiyeti de tepe yapmıştır.
A. M. Celâl Şengör
Yorum Gönder