Ne var ki Paris’i basan kar daha erimedi. Brüksel’den Paris’e 1 saat 20 dakika yerine 4 saatte varabildim... Binlerce köyün yolları, elektriği ve suyu kesildi. Zaten şu anda -4 derece soğukta, bilgisayarımın karşısında Eskimo giysileriyle oturuyorum desem... Tatlı tatlı gerindiğiniz bir pazar sabahı, yaşam kalitemize ilişkin ciddi ve vahim bir konudan söz etmemi bağışlar mısınız?
Geçen ay biri gıda, diğeri kimya mühendisi ve çok saf, çok acemi oldukları dünyayı kirleten “şirket devlet” lobilerinden en güçlüsüne karşı çıkmalarından belli iki genç, gazetecilere bir çağrı göndermişlerdi.
Amerika’yı yeniden keşfin heyecanı içerisindeki iki taze mühendisin toplumu bilgilendirmek amacını güden çağrısı, özetle şöyleydi:“Sıvı sabun, şampuan, çamaşır ve bulaşık deterjanlarının insan ve çevreye olumsuz etkisi sizlerin de bilgisi dahilindedir.
Laboratuvar ortamında yapılan deneyimler göstermiştir ki, salt lağım suyunu 7 kez filtre ederek arıtırsanız, içilecek su haline gelir. Ama deterjan atığı olan suyu 100 kez filtre etseniz de içerisinde mutlaka deterjan kalıntısı vardır.
Deterjan çevreyi kirletir ve kanser yapar. Temizlik, mutlaka doğal ürünlerle yapılmalıdır” vb. vb…
Deterjanların kanserojen olduğu, bilimsel çevrelerin dışında ne yiyip ne içtiğine ve yaşadığı ortama duyarlı herkesin uzun zamandır bildiği bir gerçek. Ama makineler deterjanlara göre üretiliyor, deterjan kullanmak istemeyen bile çamaşır ve bulaşık makineleriyle kullanmak zorunda bırakılıyor. İnsan sağlığı hiçe sayılıyor. Hem de salt temizlik alanında değil.
İnanılır gibi olmasa da gerçek: Deterjan şirketlerinin en büyükleri, aynı zamanda kozmetik, tıp ve tarım ilaçları ile suni gübre üreten dev sanayi kuruluşları. Sayıları 10’u geçmeyen bu şirketlere, ecza/kimya endüstrisi deniyor ve küresel çapta egemen oldukları alan, tarımdan yiyeceğe, kozmetikten temizliğe, ilaçtan aşıya, hayvanlardan insanlara birebir toprağı ve üstünde yaşayanları, yani yeryüzündeki yaşamın ta kendisini etkiliyor. Muazzam lobileri var. Devlet üstü devlet şirketler bunlar. Hükümetleri yönetiyorlar. Yasalar yaptırıp, yasalar bozduruyorlar.
Geleneksel tarımın insan nüfusunu beslemeye yetmeyeceği yalanını yayanlar bunlar. Çünkü GDO’lu tohumları üreten bunlar. Toprağın altını, üstünü, suları zehirleyen kimyasal gübreleri üreten bunlar. Gübrelerin zehirlediği besinlerden ortaya çıkan hastalıklara karşı ilaçları üreten bunlar. Getirisi az diye denenmiş, yararlı, ama ucuz ilaçların üretimini durduran bunlar.
Başka bir deyişle insanları, soysuzlaştırılmış tohum, gübreyle zehirlenmiş tahıl, sebze, meyve, kısacası besinlerle hayvanları ve insanları hastalandırıp, ilaç yetiştiren bunlar. Odanıza, arabanıza sıktığınız kimyasal (ve kanserojen) parfümden, yüzünüze ve vücudunuza sürdüğünüz kreme, yediğiniz ilaçlı tavuktan kimyasal sıvıyla şişirilmiş sığır etine, hep onların eseri.
Kansere karşı bulunan doğal ya da ucuz ilaçların patentini alıp, rantları azalmasın diye üretmeyen onlar. Çakma “domuz gribi” korkusu yayıp, devletlere milyonlarca yararsız aşı satanlar onlar.
En çok da Türkiye gibi yöneticilerin paragöz, halkın bilinçsiz olduğu ülkeleri kasıp kavuruyor, zararları.
Bizler, çocukken doğal beslenmiş olmanın genetiğiyle dayanıyoruz hâlâ. Ama anasının karnından kanserli doğan her çocuğun vebali, artık havayı, suyu ve toprağı zehirleyen ecza/kimya sanayisinin sırtındadır.
G NOKTASI
Fransız tarımcıların ekinleri haşereden korumak ve üretimi artırmak için kullandıkları geleneksel bir alaşımları var: Isırgan özütü. Tarlalarda bolca yetişen 1 kg ısırgan otunun, 10 kg yağmur suyunda bekletilmesiyle elde edilen sıvı; hem toprağı besleyen gübre, hem de haşarata karşı ilaç olarak çok etkin, binlerce yıldır kullanılan bir özüt. İnsana, ürüne ve toprağa yan etkisi, sıfır. Yüzde yüz doğal, parasız ve zararsız.
AB nezdinde etkili ecza/kimya lobileri, kimyasal gübre ve haşere ilaç pazarını baltaladığı için 2006 yılında ısırgan otu özütünün özel bahçelerde kullanılmasını bile yasaklatmayı başardı!
Fransa’da biyolojik tarımcıların müthiş direnişi sayesinde bu yasak, 2011 yılı itibarıyla kaldırılmış ve ısırgan otu özütünün yapımıyla kullanımı yeniden serbest bırakılmış bulunuyor.
Topraktan çok kimyasal gübrede yetişen iğrenç patateslerden yapılmış cipsleri yerken kahkahalar atan cibiliyetsiz teyzeyi seyrederken; sizi en adisinden tek tip, zehirli patatese mahkûm ettiklerini düşünün, yemeyin!
“Birilerinin yararı,
ötekilerin zararıdır.”
MONTAIGNE
Yorum Gönder