Yaşanan İmralı ya da APO ile müzakere süreci Ergenekon ve Balyoz tezgahlarını
açıklayan son belgedir.
TSK sırf böyle bir sürece engel olmasın
diye operasyonlara tabii tutulmuş ve sindirilip pasifize edilmiştir.
Tablo net, milli ve üniter devletimiz PKK ile barış argümanı ya da
“Annelerin gözyaşı dinecek” kandırmacası ile tasfiyeyle karşı karşıyadır.
Böyle bir süreçte PKK’nın kullanılması bilinçlidir ve dahası PKK, AKP
iktidarı ile bunun için palazlandırılmıştır çünkü iktidar kadroları Türkiye
Cumhuriyeti’ni tasfiye edip rejimi dönüştürmeyi ya da Atatürk’ten rövanş almayı
başka türlü ambalajlayamazlardı.
Küresel egemenlerin patronajında
yürütülen bu aleni projede sorulması gereken soru, Genelkurmay Karargahı’nın
nerede durduğudur?
“Onlar zaten sinip teslim olmuş, bu sorunun ne
önemi var” demeyin, iki bin yıl önce Mete Han’ın kurduğu ve Mustafa Kemal gibi
sayısız kahramanları sinesinden çıkardığı bir bünyenin tek bir kurşun bile
atmadan ülkenin parçalanmasına razı olacağını her şeye rağmen düşünmek
istemiyoruz.
Kastım elbete askeri darbe yapmaya çağırmak değil
tersine barış kandırmaları ile yürütülen Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye
projesine, TSK’nın açık bir tavır alıp millete cesaret vermesi ve bu süreci net
duruşu ile engellemesidir.
Karargah şayet bugüne kadar olduğu gibi
suskunluğunu sürdürürse bunun anlamı, AKP’ye ve onun küresel efendilerine kuyruk
olması yani özerkliğe ya da federasyona yeşil ışık yakması şeklinde
değerlendirilecektir.
Hangisi daha rezil?
Kim ne tepki verecek diye bir kaç gün ısrarla bekledim.
Heyhaat! Güvendiğim bütün dağlara artık karlar yağıyor.
Tayyip Erdoğan’ın, BDP’lilerden oluşan müzakere heyeti PKK bayrağı ve
Öcalan posteri önünde Karayılan’la mütarekenin şartlarını görüştüğünün resmine
bir Habur kadar bile tepki gösterilmedi.
Bırakın AKP’li
vatanseverleri, CHP ve MHP bile rezilliği birkaç basın açıklaması ile
geçiştirdi.
Oysa Başbakan’a meydan okuyup “Hangisi daha rezil Ey
Tayyip” diyebilirlerdi!
Hatırlayın o Tayyip Erdoğan, müzakere
heyetine aldığı Gültan Kışanak ile Aysel Tuğluk, Hakkari yolunda üç PKK’lı ile
tokalaşınca güya esip-gürlemiş ve “Dokunulmazlıklarınızı kaldıracağım” diye
tehditler savurmuştu.
Manzara ortada, değil dokunulmazlıkların
kaldırılması, o iki hanım Tayyip’in özel barış elçileri oldular.
Sadece bu da değil, Emine Ayna’nın önceki gün ettiği, “Türk askeri
boşuna öldü” şeklindeki ifadesi de aynı şekilde kahredicidir lakin böyle bir
kepazelik bile artık tepki görmüyor.
Jöleli, Nazlı ve bir yalakalık
hikayesi
“Jöleli” diye bilinen Yiğit Bulut önceki gün Milat Gazetesine
şunları söylüyor:
- Tayyip Erdoğan benim atamdır. Onun attığı
adımları Atatürk yaşasa atamazdı.
Hatırlayın, bu delikanlı yakın
zamana kadar ulusalcı diye ekranlara çıkar ve AKP’yi yerden yere vururdu. Ne
zaman ki kulağına “Ergenekon’dan seni de tutuklayabilirler” diye fısıldandı,
anında çark etti ki Yiğit Bulut’un 2007 seçimlerinde Abdültaif Şener’in
partisinden CHP ve MHP’ya kadar aynı anda üç partinin mebus aday adayı olduğu
dillerdedir.
“Jöleli”nin ettiği o sözleri okuyunca birden
hatıralarım depreşti.
Yıl: 1996’nın ilk yarısı.
Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’la Ata uçağında Almanya’ya uçuyoruz.
Uçakta benden başka Sedat Ergin, Yalçın Doğan, Nazlı Ilıcak ve Mehmet
Ali Birand vardı.
O günlerde ANAP’ı ve Yılmaz’ı destekleyen
Nazlı’nın ağzından aynen şu ifadeler döküldü:
- Başbakanım kim ne
derse desin umurumda değil. Ben sizin yalakanızım.
Heyetteki biz,
diğer gazetecilerin ağzını açık bırakan bu beyanı daha sonra hepimiz yazdık.
Peki Nazlı şimdi kimin yalakası?
Hiç kuşkunuz olmasın
devran döndüğü saat Jöleli de Ilıcak misali anında çark edecek ve efendisini
değiştirecektir!
İkisi de APO ile Karayılan hastası
Dün öğle saatlerinde her zamanki gibi AKP’nin gurup toplantısı
yapılacaktı...
Derken toplantıya dakikalar kala bir açıklama:
- Grup toplantısı iptal!
Meclis kulisinde bir uğultu ve
niçin sorusu.
Açıklamaya göre Başbakan hastalanmışmış!
“Kalp kirizi filan mı?” diye soranlara şu açıklama yapılmış:
Başbakanımız grip oldular.
İyi de gripal enfeksiyon
denilen şey birden zuhur eden bir rahatsızlık değil!
Belli ki
Tayyip Erdoğan’ın hastalığı başka!
Ne midir peki?
Başbakan, “APO ile Murat Karayılan’a muhabbet” hastalığına duçar
olmuş!
Öyle olmasa Erdoğan, gurup toplantısı iptal etmez ve millete
verdiği sözü yerine getirip İmralı belgelerini sızdranı açıklardı.
Görüyorsunuz PKK, APO ve Kandil artık Türkiye’nin Başbakanı’na
olmadığı halde “hastayım” bile dedirtebiliyor.
İlginç raslantı yine
dün BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “hastayım” diyerek yatağa düşüyor ve BDP
gurubu da toplanmıyor.
Ne imiş efendim, anjiyo olacakmış!
Hatırlayın, Demirtaş da “Salı günü İmralı tutanaklarını sızdıranı
açıkmayacağım” demişti.
Peki bu yaşanılanlar niçin mi?
Güya çözüm adını verdikleri süreç zarar görmesin diye!
Öcalan’ın sarf ettiği sözlerin duyulması bile böylesi krizlere sebep
oluyorsa söyleyin bu teşebbüs yalan rüzgarı değil midir?
Yorum Gönder