Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, okul arkadaşlarından birinin Danıştay Başkanı, diğerinin de Yargıtay Başkanı olmasından sonra, kahkahalar atarak “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor” demişti.
Bülent Arınç’ın arkadaşlarından Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu,
namı-diğer “Yüzüklerin Efendisi” bu günlerde oldukça zor durumda.
Savcılığın yapmakta olduğu bir “Hayali İhracat” soruşturmasında, suçlulardan bir “çete reisi” ile, bir kez arabada iki kez Danıştay’da olmak üzere üç kez görüşmüş. Bende üç gündür Başbakan Yardımcısından “Siz ne diyorsunuz, kendisi benim okul arkadaşımdır, asla böyle bir şey yapmaz, ben ona kefilim, bunların hepsi kuru-kupkuru iftiradır” şeklinde bir açıklama bekliyorum,
fakat Bülent Bey’den tık çıkmıyor.
Halbuki Karakullukçu Danıştay Başkanı olduktan ve kuaförde saçlarını yaptırdıktan sonra televizyonlara çıkıp Hollywood Aktrisleri gibi pozlar takınarak; “Ne varsa durduruyoruz. Durdurma yok artık. İlerleme var. Bunun lamı cimi yok. Onu durdur, bunu durdur. Durdurduk ta ne oldu?” diyerek
AKP Hükümetine peşin desteğini açıklamıştı.
Bu olayın ilginç yönleri var;
*Başkan, çete reisi ile görüştüğünü kabul ediyor ama; “Benim konumum idaridir. Hakim arkadaşlarım karar verirken beni dinlemezler, ben arkadaşlarımı etkileyemem” diyor. Tamam da, “Bundan böyle Danıştay Yürütmeyi Durdurma Kararı vermeyecek” diyen kendisi. Hakim arkadaşlar, Başkan’dan etkilenmiyorsa, bu söz nasıl kullanılır?.. Bu iki sözden biri yalan, ama söyleyen aynı kişi. Hangi söz doğru, hangi söz yalan?…
*Başkan; “Ziyaretime gelen kişiler hakkında, soruşturma olup olmadığını araştırmam söz konusu değil, bu kişilerin kimlerle ilişki içerisinde bulunduklarını da bilmem mümkün değildir” demektedir!..
Danıştay yol geçen hanı değildir. Ziyaretçinin görüşmek istediği kişinin izni olmadan içeri kabul edilmesi imkansızdır. İnsan tanımadığı biriyle, arabasında bir defa, resmi ofisinde iki defa olmak üzere, üç kez görüşür mü?
*Bu olay, AKP İktidarının emrinde olan gazetelerin hiçbirinde yer almadı. Onlar için böyle bir olay yaşanmadı !…
*Bu soruşturmada suçlanan “çete reisi” ile, bir Orgeneral, eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay veya muhalefet partili bir milletvekili görüşse idi, aynı gazetelerde kopacak yaygarayı tahmin edebiliyor musunuz? Bunlar, büyük olasılıkla Ergenekoncu olarak cezaevine atılmışlardı bile…
İşte AKP’nin, Türk Bürokrasi ve Yargısına vurduğu en büyük darbe bu ve benzeri olaylarda görüldüğü gibi, “tarafsız” olması gereken devlet memurlarının kamuoyu nezdinde “partili” damgası yemeleridir.
Yıpranan sadece kişiler olsa, “önemli değil, hak etmişti” der geçebiliriz.
Fakat yıpranan, devlet kurumlarının itibarıdır. Özellikle yargı kurumlarının yıpranması, halkın devlete olan inancının sarsılması demektir ki, o devletin ayakta kalması mümkün değildir…
Ne dersiniz Bülent Bey, “Allah verdikçe veriyor” değil mi?…
Hele bir de “Deniz Fenerinden” vermeye başlarsa, inan ki tadından yiyemezsiniz..
Sağlık ve başarı dileklerimle
27 Temmuz 2012
RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11
Yorum Gönder