Anladık, gecekondu solculuğu tarihe karıştı!.. Varoşlar artık sadaka ekonomisinin merkezlerine dönüştürüldü ve buralardan çoğunlukla AKP’ye oy çıkıyor...
CHP’nin özellikle yerel seçimlerde sahillere sıkışması da bu sosyolojik çıkmazı net biçimde gösteriyor:
Ne yazık ki CHP, İstanbul’un bir bölümü ile Ege ve Akdeniz bölgelerindeki sahil şeridinde kazandığı belediyelerle ayakta durmaya çalışıyor...
Oysa ülkede işsizlik almış başını gitmiş... Bu soruna karşı etkin bir politika geliştiremeyen CHP’nin grevdeki işçiyle de pek bağı yok...
Tarım üreticisinin zehirli ilaç, ihracat ambargosu ve ekonomik girdilerle başı dertte... Banka kredilerinin altında bunalan köylü de çökmek üzere...
Üç kuruş zamla bunalan memur ve işçinin, geçim sıkıntısı yüzünden, dilenciye dönüşen emeklinin derdi ise giderek büyüyor.
Suriye olayında da baş gösteren dış politika rezaletini ve terörün pervasızlaşmasını ise bir tarafa koyalım...
Velhasıl ülkemizde onlarca önemli sorun, kitlelerin önünde lokomotif olacak bir muhalefeti bekliyor...
MHP ve BDP’nin tüm bu sorunlarla uğraşma gibi bir derdi zaten yok... Peki ya CHP?..
Kılıçdaroğlu tuzağa düşecek mi?..
Daha düne kadar “Halkçı CHP” sloganını kullanan; ezilenlerin, garibanların partisi CHP son günlerde neyle uğraşıyor?..
Söyleyelim; AKP, “Yeni Anayasa” iddiasıyla başkanlık ve eyaletleşme projeleriyle ülkeyi bölmeye çalışırken, CHP de her sorun çözülmüş gibi “Yurttaşlık tanımı” yla haşır neşir oluyor!..
Son kurultayda, CHP delegelerinin neredeyse üçte ikisinin reddettiği “CIA’nın yan kuruluşu Stratfor” elamanı Sezgin Tanrıkulu ve saz arkadaşları, Kılıçdaroğlu’nu şimdi de “yurttaşlık tanımı” tuzağına çekmeye çalışıyor!..
Neymiş efendim “Anayasal vatandaşlık!..”
CHP’de, partinin genlerine direnen bir kesim, şunu halen anlayamadı; Anayasa’daki “Türk kimliği” kavramı etnik bir vurguya dayanmıyor, bölünmeye, parçalanmaya karşı, birleştirici ve ulusalcı bir duruşu da ifade ediyor... İşin özeti budur...
2010’da, “Kılıçdaroğlu’na “genel affı” söyleterek referandumu kaybettirenler, yerel seçimlere hazırlanması gereken CHP’ye “yurttaşlık tanımı” tuzağıyla belediyeleri de kaybettirecekler!..
Kılıçdaroğlu, “iKinci cumhuriyetçilerle” onların parti içindeki sempatizanlarının bu tuzağına düşerse vay CHP’nin haline!..
Porsche belediyeciliği...
Yerel seçimler demişken size tüm İstanbul’un dilinde olan bir belediyeden söz etmek istiyorum...
Burada konuşulan şaibeler öylesine büyüdü ki, eninde sonunda medyada patlayacak ve “İSKİ skandalı” bile bunun yanında piyes gibi kalacak!..
Asıl zararı da, tıpkı 1994’teki “İSKİ hezimeti”nde olduğu gibi CHP görecek...
İşsizlik ve açlık milleti kırıp geçirirken, “has bahçenin gülleri” gibi yaşayan bazı başkanlar yüzünden seçmen CHP’ye öfke duyuyor!..
CHP, İstanbul’daki bir avuç belediyesini de kaybetmek istemiyorsa, acilen bir yerel yönetim inceleme komisyonu oluşturup bu başkanları mercek altına almalı...
Eminim o komisyondakiler duydukları ve gördükleri karşısında çok şaşıracaklar!.. Örnek mi:
Yalnızca kimi belediye başkan yardımcılarının halkın diline düşmüş servetinin değil, kimi başkanların “lale devrini” de andıran şatafatlı ve sonradan görme yaşam biçimlerinin şokunu yaşayacaklar!..
AKP’nin kıl payı kaçırdığı, Anadolu yakasında yeni kurulan bir ilçede; 600 metrekarelik gökdelen katında keyif çatan, eşi ve kayınbiraderinin altına, fiyatları 310 ile 630 bin lira arasında değişen Porsche cipler çeken ağzı bozuk başkanlar tanıyacaklar!..
Belediye başkanlığının yanı sıra müteahhitlik yapan, milyonluk arsaları akrabalarının üzerine kaydettiren “büüyyükkk” başkanların dudak uçuklatan ilişkilerini saptayınca çok şaşıracaklar...
Söyler misiniz; yüzde 50 oyla ülkede rejimi değiştirmeye çalışan AKP, bu başkanların pervasızlığı yüzünden CHP’ye bir de yerel seçim mağlubiyeti yaşatırsa bunun sorumlusu kim olacak acaba?..
Kimin teröristi bunlar?..
Şam’daki ulusal güvenlik binasına 18 Temmuz’da düzenlenen bombalı saldırıda Beşar Esad’ın 4 üst düzey yöneticisi öldü... Anlı şanlı demokrasi ve insan hakları avukatı Avrupa ülkeleri, terör katliamını seyretmekle yetindi!..
ABD ise bırakın bu terör saldırısını kınamayı, destek bile çıktı!..
11 Eylül 2001’de, El Kaide saldırısının yerle bir ettiği ABD gibi bir ülkenin, Suriye’de yaşanan terör karşısındaki ikiyüzlü davranışı çok şaşırtıcı!..
Demek ki, El Kaide ve Taliban militanlarının Afganistan, Pakistan ve Irak’ta binlerce ABD askerini öldürmesi de Washington’un umurunda değil...
“Sam Amca” demek ki, en büyük düşmanını yeri geldiğinde bölgesel çıkarlarında taşeron olarak kullanmaktan kaçınmayacak kadar pervasız!..
Irak’ta intihar saldırıları ve bombalı eylemlerle ABD’ye kan kusturan El Kaide; Libya’nın ardından şimdi de Suriye’de başrolde...
Aydınlık’ta dün yayımlanan rakamlara baktıysanız, Suriye’de terör eylemlerine katılan kiralık tetikçilerin çoğu Afganistan, Irak, Lübnan, Yemen, Kuveyt, Suudi Arabistan, Tunus ve Fas gibi ülkelerden gelmiş...
Ülkelerin adı bile, buradan gelen militanların El Kaide bağlantılı olduğunu kanıtlamaya yetiyor... Çünkü buraları; Usame Bin Ladin, terörün şemsiyesini açarken, şiddetin gölgesine sığınan ülkelerin başında geliyordu!..
Çünkü El Kaide’nin eylem yaptığı tüm bölgelerde işte bu ülkelerden giden militanlar başroldeydi!..
Neyin mücadelesi bu?..
Peki, Suriye, El Kaide militanlarının tanımlamasına göre bir “cihad bölgesi” olmamasına karşın, Usame’nin binlerce adamı Şam ve çevresinde kimin adına kurşun sıkıyor?..
Suriye’de, son günlerde yapılan operasyonlarda 4 bin El Kaide yandaşı kimin çıkarları uğruna öldü?..
Güvenlik güçlerinin Şam ve çevresinde yakaladığı 640 militan acaba Suriye’ye geliş gerekçelerini nasıl anlattılar?..
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, “Bazı kaynaklara göre, sınır noktalarını ele geçiren Özgür Suriye Ordusu değil, doğrudan El-Kaide ile bağlantılı gruplardır” şeklindeki açıklaması ne anlama geliyor?..
Suriye yönetiminin öldürdüğü militanların uyruğu ve sayısıyla Lavrov’un açıklamalarını yan yana getirdiğinizde ortaya şu tablo da çıkıyor:
Suriye’de yönetimle çatışanların çok büyük bölümü yerel halk değil ülkeye sızdırılmış kiralık militanlar...
ABD ve işbirlikçileri, en büyük düşmanları olan El Kaide türevlerini burada taşeron olarak kullanıyor.
Ve ne yazık ki Türkiye; 15- 20 Kasım 2003’te, İstanbul’daki dört intihar eyleminde 60’tan fazla yurttaşını öldüren, 800’ünü yaralayan El Kaide’nin işgal provasını seyrediyor!..
Terörden çok büyük sıkıntılar çekmiş ABD ve Türkiye gibi ülkelerin, Suriye’de teröristlerin faaliyetine göz yumması ne kadar acı?..
Yorum Gönder