Güle Güle Türklük - Emin Çölaşan

Güle Güle Türklük
SEVGİLİ okuyucularım, hani AKP’nin yeni anayasası hazırlanacak ya!..Bunlar dillerinin altındaki baklayı en sonunda çıkardılar.
Komisyona verdikleri öneri şu hususları kapsıyor:
“Yeni anayasada Türklük, Türk vatandaşlığı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı gibi ifadelere yer verilmeyecek!”
Bunların “Türk” sözcüğüne ve “Türklük” kavramına karşı alerjisi olduğunu, bunlardan hiç hoşlanmadıklarını bugüne kadar defalarca yazdım.
Örneğin, her gün çeşitli bahanelerle ortaya çıkıp nutuk atan Tayyip’in “Türk milleti” dediğini duyamazsınız. “Milletimiz” falan der ama hangi millet olduğunu söyleyemez.
Bunlar Medrese kültürü ile yetişmiş tiplerdir. O kültürde millet yoktur, ümmet vardır.
Şimdi bu yeni modayı, yeni anayasaya sokmak için girişimde bulundular…Çünkü Kürtler, PKK, KCK ve BDP böyle istiyor!
Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm ulusal kavramları ders kitaplarından çıkardılar, şimdi sırada “Türklüğün” yok edilmesi var.

DİZİ DİZİ POLİSLER

Dün Aydınlık gazetesinin birinci sayfasında fotoğraflar eşliğinde inanılmaz bir haber vardı. AKP Hatay milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun oğlu, Hatay’da bir polisle tartışıyor. Ortalıkta dayak, darp, hakaret vesaire yok. Bay milletvekilinin oğlu o polisten şikayetçi oluyor ama ismini bilmiyor, görse tanıyacağını söylüyor. Rezalet işte bu aşamada başlıyor. Fotoğraflardan görüyoruz:
Yaklaşık 10 polis, aynen suçlulara yapıldığı gibi, teşhis odasında milletvekili oğlunun karşısında duvara dizilmiş. Her birinin eline bir numara tutuşturulmuş.
Vekilin oğlu İstemi polislerin karşısına geçmiş, teşhis ediyor. Vekilin danışmanı ile Hatay AKP gençlik kolu başkanı da orada.
Milletvekili ekibinin karşısına ellerindeki numaralarla suçlu gibi dizilen polislerin suratlarındaki şaşkın ve öfkeli ifade hemen görülüyor.
Vekil oğlu, karşısına dizilen polisleri tek tek inceliyor ve kendisiyle tartışan komiser yardımcısı Murat Emer’i teşhis ediyor…
Ve Emer, açılacak disiplin soruşturmasının selameti açısından, derhal görevden alınıyor!
AKP’li vekilin ekibi maçı böyle kazanıyor! Kaybedecek değillerdi ya!..

SONER YALÇIN’A KULAK VERİN

Oda tv davasından Silivri’de tutuklu gazeteci arkadaşımız Soner Yalçın, Avrupalı parlamenterlere bir mektup göndermiş, özetliyorum:
“Günde 17 saat su verilmeyen, aydınlatma lambalarının 24 saat açık olduğu ve her anımın iki kamerayla izlendiği cezaevi koğuşumda kendimi şu sözü söylerken yakalıyorum: ‘Kimse var mı orada?’
47 yaşındayım, 25 yıllık gazeteciyim. 12 kitap yazdım, her biri en az 100 bin adet sattı. Ayrıca Oda tv’nin sahibiyim. Ülkemde siyasal değil, gazeteci kimliğimle tanınırım.
Buna rağmen Ergenekon adı verilen gizli bir örgütün üyesi olduğum iddiasıyla hapisteyim. Delil olarak gösterdikleri şeylerin, bilgisayarlarımıza virüs olarak gönderildiğini kanıtladık. Bu virüsü polisteki dinci bir cemaatin mensuplarının yaptığından şüphe ediyoruz.
İddianamede silah, bomba, cinayet, eylem yok. Mahkemede hakimler bana sadece o haberi niçin yaptınız, o röportajı niçin yayınladınız sorusunu yöneltti. İşte suçum bu!
Türkiye’deki meslekdaşlarım şeytanî bir entrika ile hapse atıldığımı biliyor. Fakat büyük çoğunluğu işsiz kalmamak ve cezaevine gönderilmemek için korkup gerçeği yazamıyor. Size bu mektubu bu sebeple yazıyorum.
Benim ülkemde düşünce halâ kötülüğün simgesi olarak görülüyor. İnsanlar sahte delillerle hapse atılıyor.
Biz aydınlanmayı, akılcılığı ve özgür düşünceyi sizden öğrendik.
Evet, siz benim ‘Suç ortağımsınız!’ Sizi harekete geçmeye çağırıyorum. Yalnız olmadığımı gösterin. Sessizliği mahkûm edilişime son verin. Sesim olun, kalemim olun.
Yoksa…Yoğun tecrit uygulanan cezaevindeki koğuşumda kendimle konuşmaya devam edeceğim:
Kimse var mı orada?”
Bu, hiçbir terör eylemiyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı halde terör tutuklusu olan bir gazetecinin Avrupa’ya gönderdiği mektup. Benzer mektupları aynı davadan tutuklu olan iki gazeteci, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan da göndermişler.
Bakalım Avrupalı parlamenterlerden ses gelecek mi!

AHMET ŞIK’IN KİTABI

Gazeteci Ahmet Şık’ın ismini daha önce hiç duymamıştım. Ben Ankara’da, o İstanbul’da. Belki de o nedenle bilmiyordum.
Geçen yıl yeni bir gözaltı ve tutuklama furyası oldu ve onu da götürdüler. İsmini ilk kez duyduğumda birilerine bu arkadaşın kim olduğunu sordum. Biraz bilgi edindim.
Polis tarafından gözaltına alındığında, evinden çıkarken bağırmıştı:
“(Fetullah cemaatine) Dokunan yanar.”
Bu aşama sonrasında çok ilginç şeyler öğrendik. Ahmet Şık bir kitap yazmaya başlıyor ve bitirme aşamasına yaklaşıyor. Kitabın adı ilginç:
“İmamın Ordusu.”
Bu bitmemiş ve yayınlanmamış kitap henüz bilgisayarında iken, oradan elektronik yöntemlerle çalınıyor. Kitabın konusu, polisi ve yargıyı ele geçiren Fetullah cemaatinin marifetleri!
Ahmet Şık’ın bu yayınlanmamış kitabı Oda tv davası kapsamına alındı ve o nedenle tutuklanıp Silivri’ye tıkıldı. İnanılır gibi değildi.
***
Şimdi Ahmet’in yeni bir kitabı çıktı. Bu ilginç ve sürükleyici kitabı baştan sona okuyup henüz bitirdim.
“Pusu. Devletin Yeni Sahipleri.” (Postacı Yayınevi.)
Ahmet Şık bu kitapta yaşadıklarını, başına gelenleri, kendisine kurulan tuzağı ve düşürüldüğü pusuyu adım adım, belgelerle anlatıyor. Çoğunu Silivri’de yazmış. Okurken insanın kanı donuyor.
Ancak benim burada anlatmak istediğim başka bir şey daha var.
Ahmet gözaltına alındığı günden beri son derece dik, yürekli ve omurgalı bir duruş sergiledi.
Öteki tutuklular gibi o da hiçbir zaman ödün vermedi, kendini küçük düşürmedi.
Yaklaşık bir yıl içeride kaldı. Hem duruşmalarda, hem de mart 2012’de Nedim Şener’le birlikte tahliye edildikten sonra da aynı duruşunu korudu.
***
Kitabını okuyunca onu daha iyi tanıdım. Kendisini sosyalist olarak tanımlıyor, AKP’nin Türkiye’de din devleti kurma gibi bir niyeti olmadığını vurguluyor.
Onunla bir gün yüz yüze gelip belli konuları tartışsak, herhalde epeyce fikir ayrılığımız olur. O kadar ki, o davadan tutuklanmış olmasını bile –bazı sanıkları hiç sevmediği için- kendisine hakaret olarak kabul ettiğini yazıyor.
Evet, belli konularda aynı düşünmeyebiliriz. Fikir ayrılığımız olabilir ama ben hiç tanımadığım bu genç gazeteci arkadaşın kişiliğine, yürekliliğine, dik duruşuna hayran kaldım. İnandığı yolda mücadelesini hep sürdürdü ve bundan sonra da sürdüreceğini tahmin ediyorum.
Ahmet Şık’ı hem kişiliği açısından, hem de kitabı “Pusu” için kutluyorum.
Gözaltına alınırken “Dokunan yanar” diye bağırması boşuna değilmiş.
Fetullah cemaatinin polisi ve yargıyı nasıl ele geçirdiğini öğrenmek istiyorsanız bu kitabı mutlaka okumalısınız.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget