AKP, Taksim Camisi’nin gündeme gelmesinin ardından ülke çapında cami seferberliği başlattı. Ataşehir’deki Mimar Sinan Camisi’nde olduğu gibi camilerin mimari üslubuna ve estetiğine yapılan "Osmanlı" vurgusuyla öne çıkan seferberlik, AKP iktidarının camileri bir güç timsali olarak gördüğünü gösteriyor.
AKP’nin kamusal alanı muhafazakârlaştırma projesi cami projeleriyle hız kazandı. Mayıs ayında Taksim Camisi projesinin duyurulmasının ardından gün geçmeden başbakan tarafından yeni cami projeleri ilan ediliyor; inşaatı bitirilen camilerin açılışları başbakan ve bakanlarca yapılıyor. AKP camileri, aynen Osmanlı döneminde olduğu gibi çeşitli tesisler dâhil edilerek etrafındaki kamusal mekânlarla beraber tasarlanıyor. 6 Temmuz’da Niğde Üniversitesi’ndeki caminin açılışında 38 üniversitede cami inşaatı başlattıklarını açıklayan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, “Türkiye’de hiçbir üniversite mabetsiz kalmasın. Türkiyemizin her üniversitesinde işlevsel, estetik, öğrencilerin gelip kitap okuyabilecekleri, kahvelerini içebilecekleri, mekânları da olan mabetler olsun” sözleri AKP’nin cami seferberliği ile kamusal alanı dinselleştirme çabasını ortaya koyuyor.
Ancak AKP’nin camilere olan ilgisi sadece caminin Müslümanların ibadet mekânı olması itibarıyla kamusal alanı muhafazakârlaştırma arzusundan kaynaklanmıyor. Çamlıca Camisi örneğinde bizzat Tayyip Erdoğan tarafından açıklandığı gibi, AKP’nin kentlerin her tarafından görülecek büyük ve gösterişli camiler inşa etme projesi, AKP camilerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi bir iktidar göstergesi olarak tasarlandığını gösteriyor. 20 Temmuz’da açılışı yapılan Ataşehir Mimar Sinan Camisi vesilesiyle, AKP ve yandaşları tarafından başlatılan mimaride Mimar Sinan ve Osmanlı estetiği tartışması ise, Osmanlı’yı model alan AKP’nin anıtsal camilerle İslamcı ve Yeni Osmanlıcı karakteriyle iktidarının temsiline uğraştığını kanıtlıyor.
AKP'nin "büyüklük" sevdası
Anıtsal yapılar, devletlerin iktidar simgeleri olarak yüzyıllardır inşa ediliyor. Mimarlık tarihçisi Doğan Kuban’ın Osmanlı mimarisi üzerine söylediği, “Bütün imparatorlukların mimariye ihtiyacı var. Yapılardan toplumun ekonomisini, gücün kimin elinde olduğunu, toplumsal yaşamı anlıyoruz. Mimari yapılardan toplumsal tarihe ve aile yaşamına geçiyoruz. Osmanlı'nın en büyük olayı mimarisidir. Edebiyatı ya da başka bir şeyi büyük değildir; ama mimarisi gerçekten büyüktür” sözleri, AKP tarafından ülke çapında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ aracılığıyla yaygınlaştırılan yapı ve imar faaliyetinin AKP’nin yalnızca rant üzerinden para kazanma kaygısından ötürü değil, ayrıca iktidarını kendi ideolojik referanslarıyla temsil etme arzusundan kaynaklandığına işaret ediyor.
AKP, iki örnekte de TOKİ’nin müellif olduğu İstanbul Çağlayan Adliyesi ve Çamlıca Camisi projelerinde olduğu gibi, “büyük adliye sarayı” ve “büyük cami” vurgusunu öne çıkararak gücünü anıtsal yapılar inşa ederek gösterme gayretinde. Benzer biçimde büyüklüğü ve kitleselliği vurgulanan, başta Tayyip Erdoğan ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş olmak üzere birçok bakanın ve Gabon Cumhurbaşkanı Ali Bongo Ondimba ile Irak Ulusal Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’nin katılımıyla açılışı resmi makamlarca yapılan Mimar Sinan Camisi’nin, AKP tarafından Osmanlı-Türk üslubunda yapılmış modern bir cami olarak sunulması da AKP’nin bu arzusunu gösteriyor. AKP’nin Osmanlı-Türk Camisi imgesini baskın biçimde kamusal alana yerleştirmek istemesi, Yeni Osmanlı rolüne soyunan AKP’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş dönemindeki mimari üslubunu taklit ederek gücünü ve iktidarını tesis etme arzusuna karşılık geliyor.
Erdoğan sultan, bakanlar da saray halkı mı?
Erdoğan, Mimar Sinan Camisi’nin açılışında sarf ettiği, “Avrupa yakasında bir Süleymaniye var, Mimar Sinan'ın İstanbul'daki ilk eseri Şehzadebaşı Camisi var. Bir diğer tarafta Sultanahmet ve Fatih camileri var. Fakat bu yakada böyle bir cuma camisi, bir selâtin cami mevcut değildi. Arzu ettik ki, bu yakada da birkaç tane selâtin cami, cuma camisi olsun” sözleriyle Ataşehir’de, Osmanlı döneminde sultanlar tarafından yaptırılan ve “sultanlar camisi” anlamına gelen bir selâtin camisi inşa edildiğini öne sürerek, 2012 Türkiye’sini bir padişah olarak yönettiğini göstermiş oldu.
Mimar Sinan Camisi’nin yanına 46 bin metrekarelik bir park tasarlanmış olması, caminin 300 kişilik otoparkı ve devlet konuklarını ağırlamak için bir VIP salonunun bulunması da, AKP’nin Mimar Sinan Camisi’ni bir elçilik makamı gibi kurguladığını gösteriyor. Mimar Sinan Camisi’nin VIP salonunda ağırlanan Nuceyfi’nin caminin açılışında sarf ettiği, "Türkiye şu anda medeniyetler inşa ediyor. Türkiye aynı zamanda insaniyet inşa ediyor. Bu güzel camilerle bizim de bu zor günümüzde Türkiye'nin bu rolüne ihtiyacımız var. İnşallah İslamiyet’in ve insanlığın yeniden inşası için hem Türkiye'de hem Irak'ta hep beraber yeni medeniyetler inşa edeceğiz. Türk halkının İslam’a ve dinine sahip çıkması bizim aynı zamanda kendilerine daha fazla hayran olmamızı sağlıyor" sözleri, AKP’nin “güçlü İslam devleti” iddiasıyla Ortadoğu’da soyunduğu rolü tekrar hatırlattı.
AKP’nin sözcülerinden gazeteci Yiğit Bulut’un TV24’teki “Sansürsüz programına çıkan Erdoğan’ın şehirlerin camilerden oluştuğunu iddia etmesi ve Bulut’un Mimar Sinan Camisi açılışında söylediği, “gerekirse her yere cami yapılır, burası Türk-İslam toprakları, bunu belli etmemiz lazım” sözleri ise, AKP’nin cami seferberliğine devam edeceğini gösterdi. AKP’nin çok sevdiği Osmanlı padişahı II. Abdülhamit de 33 yıllık iktidarı boyunca, bir selâtin camisi olan Yıldız Camisi dâhil olmak üzere yüzlerce cami inşa ettirmişti.
AKP’nin Mimar Sinan sevdası nereden çıktı?
Ataşehir’deki caminin temelleri ilk olarak Ekim 2010’da atıldı. İlçede, Mimar Sinan’ın “ustalık dönemi yapıtı” olarak anılan, Edirne’deki Selimiye Camisi’nin bir benzerinin inşa edileceği o vakitler bizzat Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmıştı. Taklit caminin inşaatını TOKİ’nin gerçekleştireceği duyurulurken, “her şehre bir Selimiye” inşa edileceği de ilan edilmişti.
Caminin ilk adının “Ataşehir Anadolu Ulu Camii” olmasına rağmen, bizzat Tayyip Erdoğan tarafından açılışından önce “Mimar Sinan Camisi” olarak değiştirilmesi ise bir tesadüf değil. AKP bir süredir Mimar Sinan’ın adını çeşitli biçimlerde anıyor; Mimar Sinan için anma törenleri düzenliyor. Mimar Sinan’ın mimarlığı göklere çıkarılırken, “Mimar Sinan’ın torunları olarak Sinan’ın adına yaraşır yapılar” inşa edileceği vurgulanıyor. Bu yıl, “T.C. Cumhurbaşkanlığı Himayesinde Kayseri Mimar Sinan Araştırma Uygulama ve Tanıtım Faaliyetlerini İzleme Komisyonu” adı altında oluşturulan kurulun Nisan ayında düzenlediği Kayseri Mimar Sinan’ı Anma Etkinlikleri Abdullah Gül’ün katılımıyla gerçekleşmişti. Son olarak Haziran ayında, Mimar Sinan’ın ölümünün 423. yılı nedeniyle mimarın doğduğu Ağırnas beldesinde düzenlenen anmaya katılan Gül, “Osmanlı devletini büyük devlet yapan, büyük devlet adamlarının yanında mimar olarak o da etkili olmuştur. Sadece İstanbul’da değil, Arap ülkelerinden Balkan ülkelerine kadar çok büyük bir coğrafyada eserleri dimdik ayakta duruyor. Bugün hala şan ve şöhretimizi eğer devam ettirebiliyorsak orada kalan eserler ve Mimar Sinan sayesindedir” diyerek sözlerine şöyle devam etmişti:
"500 yıl önce Selimiyeleri, Süleymaniyeleri, o köprüleri yapan insanların çocukları olarak bugün yaptıklarımıza baktığımızda kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Şehirlere, evlere baktığımızda, devlet binalarına baktığımızda, o günkü teknolojiyi bilgi ve inşaat malzemelerini, bugünküler ile karşılaştırdığımızda ne büyük ilerlemeler var. Onların bir araya getirip ortaya koyduğu eserlere bakınca maalesef çok üzüntülü manzaralar ortaya çıkıyor. Bunları görüp ders çıkararak kendimizi eleştirmemiz, mimaride yeni bir nefesin ortaya çıkması gerekiyor. Şehircilere, bilim adamlarına, mimarlara, görev düşüyor. Devlet adamları, siyasetçiler, belediye başkanları, onlara öncülük edecek, imkân tanıyacaklar ama esas katılımları mimarlar, mühendisler yapacak. Önce Mimar Sinan’ın doğduğu Ağırnas’tan başlayarak, sonra Kayseri’den başlayarak bütün Türkiye’de, her tarafta bu dersi aldığımızı gösterircesine bir yenilenme başlatmamız gerekiyor."
Gül’ün bu sözleri, Erdoğan’ın Mimar Sinan Camisi’nin açılışında söylediği, “Sinan Usta! Sen ki eserlerinle bir milletin ve medeniyetin görkemli yüzünü dünyaya gösterdin, tarihe nakşettin, sana teşekkür için kelimeler kifayetsiz kalır” sözleriyle beraber, AKP’nin Mimar Sinan’ın mimarlık pratiğini, Sinan’ın yapılarının estetik değerinden öte, padişahın ve sarayın iktidarını binaları aracılığıyla kurmuş olması sebebiyle yücelttiğini kanıtlıyor. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nda mimari pratik, 19. yüzyılda etkinliğini kaybetmesinden önce Hassa Mimarları Ocağı eliyle ve vakıflar aracılığıyla gerçekleştiriliyordu. Mimar Sinan ise, saraya bağlı Hassa Mimarları Ocağı’nda mimarbaşı olarak, Osmanlı mimarlığına yaptığı yaratıcı, özgün ve değerli katkılar bir yana, mesleki konumunun gereği olarak başta padişah olmak üzere saray için faaliyet gösteriyordu. Tayyip Erdoğan’ın haşmetini öve öve bitiremediği Mimar Sinan camilerinden Süleymaniye Camisi, İstanbul’un en yüksek tepesinde Kanuni Sultan Süleyman’ın gücünün ve iktidarının gösterişli biçimde temsil edilmesi için inşa edilmişti.
TOKİ, AKP iktidarında mimarbaşı görevini üstleniyor
Bugünse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı olan TOKİ eliyle, AKP’nin “resmi mimari üslubu” olarak Selçuklu-Osmanlı canlandırmacılığı, yeni inşa edilmekte olan adliye saraylarının, okulların ve bakanlıkların mimarisinde bir süredir yaygın biçimde uygulanıyor. TOKİ’nin eseri olan Mimar Sinan Camisi gibi, Çamlıca Tepesi’ne inşa edilecek olan, İstanbul’un en büyük camisi olacağı iddia edilen Çamlıca Camisi de, mimari projesinin seçilmesi için açılan yarışma şartnamesinde açık olarak belirtildiği üzere “Osmanlı-Türk üslubunda” olacak. Zaten jürisi TOKİ üyelerinden oluşan Çamlıca Camisi mimari proje yarışmasında seçilecek olan projenin gene bir Mimar Sinan camisi replikası olacağı açık.
Cami estetiği taklitten mi ibaret?
Caminin inşaatının başladığı 2010 yılında Ataşehir’de Selimiye’nin bir benzerinin inşa edileceğini söylemekten çekinmeyen AKP, Mimar Sinan Camisi’nin Selimiye’nin bir taklidi olduğunu bugün hiçbir şekilde kabul etmiyor. Erdoğan Bayraktar'ın caminin açılışında yaptığı konuşmada, yapının modern inşaat teknolojisiyle Osmanlı üslûbunu mezceden bir mimari eser olduğunu iddia etmesine rağmen, Mimar Sinan Camisi Selimiye’nin kaba bir taklidinden öte bir yapı değil.
Osmanlı camileri, dış duvarları ve kubbeleri taşıyan kemerler dâhil olmak üzere kargir adı verilen yığma taş tekniğiyle inşa ediliyordu. AKP’nin modern ile geleneksel olanın sentezinden anladığı ise, güncel yapı teknolojilerinden olan betonarme karkas sistemle inşa edilmiş olan, asansör gibi yüzyılı aşkın süredir kullanılan düşey sirkülasyon elemanların ve büyük bir otoparkın dâhil edildiği Mimar Sinan Camisi'nin plan şemasında ve cephe tasarımında başta Selimiye olmak üzere Mimar Sinan camilerinin karakteristik elemanlarını tekrar etmek.
Ancak modern ile geleneksel mimarlığın sentezi, yerin karakteristiğine uygun olarak genellikle yerel mimari elemanların yerel malzemelerle güncel olarak yorumlanması ile gerçekleştiriliyor. Zira AKP'lilerin pek sevdiği muhafazakâr entelektüellerden, Türk Tarihi Kurumu'nu ve Beyazıt Meydanı’nı tasarlamış olan mimar Turgut Cansever, mimari referanslarını Osmanlı ve İslam mimarisinden almakla beraber, geleneksel ile modern olanın ilişkisini bağlamsal düzeyde kurmaya özen gösteriyordu. Yerel malzemelerden ve strüktür seçiminde geleneksel tekniklerden beslenirken, yapılarını çağını yakalayan modern bir üslupla ve plan-cephe şemasıyla tasarlıyordu.
Ocak 2011’de İstanbul Serbest Mimarlar Derneği tarafından Ataşehir Anadolu Ulu Camii’nin Selimiye Camii’nin bir taklidi olacağı iddialarının gündeme düşmesinin ardından gerçekleştirilen etkinlikte konuşan Kuban, Türkiye’de inşa edilen camilerin geçmiştekilerin taklidinden öteye geçemediğini vurgulayarak, “Selimiye’nin kubbesi üstte 75 santimdir, altta ise 1,5 metre kesite ulaşır. Bu yüzyılda bu kubbeyi, 1,5 santimetrelik beton plaklar ile yapıyoruz. Biz, malzeme, strüktür ve yapı arasındaki ilişkinin mesleğin temeli olduğunu bilen mimarlar ise, buna şaşkınlık ile bakıyoruz” demişti.
AKP ve Beşir Ayvazoğlu gibi “İstanbul sevdalısı” yandaşları ise, Ataşehir Mimar Sinan Camisi’nin estetiğini kusursuz derecede başarılı bulurken, “Mimar Sinan bugün yaşasaydı, Ataşehir’deki Mimar Sinan Camisi gibi bir cami inşa ederdi” minvalindeki savlarıyla Mimar Sinan’ın bağlama verdiği önemi göz ardı ediyor. Mimar Sinan’ın kendi dönemine özgü yapılar tasarladığını, her devrin de kendine göre bir cami üretmesi gerektiğini söyleyen Kuban, İslamiyet’te bir cami tipolojisi olmadığını, Osmanlı mimarlığının da toplumun etnik çeşitliliğinden ötürü zengin ve özgün bir üslubu olduğunu açıklıyordu. Yiğit Bulut’un “Boğazın girişine de cami yapılır, Boğazın girişine de gerekirse Türk ve İslam coğrafyasının sembolleri inşa edilir, ama burasının Türk toprağı, burasının İslam toprağı olduğunun ortaya çıkması için bu eserleri vermemiz gerekiyor” sözleri bu bağlamda okunduğunda, AKP'nin geleneksellik adına salt İslami referanslardan oluşan bir üslubu benimsediğini kanıtlıyor.
Kubbe, Osmanlı mimari geleneğinden gelmiyor
AKP yandaşlarının günlerdir dillerine doladığı “Kubbe Mimar Sinan’ın yarattığı bir mimari elemandır” sözleri ise gerçeği yansıtmaktan uzak. Aslında kubbe, özel olarak küresel kubbe, geniş açıklıkların düşey taşıyıcı kullanılmaksızın geçilebilmesi için Roma döneminde keşfedilmiş olan, çok tanrılı dinler zamanından bu yana hamamlardan tapınaklara dek yaygın biçimde kullanılmakta olan bir mimari eleman.
Roma döneminde de dini yapılarda kullanılan kubbe, Bizans İmparatorluğu’da bazilikalarda ve Osmanlı İmparatorluğu’nda camilerde bu topraklarda inşa edilmeye devam etti. İlk Hıristiyan katedrali olan ve Fatih Sultan Mehmet döneminde camiye dönüştürülmüş olan Ayasofya Camii ise bir kubbeli bazilika örneği. Zira Mimar Sinan’ın Selimiye Camisi’nin kubbesinde Ayasofya’yı referans aldığı, kubbenin boyutlarında Ayasofya’nınkini aşmaya çalıştığı biliniyor.
(soL – Haber Merkezi)
Yorum Gönder