Baskı, Zulüm, Şiddet - Hikmet Çetinkaya

Baskı, Zulüm, Şiddet
Düşlerle avunmayı, umuda yolculuğu, demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını...
Yaşama sevincini.
Savaş tamtamlarını.
Silah tacirlerini...
Yoksul halklar neden hep ezilir?
Bombalar patlar, gökten ateş yağar, evler cayır cayır yanar, çocuklar, kadınlar ölür.
Barış olsun, kardeşlik olsun isteriz...
Savaşlar olmasa, insanlar ölmese, mayınlı tuzaklar kurulmasa, tanklar yürümese, savaş uçakları, helikopterler uçmasa.
Yaşam alabildiğine çoğalsa, masal kahramanları sevginin, kardeşliğin kapısını çalsa, analar ağlamasa.
Kin ve öç alma duyguları dalga dalga yayılmasa...
Din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapılmasa.
Dağları, ovaları, denizleri, akarsuları mutluluğun kokusu sarsa.
Evrenin boşluğunda, bir vadinin yemyeşil derinliğinde acıları ve hüzünleri toplayan toplumlar, kurşun yağmurunu anımsatan bakışlarla “savaşa hazırız” demese...
***
Yüreklerde bir sığınak, hüzün, yalnızlık, boşvermişlik...
Uzak ıssız dağlarda, ovalardan göklere uzanan bir tutku.
Pusuya düşürülen bir asker, bir polis, bir genç...
Mayınlı yollar...
Tanklar, tüfekler...
Kadınların o bitmeyen acıları, töre cinayetleri...
15’inde evlendirilen çocuk gelinler.
Alev alev yanan Ortadoğu.
Emperyalizm, çokuluslu şirketler.
Yalnızlık bir yağmura benzer, umutsuzluk bir dalgadır denizlerde.
Çeteler, darbeciler, sultanlar, padişahlar, krallar, tüm vahşi kapitalizme teslim olmuş yoksul halkları yöneten despotlar hep aynı yolu izler...
Baskı!
Zulüm!
İşkence!
Katliam!
***
Son otuz yılda nice katliamlar, kıyımlar, cinayetler gördük.
Ne yaptık söyler misiniz?
Dilimizden düşürmediğimiz şu tümceler:
“Akan kan dursun, yaşadığımız coğrafyaya demokrasi, özgürlükler, insan hakları gelsin... Faili meçhul cinayetleri işleyenlerden, darbecilerden hesap sorulsun.”
Peki hesap soruldu mu?
Katliam sanıkları, eli kanlı katiller salıveriliyor cezaevlerinden ama gazeteciler, milletvekilleri tutuklu.
Türkiye’de 30 yıldır darbe anayasası var.
Bir türlü sivil, demokratik, özgürlükçü anayasa yapılmıyor.
Toplum ikiye bölünmüş...
Malatya’da Alevi mahallesine saldırılıyor, insanlar kimliklerinden ötürü dışlanıyor.
Bir mahalle katliama hazır bekliyor sanki...
Korku!
Sindirme!
Dışlama!
***
Hepsi ama hepsi iliklerimize dek işlemiş...
İnsanlar düşünceleri, yazdıkları, kendi kimliklerini savundukları için yıllarca zindanlarda çürütülüyor.
Neden susuyoruz?
Tepkisiz bir toplum olduk, en doğal demokratik haklarımızı kullanmaktan çekiniyoruz.
Oysa yeryüzünün bir parçasıdır umut...
Sevgi!
Kardeşlik!
Barış!
Başınızı çevirin ve bakın gökyüzüne...
Uçaklar, helikopterler bomba yağdırıyor yaşanan topraklara.
Çocuklar ağlıyor, analar, babalar, kadınlar...
Umutları darmadağın olmuş, içleri alev alev...
Gözleri kan çanağı!
***
Uludere katliamını, Güngören, Ulus, Mavi Çarşı, Kızılay, Kayseri katliamlarını çoktan unuttuk.
Hizbullah vahşetini, köktendinci terör örgütünün devletin hangi birimince eğitildiğini...
Başbağlar’ı, Sivas’ı, Gazi’yi...
Susurluk’ta ortaya dökülen devlet içinde örgütlü çeteyi.
Yakılan ormanları, köyleri...
Hopa’da tutuklanan çevre eylemcilerini, HES’leri; “çokuluslu altın avcıları”nın Kaz Dağları’nı, Tunceli Ovacık’ı, İzmir Efemçukuru’nu, Bergama Kozak’ı, Eşme’yi nasıl yağmaladıklarını...
Unuttuk!
***
Unuttuk Uğur Mumcu’yu, Musa Anter’i kimlerin katlettiğini.
Tecavüzcüleri...
Katilleri!
Soyguncuları!
Hırsızları!
13-14 yaşındaki çocukları, 18 yaşındaki üniversiteli gençleri, çevre eylemcilerini, gazetecileri, bilim insanlarını, yazarları zindanda çürütmeyi seviyoruz biz...
Ve sonra Ortadoğu’da halklarını ezen zalimler için “oyun kuruculuğu”na soyunuyoruz...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget