Önce bir açıklama: Aşağıdaki fıkranın gerçek kişi ve kuruluşlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Çok yakın iki arkadaş olan Temel ve Dursun’un araları fena bozuluyor; yine de görüşüyorlar. Temel bir sabah:
- Dursun, dün gece seni ruyamda gordum diye başlıyor.
- Sen elmişsun, mezarında otlar çıkmış, benim Kinali (inek) onları yemiş; sonra da gelmiş yolun ortasına pislemiş; uzerunden dumanlar çikayi..
Ben de sağa (sana) baktum, baktum ve
- Ula Dursun ne kadar da değişmişsun dedum!
Aradan birkaç gün geçer. İntikam ateşiyle yanıp tutuşan Dursun, Temel’e döner.
- Ula Temel ben da seni ruyamda gordum; sen elmişsun, mezarunun ustine otlar bitmiş, benim Sarikiz seni yemiş; gelmiş yolun ortasına etmiş; uzerunden dumanlar çikayi… Ben de sağa baktum, baktum ve
- Ula Temel hiç değişmemişsun dedum!
***
Cumhuriyetin kuruluş değerleri, özellikle de 1950 sonrasında adım adım ve yıkıma varan çok olumsuz yönde değişime uğradı.
Olumsuz değişimlerden biri kadın-erkek eşitliği anlayışıdır.
Gazeteci Umay Aktaş Salman iyi bir gazetecilik örneği sergiledi. Cumhuriyet Kadını Evrim Geçiriyor başlıklı haberinde bir bilimsel araştırmayı özetledi (Radikal, 22 Temmuz). Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Firdevs Gümüşoğlu’nun ÇEV Yayınları’ndan (2006) çıkan “Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet” adlı yapıt, kadın algısının nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor.
Salman’la görüşen Gümüşoğlu, son derece açık, anlaşılır olan kuruluş yılları ders kitaplarının soran, sorgulayan eleştirel bakmayı sağlayan bir içeriğe sahip olduğunu; çocuğa ve kadına eşitlikçi baktığını vurguluyor. Ve ekliyor: Günümüz kitapları ise genel olarak ezberci, bilimsel yaklaşımdan yoksun, batıl inançları içeren örneklerle dolu.
Salman’ın özetlediği örnekler de her şeyi anlatıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında ders kitaplarında… kadın işi-erkek işi ayırımı yok. 1950’den sonra ise “Baba evin direği” oluveriyor; babanın yanında yemek yapan, sökük diken, çamaşır, bulaşık yıkayan bir anne yer alıyor; kadınlar sürekli yemek, reçel, turşu, salça yaparken, ev temizlerken, ütü yaparken, örgü örerken gösteriliyor.
İlginç örneklerden biri de esnaf destanının geçirdiği değişim. 1935 yılının 5. sınıf okuma kitabında “Biz esnaf takımı severiz işi / Çalışırız, yaşarız erkek dişi” derken, 1952 yılında aynı dörtlük “Biz esnaf takımı severiz işi / Çalışkan gayretli birer er kişi” oluveriyor.
Gümüşoğlu’nun araştırması, Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri olan çocuğun eğitimini ve kadının toplumsal konumunu çağdaş bir anlayışa taşımayı amaçlayan yaklaşımının ve kadın-erkek eşitliği ilkesinin, 1950 sonrasında, sinsice çocukların zihinlerine kazınarak adım adım terk edilişinin bilimsel belgesidir.
***
Eğitim ve kadın-erkek eşitliği konularında ülke, Temel fıkrasında olduğu türden bir eskiye dönüş yaşıyor.
Cumhuriyetin kadın-erkek eşitliği düşüncesini dönüştüren uygulamalar son on yılda giderek yoğunlaştı; adına ister töre ister sözüm ona namus cinayeti denilsin kadın ölümleri çok arttı; bilinebildiği kadarıyla aile içi şiddet tırmandı; bu sürecin eğitimdeki 4+4+4 ile, geometrik dizi, yani 1, 2, 4, 8 biçiminde katlanarak artacağı çok açıktır.
Buna karşın, AKP Türkiyesi’nde kendilerini bilim insanı sayan kimileri Cumhuriyetin kuruluşunun temeli olan düşünce sistemini, özellikle eğitime ve kadına bakışının gerçek niteliğini görmezlikten gelerek, onu aşırı sağcı, giderek faşist olarak adlandırma hastalığına kolayca tutuluyor; Cumhuriyetin kuruluş değerlerini karaladıkça birilerinin gözünde kendi değerlerinin artmasından kişisel yarar sağlamaya çalışıyor.
Böyle olunca da her türlü baskıyı göze alarak bilimsel gerçeği arama kuralını içselleştiren Gümüşoğlu gibi bilim insanlarına ve Salman gibi gazetecilere çok iş düşüyor!
Yorum Gönder