Bilmiyordum yeni öğrendim. Meğer çok uzun yıllardır uygulanıyormuş, ne zaman ki yılların ihracatçısıyla bir sohbette dinledim, öğrenmiş oldum.
Matrak bir hikaye.
1970’li yıllar. Türkiye henüz ihracatı pek bilmiyor, gerçi bilmiyor ama bir anda iyi öğrenmişti, hayalisini bile yapmıştı.
İşte o yıllar. İhracatçımıza Irak’tan birileri geliyor. Diyorlar ki “Bize katır lazım.”
İhracatçı şaşırıyor, her şey ihraç etmiş de katır ihraç etmemiş.
“Ama iş iştir” diyor ve adamlarını salıyor hayvan pazarlarına. Katır nerede kaça satılır öğreniyor. Sonra bir toplantı daha yapıyorlar. İhracatçı “Valla katır bulmak çok zor oluyor, bulduklarımı 5 bin dolardan veririm” diyor. Iraklılar kabul ediyor.
Ama gelin görün ki sıra toplanan katırları ihraç etmeye gelince sorun çıkıyor. Çünkü; meğer katır ihracatı için Genelkurmay’dan izin almak gerekiyormuş.
Neden? Cevabı basit; Katır ulusal güvenlikle ilgili bir taşıma aracı.
Kaçakçılar katır kullanıyor ya, fi tarihinde bir kanun çıkmış. Kaçakçılar kolay katır alamasın diye ihracat izni Genelkurmay’a bağlanmış. Genelkurmay alıcıya bakıyor, inceliyor sonra izin veriyor.
İhracatçı “Şimdi onca iş arasında Genelkurmay’a gidip gelmeyi, dert anlatmayı gereksiz buldum, işi küçük çapta işler yapan birine devrettim” dedi.
Sonra ne mi olmuş?
Onu da öğrenmiş. Küçük çaptaki ihracatçı Genelkurmay’a gitmiş. Onlar incelemişler ama “Bu işi devlet yürütür” demişler. Konu dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na aktarılmış. Onlar bilirkişi oluşturmuşlar ve katır başına 350 dolar fiyat belirlemişler.
Iraklılar 5 bin dolara anlaştıkları katırları 350 dolardan alıp gitmişler.
Sordum “bu kanun hala yürürlükte mi?” diye. Yürürlükteymiş. Çünkü bölgede o yıllardan bu yana değişen olmamış ki.
Kaçakçılar yine katır kullanıyor, silahından uyuşturucusuna, çayından sigarasına her türlü kaçak mal yine katırlarla taşınıyor.
Yanisi şu ki, katırlar hala bir ulusal güvenlik konusu.
*****
Polonya gezisi
Bülent Arınç’ın göreve geldiği sırada “Kurban olduğumunun Allah’ı verdikçe veriyor” diye övdüğü Danıştay Başkanı’nın başı dertte biliyorsunuz. Kimi kaçakçılık şüphelileriyle ilişkide olduğu saptanmıştı. Gerçi Başkan “Valla hergün çok ziyaretçi geliyor kimi nasıl ayırırım” diye savunmuştu kendini ama, bu millet bunu da yer mi bilemem.
Gerçi Başbakan Başkan’a sahip çıktı “yıpratmak istiyorlar” dedi. O da bir gariplik ya neyse.
Başkanla ilgili bir sürü iddia geliyor artık.
Neymiş, Başkan henüz Başkan değilken, yine bir kaçakçılık şüphesi altında olan birileriyle Polonya’ya gitmiş. Masrafı bu kişiler çekmiş. Polonya’da çok hoş günler geceler geçirmişler. Bu kişiler Başkanla ilgili pekçok hatıra fotoğrafı çektirmişler. Başkan bu hatıra fotoğraflarının yayınlanmasından mı korkuyormuş ne?
*****
Sıcak günlerin ferahlatan fıkraları
Sıcaklar çekilecek gibi değil. Ama hayat devam ediyor ve hem havanın hem de genel ortamın aşırı hararetine biraz gülümsemek iyi gelir. Yıldırım Tuna bu hafta yine bir dolu fıkra göndermiş. Seçin beğenin;
Boya şunu
Zengin adam kapısına “Ağbi ne olur bir dilim ekmek” diye gelen işçiye emek vermeden para kazanmaya alışmaması için “Al şu yağlıboyayı ve fırçayı, git garajdaki hortumu boydan boya yeşile boya, sana 50 lira vereceğim..” demiş, akşama doğru işçi üstü başı elleri kolları yemyeşil, yağlı boyalı gelmiş,
“Hallettim ağbi, istediğin gibi yemyeşil oldu, hem de 2 kat sürdüm” demiş nefes nefese, “Yalnız o Ford değil Ferrari bilesin..!”
Karım öldürür
Katili evinde kıstıran özel harekat timinin komutanı eline diyafonu alıp “Teslim ol.. Ellerin başının üzerinde dışarı çık, yoksa bir dakika sonra biz içeri girip seni almak zorunda kalacağız” diye anons yapmış, “Sakın..!” diye gelmiş cevap, “Ayakkabılarınızı paspasa silmeden girerseniz Allah canımı alsın karım anında hepimizi öldürür..!”
Cennet cehennem
Alanya’ya epey Alman vatandaşı yerleşmiş. O kadar ki kendi kiliseleri, mezarlıkları bile var. Rahipleriyle tanıştım “Burada yaşayanlar kiliseye pek gelmiyorlar” dedi “O kadar güzel bir yerde yaşıyorlar ki ‘Cennet vaadimiz’ ‘Nasılsa biz cennette yaşıyoruz’ diye onları etkilemiyor.. Yazın da buraları o kadar sıcak ki Cehennem onları gram korkutmuyor..!”
Gazoz
Evimde düzenlediğim Yılbaşı partisinde geç saatlerde sekreterimin yanına oturdum, fularımı düzeltirken “Gazoz içer misin?” diye sordum, birden “Hayır..!” diye cevap verdi titreyerek. “Ne o?” dedim, “Gazoz sevmez misin, yoksa bana mı güvenmiyorsun?” Sekreterim “Yoo” dedi “Gazoza bayılırım..!”
Beter haber
Doktor, “Size kötü ve ondan sonra da berbat bir haberim var” diye hastasını telefonla aramış, “Kötü haberim şu ki test sonuçlarınız geldi ve 24 saat ömrünüzün kaldığı bildirildi..!” Nee?” demiş adam, “P.. Peki bundan daha berbat bir haber ne olabilir ki?” Doktor “Kardeşim” diye cevap vermiş sinirlenerek, “Bu haberi vermek için dünden beri seni fellik fellik arayıp duruyoruz.. Nerdesin?..”
*****
Gani Yıldız’dan
Suriye’de ortalık iyice karıştı, dolayısıyla kafamız da. İşe, “Noluyo burda?!” diye bağırarak başlamıştık, sanki şimdi, “Burda noluyo ya?” şeklinde mırıldanıyoruz.
***
Başbakan, içerisinde içki satılan üniversiteleri uyarmış, “Öğrenci oraya gelip de kafayı mı bulacak?” demiş. Belki de... Mezuniyet sonrasını düşünen öğrenciye de hak vermeli: “İş bulamayacağım, bari kafayı bulayım!”
***
Üniversite harçları kaldırılıyormuş. Eee parasız eğitim isteyen öğrenciler içeri atılmamış mıydı? Peki şimdi ne olacak? Bu sefer “hapissiz eğitim” isteyen öğrenciler eylem yapacak, arkadaşları dışarı çıkacak, onlar bu isteklerinden dolayı içeri girecek.
***
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım müjdeyi vermiş, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ndeki çalışmalar 30 Ağustos’ta bitecekmiş. Eh, demek İstanbullu bu yıl “zaferi” hiç olmadığı kadar coşkulu kutlayacak!
***
İstanbul’un trafik sorunu ancak “by-pass” yöntemiyle çözülebilirmiş. Anlaşıldı; o zamana kadar vatandaş by-pass olmaya devam edecek!
***
Bir süre önce “Tanrı Parçacığı”nı bulduğunu iddia eden CERN Laboratuvarları’na hodri meydan; sıkıysa Türkiye’de “demokrasi kırıntısı” bulun!
*****
Ne isterlerler?
Kitapevinde bir magazinin kapağında iri puntolarla “20 milyon genç Türk kızı en çok neyi arzu ediyor” yazıyordu, hemen raftan aldım ve sayfalarını heyecanla çevirmeye başladım, karım sinirlenip “Ne yaptığını zannediyorsun?” dedi, “Yok bir şey..” dedim, “Adımı doğru yazmışlar mı diye bakıyordum da!..”
Yorum Gönder